Menu

Arama Yapın

MARKA VE PATENT VEKİLLİĞİ SINAVINA HAZIRLIK EĞİTİMLERİNİ İNCELE!

Menu

Sertifika
Ekli Dosya
Tekrar İzle

Geçmiş Eğitimler

Paranın Temerrüt Faizinden Fazla Değer Kaybetmesinden Doğan Aşkın Zararın Tazmini

Doç. Dr. Yıldırım KESER

10,00 TL

123672 kez incelendi.

Akademisyen

Doç. Dr. Yıldırım KESER

  • Eğitim Sayısı 28
  • E-Kitap Sayısı 12
  • Eğitim Alan Kişi Sayısı 312
  • E-Kitap Alan Kişi Sayısı 2373

Eğitmen Hakkında

AKADEMİK İŞ DENEYİMİ

2020 - Aktif

DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ

ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ

Hukuk Fakültesi̇/Özel Hukuk Bölümü

2018-2020

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ

ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ

Hukuk Fakültesi̇/Özel Hukuk Bölümü

2009-2018

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

Hukuk Fakültesi̇/Özel Hukuk Bölümü

Sosyal Medya

AKADEMİK İŞ DENEYİMİ

2020 - Aktif

DOKTOR ÖĞRETİM ÜYESİ

ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ

Hukuk Fakültesi̇/Özel Hukuk Bölümü

2018-2020

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ

ANKARA HACI BAYRAM VELİ ÜNİVERSİTESİ

Hukuk Fakültesi̇/Özel Hukuk Bölümü

2009-2018

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

Hukuk Fakültesi̇/Özel Hukuk Bölümü

                                                                         

AŞKIN ZARARIN İSPATI

Paranın çeşitli nedenlerden dolayı değer kaybetmesi önemli bir ekonomik sorundur. Para borcunu ifada temerrüde düşen borçlu işlemiş temerrüt faizinden sorumludur. Temerrüt faizi ile karşılanmayan zararlar şartları varsa aşkın zarar kapsamında değerlendirilebilir.

Aşkın zararın ispatı, Türk Hukuku’nda uzun yıllardır tartışmalı olan bir konudur. Anayasa Mahkemesi’nin 21.12.2017 tarihli ve 2014/2267 E. sayılı kararından sonra aşkın zararın ispatı konusunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş ayrılıkları çıkmıştır. Mevcut durum uygulama açısından belirsizliklere sebep olmaktadır.  

 

  1. AŞKIN ZARARIN TANIMI, HUKUKİ NİTELİĞİ VE ŞARTLARI

 

  1. Tanımı

Aşkın zarar, temerrüt faizini aşan zararları ifade eder. Aşkın zarar, yalnızca para alacaklarından kaynaklanır. Temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte hiçbir kusuru olmadığını ispat ederse, aşkın zararı tazmin borcundan kurtulur (TBK md 122, eBK md 105). Aşkın zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının durumu ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Aşkın zarar, borçlunun temerrüt tarihi ile fiili ödeme tarihi arasındaki doğmuş zararı ifade etmektedir.

 

  1. Hukuki Niteliği

 Aşkın zarar, müsbet zararın bir türüdür. Aşkın zarar sadece fiili zarardan ibaret değildir, yoksun kalınan kâr da aşkın zararın konusunu oluşturabilir. Aşkın zarar, temerrüt faizi ile karşılanamayan zarara ilişkin olduğundan asıl alacaktan bağımsız ve ek zarar niteliğindedir. Sözleşmesel faizi aşan veya sözleşmesel faizle karşılanmayan zararlar aşkın zarar kapsamına girmez. Bu zararın hukuki nedeni asıl alacağın temerrüde uğramasıdır. Aşkın zarara dayalı talep hakkı, esas itibariyle bir alacak hakkıdır.  Aşkın zarar, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için söz konusu olabilir.

  1. Şartları

Temerrüt faizini aşan bir zarar olmalıdır.

Para iktisadi açıdan bir değişim aracıdır. Mal ve hizmet bakımından da değer ölçüsüdür. Para borcu bir “tutar borcudur” ve nominal değerdir. Bu nedenle de borçlu, borçlandığı tutarı öderse, borcunu ifa etmiş olur. Borçlu borçlandığı borcu ödeyeceği zaman, paranın değeri artsa da azalsa da  borçlandığı tutarı ödeyecektir. Para borcu, ancak temerrüt halinde değer borcuna dönüşür. Paranın değer borcuna dönüşmesinin nedeni, paranın satın alma gücünün düşmesini engellemektir. Para borçlarında imkânsızlık söz konusu olamaz.  

Temerrüt faizi, para borçlarına ilişkin faiz türüdür ve para borcuna bağlı feri bir haktır. Para borçlarında temerrüde düşen borçlu, temerrüt faizi ödemek zorundadır (TBK md 120, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun md 2). Temerrüt faizi kanundan doğmaktadır. Temerrüt faizi talep etmek için zararın varlığı gerekmez.

Temerrüt faiz oranı tespit edilirken asıl amaç temerrüdü önlemektir. Temerrüt faiz oranı, borçluyu ifaya mecbur edecek nitelikte olmalıdır. Kanun koyucu, eBK’ dan farklı olarak temerrüt faizinin üst sınırını belirlemiştir. Temerrüt faizinin sözleşme ile kararlaştırılması halinde temerrüt faizi oranı, yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenen temerrüt faizi oranının en fazla iki katı olabilir (TBK md 120/f.2).

Borçlunun Kusurlu Olması Gerekir

Temerrüde düşen borçlu, bu sonucu bilerek ve isteyerek meydan getirmişse borçlunun kastından bahsedilir. Eğer borçlu, gerekli özeni göstermeyerek temerrüde neden olmuşsa borçlunun ihmâlinden bahsedilir.

Temerrüde düşen borçlu karine gereğince kusurlu sayılır (TBK md 118). Bu nedenle borçlu kusursuz ise kusursuz olduğunu ispat etmesi gerekir aksi hâlde kusurlu kabul edilir. Temerrüde düşen borçlu kusursuz olduğunu ispat ederse aşkın zararı ödemekten kurtulur. (TBK md 122/f.1). Hafif düzeyde bile kusurun varlığı hâlinde borçlu kusursuz olduğunu ispat edemez.

Yargıtay’a göre[1] borçlu, alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borcunu zamanında ifa etmiş olsa dahi alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

Nedensellik Bağı

Aşkın zarar ile borçlunun temerrüdü arasında nedensellik bağının olması gerekir. Uygun nedensellik bağının varlığını alacaklı ispat etmelidir.  Nedensellik bağının varlığı, kullanılacak ispat yöntemine göre belirlenmektedir.

Alacaklının Talep Etmesi Gerekir.

Temerrüt faizinde olduğu gibi aşkın zarar için de alacaklının talebi gerekir. Asıl borç, ifa ya da başka bir sebeple sona erdiği takdirde asıl alacağa bağlı faiz de sona erer (TBK md 131/f.1). Asıl alacağa bağlı olarak işlemiş faizi isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılıyorsa, işlemiş faiz talep edilebilir (TBK md 131/f.2). Aşkın zararın talep edilebilmesi için asıl alacağın faizi ile birlikte tahsili amacıyla açılan icra takibinde veya davada saklı tutulmasına gerek yoktur[2]

  1. AŞIN ZARARI BELİRLEME YÖNTEMLERİ

Aşkın zararın varlığını ispat külfeti, aşkın zararın varlığını iddia edene düşer. Aşkın zararı hangi yönteme göre ispat edeceğini, zarara uğrayan seçecektir. Kanun koyucu hangi yöntemin uygulanacağına ilişkin bir düzenlenmeye yer vermemiştir. Bu nedenle de aşkın zararın ispatında hangi yöntemin uygulanabileceği yargı kararlarıyla şekillenmektedir. Zarar miktarı hesaplandıktan sonra varsa indirim sebepleri dikkate alındıktan sonra tazminata hükmedilir.

Zarar miktarının hesaplanabilmesi için iki yöntem vardır. Birincisi somut yöntem, ikincisi ise soyut yöntemdir.

  1. Somut Yöntem

Somut yöntemin uygulanması durumunda, zararın varlığını iddia eden, somut vakıalar ile zararının varlığını ispat etmelidir. Ayrıca temerrüt ile zarar arasındaki nedensellik bağını da ispat etmek zorundadır.

 Bu yöntemde fiili karinelerden yola çıkarak zararı ispat etmek mümkün değildir.

Somut zarar çeşitli şekillerde karşımıza çıkar. Borçlunun temerrüdü nedeniyle alacaklının yüksek oranlı faiz ile kredi kullanması, ödediği kredi dosya masrafları, alacaklının temerrüt nedeniyle üçüncü kişilere ödemek zorunda kaldığı cezai şart ve sahibi olduğu paraya çevrilecek malvarlığı değerlerini ucuza satmak zorunda kalması, bu zarar türüne örnek olarak gösterilebilir.

Yargıtay’ın kararına konu olan bir olayda[3]davalı banka, davacı kuyumcunun pos cihazı ile yaptığı satışa haksız bloke koymuştur. Davacının davalı aleyhine açtığı dava, davacı lehine sonuçlanmıştır. Davacı alacağını tahsil etmesine rağmen altın fiyatlarındaki artıştan dolayı temerrüt faizini aşan zararı olduğu gerekçesiyle aşkın zararın tahsili amacıyla dava açmıştır. Yargıtay, kuyumculuk işi yapan davacının, alacağını davalı bankadan geç almasından dolayı açılan aşkın zarara ilişkin davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Gerekçede davacı kuyumcunun, alacağını zamanında alması halinde hayatın olağan akışı ve mesleği gereğince altın alacağının kabulü gerektiği vurgulanmıştır.

Yargıtay kararlarına bakıldığında ispat ölçüsü olarak genellikle somut yöntemin uygulanması gerektiği görülür. Yargıtay’a göre[4], enflasyon ve devalüasyon artışlarının varlığı, aşkın zararın ispatlandığı anlamına gelmemektedir. Alacaklının kanıtlaması gereken husus, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı uğradığı zarardır.

  1. Soyut Yöntem

Soyut yöntem ile alacaklıya ispat kolaylığı sağlanmaktadır, çünkü zarar soyut olarak hesaplanmaktadır.  Alacaklı bu yöntemde uğradığı zararı somut vakıalarla ispat etmek zorunda değildir. Temerrüt faizi ile karşılanmayan zararın varlığını başta enflasyon, devalüasyon, altın fiyatlarındaki artış, tüketici fiyat endeksi, üretici fiyat endeksi ve asgari ücret artış oranlarındaki artıştan yola çıkarak ispat edebilir.

YHGK’ nın 31.10.2007 tarihli ve 2007/11-688 E.[5] sayılı kararında, soyut ispat yönteminin neden uygulanamayacağı aşağıdaki gerekçelerle açıklanmıştır.

- Kanun koyucu, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumu dikkate alarak faizi düzenlemiştir.

-Ülkenin içinde bulunduğu enflasyon, yüksek faiz gibi ekonomik olumsuzluklar, aşkın zararın ispat vasıtaları olarak kabul edilemez. Ekonomik olumsuzluklar, gerçek zarar olarak gösterilemez.

- Ekonomik verileri değerlendirip sonuçlarına ilişkin faize dair yasal düzenleme yapma yetkisi Anayasa gereğince, yasama organına aittir.

- Aşkın zararın ispatı, maruf ve meşhur olgulara göre değil, somut vakıalara göre yapılır.

YHGK, 13.06.2012 tarih ve 2011/18-730 E.[6] sayılı kararında kamulaştırma bedelinin geç ödenmesinden doğan aşkın zarar iddiasının soyut yöntemlere dayanılarak ispat edileceğine hükmetmiştir.  Karara göre, alacaklı zararını ispatlarken yüksek enflasyon gibi bilinen vakıalara dayanabilir ve bu şekilde üzerine düşen ispat külfetini yerine getirilebilir. Somut olay itibariyle, davacılar taşınmazlarının kamulaştırma bedelini uzun süre alamamışlardır. Bu nedenle de tahsil edilmeyen bu bedelin dava tarihindeki satın alma gücü dikkate alındığında, davacıların zararlarını kanıtlamış olduklarının kabulü gerekir.

Aşkın zararın ispatında soyut yöntem, somut yönteme göre  daha elverişlidir. İspat sorununun bu yönteme göre çözülmesi varılan sonucun mutlaka adalete uygun olduğunu göstermez. 

 

  1. ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA GÖRE AŞKIN ZARARIN İSPATI

Kamu kurumuna iş yapan ve para alacağını zamanında alamadığı için dava açan ve açtığı dava kısmen lehine sonuçlanan inşaat şirketi, temerrüt faizi ile karşılanmayan zararı olduğu gerekçesiyle aşkın zararın tahsili için dava açmıştır. Somut olayda davacıya 62.969,69 TL asıl alacağı yanında 348.027,70 TL tutarında faiz ödemesi yapılmıştır.

Başvuru sahibinin, aşkın zarara ilişkin davası reddedilmiştir ve ret kararına karşı başvurulan kanun yollarından sonuç alınmamış ve karar kesinleşmiştir. Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.

              

Anayasa Mahkemesi’nin kararında vurgulanan hususları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Para, ekonomik bir değişim vasıtasıdır ve sahibine çeşitli yararlar sağlar.  Paradan mahrum kalınması hâlinde mahrum kalınan dönemde, para enflasyon ve devalüasyondan dolayı değer kaybeder.
  2. Para alacağını geç almak alacaklının zararına borçlunun yararına sonuçlar doğurmaktadır. Paranın tahsili için yargı yoluna başvurulduğunda, yargıdaki iş yükü nedeniyle davalar uzamakta bundan dolayı yargıya duyulan güven azalmaktadır. Bu durum kendiliğinden hak alma düşüncesini yaygınlaştırarak kamu düzenini bozmakta, kişi ve toplum güvenliği sarsılmaktadır.
  3. Yargılamada geçen süre nedeniyle paranın enflasyon sonucu değer kaybetmesi mülkiyet hakkının ihlâlidir. Bu değerlendirmeye ilişkin bir başka ilke kararına atıf yapılmıştır. (Abdulhalim Bozboğa, B. No:2013/6880, 23/03/2016)
  4. Alacaklar da mülkiyet hakkı kapsamındadır.  Devlet tarafından alacakların geç ödenmesi hâlinde enflasyon oranları altında olmayan bir faiz ödenmesi, gerek bireyin hakları gerekse de kamu düzeni bakımından önem taşır. Bu nedenle de kişilerin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacaklarının, kamu kurumlarınca makul olmayan bir sebeple geç ödenmesi yüzünden değer kaybına uğratılması mülkiyet hakkının ihlaline yol açar.
  5. Başvurucunun alacağı, enflasyon karşısında önemli bir değer kaybetmiştir. Bu tespite rağmen başvurucunun, ayrıca zarara uğradığını ispat etmesi şeklindeki katı yorum nedeniyle, kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil denge, başvurucu aleyhine bozulmuştur.
  6. Karar oy çokluğu ile verilmiştir. Karşı oyda gerekçe olarak,  söz konusu davanın bir alacak davası değil tazminat davası olduğu, başvurucunun tazminat talep etmeyeceği yönünde sözleşmede hüküm olduğu dikkate alındığında mülkiyet hakkının ihlâl edildiği yönündeki iddianın yersiz olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispat etmesi gerektiği belirtilmiştir.

 

  1. YARGITAY HUKUK DAİRELERİNİN ANAYASA MAHKEMESİ SONRASI AŞKIN ZARARIN İSPATINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERİ

 

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi[7], “Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular BK'nın 105. (TBK. 122.) maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez”.

 Yargıtay 5. Hukuk Dairesi[8], “Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi ya da ödenmemesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi karineden istifade etme olanağı yasal olarak mevcut değildir”.

Davacı; para alacağını zamanında tahsil etmesi halinde ne şekilde kullanacağını, paranın zamanında verilmemesi nedeniyle faiz dışında ne gibi maddi zararlarının oluştuğunu; somut delilerle ispat edemediğinden munzam zarar istemine ilişkin davanın reddi yerine yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi..”

19. Hukuk Dairesi[9] kararları incelendiğinde, ““Mücerret enflasyon, döviz kurlarındaki yükselme veya bankaların uyguladığı faiz oranlarındaki artışlar tek başına munzam zararın gerçekleştiği veya kanıtlandığı anlamına gelmez. Alacaklının kanıtlaması gereken husus yukarıda açıklanan genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Mahkemece, açıklanan hususlar gözetilmeden eksik inceleme ile düzenlenen bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru olmamıştır”.

 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi[10], “Bu nedenle denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, satış bedeli olarak verilen paranın dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile uygulama sonucu ulaşacağı alım gücü, belirtilen ilke ve esaslar dikkate alınarak bu konu da uzman bilirkişi veya kurulundan Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir.” şeklinde belirlemelere yer verilmiştir”

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi[11], “Bu nedenle denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, satış bedeli olarak verilen paranın dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile uygulama sonucu ulaşacağı alım gücü, belirtilen ilke ve esaslar dikkate alınarak bu konu da uzman bilirkişi veya kurulundan Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir.” şeklinde belirlemelere yer verilmiştir”

 

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi[12] kararları incelendiğinde aşkın zararın ispatında soyut yönteminin uygulanması gerektiği yönünde hüküm tesis edildiği görülmektedir. ““Öncelikle munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tespit edildikten sonra, yeniden oluşturulacak munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacılar alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacıların tahsil edebilecekleri ve tahsil ettikleri faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda gerekçeli, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp değerlendirilerek faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ile davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur”.

 

KAYNAKÇA

ALTAŞ, Hüseyin,  “Munzam Zararda İspat Sorunu” AÜHFD, S.1, C.50, Yıl.2001, s.121-130.

ANTALYA, Gökhan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.V/1,3, Seçkin Yayınevi, 2.Baskı, Ankara 2019.

AYRANCI, Hasan, Türk Borçlar Hukukunda Munzam Zarar, Yetkin Yayınları, Ankara 2006.

BARLAS, Nami, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Sonuçlar, Kazancı Kitap Ticaret A.Ş, İstanbul 1992.

BUZ, Vedat,  “Karşılaştırmalı Hukukta Munzam Zararın İspatı”, Yargıtay Dergisi, S.3, 1998, s, 369-410.

DUMAN, Özgür, Enflasyon Karşısında Para Alacaklarının Korunması ve Mülkiyet, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Y. 2018, S. 12, s.401-462.

ERDOĞAN, İhsan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gazi Kitabevi, 4.Baskı, Ankara 2019.

EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 19.Baskı,  Yetkin Yayınları, Ankara 2015.

HELVACI, Mehmet, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı, Beta Yayınevi, İstanbul 2000.

KAYA, Aslan, Adi ve Ticari İşlerde Faiz, İÜHFM, C. 54, S. 1-4, Yıl 1994, Cilt 54, s. 347 – 366.

KILIÇOĞLU, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 23. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2019.

NOMER, Haluk, Para Borcu Kavramı ve Para Borçlarının BK md 115/I Anlamında Aynı Cinsten Kabul Edilip Birbirleriyle Takas Edilebilirliği Problemi, İÜHFM, C.LVII, S.1-2, Y.1999, s. 241-264.

OĞUZMAN, M.Kemal/ÖZ, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, 14.Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2016.

ÖÇAL, Akar, “Munzam Zarar” Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Dergisi, Ocak 1967, C.3, S.1, ss.144-158.

TEKİNAY, Selâhattin Sulhi/AKMAN, Servet/BURCUOĞLU, Hâluk/ALTOP, Atilla, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7.Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul 1993.

SEROZAN, Rona, Para Alım Gücünün Düşmesine Bağlı Kayıpların Karşılanmasında Eşitsizlikler, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.20, Y.1996, s.41-48.

ZEYTİNOĞLU, Erol, Para Borçlarında Temerrüt Hallerinde Munzam Zarar, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:4 Sayı:8, Güz 2005/2 s. 253-263.

YAVUZ, Nihat, Borçlar Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2018.

 

[1] Y. 15. HD., E. 2013/3885, K. 2014/4268, T. 19.06.2014. (www.yargitay.gov.tr, ET: 01.04.2020). “Bu görüş doğrultusundaki uygulamaları gösterir örnek kararlar olarak; Y. HGK. 19.10.1996 gün, 96/5-144 Esas ve 1996/503 sayılı kararı; 17.12.1999 gün, 99/19-73 Esas ve 99/106 Karar sayılı ilâmı, 08.11.2001 tarih, 2000/5-1611 Esas ve 2000/1636 Karar sayılı ilâmı; Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 08.02.2000 gün, 1999/19708 Esas ve 2000/1451 sayılı Kararı, 15. Hukuk Dairesi'nin 26.11.1998 gün, 1998/4379 Esas ve 98/4426 sayılı ilâmı ve 27.01.1995 gün, 94/4985 Esas ve 1995/363 sayılı Kararı, 19. Hukuk Dairesi'nin 02.10.1997 gün, 97/4815 Esas ve 97/7979 sayılı kararı, gösterilebilir”.

 

[2] Y. 15. HD., E.2018/3499, K. 2018/4739, T. 28.11.2018. (www.yargitay.gov.tr, ET: 01.04.2020). “Asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır”.

[3] Y. 11. HD., E. 2014/731 ,K. 2014/19357, T. 09.12.2014.(www. yargitay.gov.tr, E.T. 13.04.2020). Y.19.HD.,E. 2017/5217, K. 2019/5474, T. 09.12.2019. “Davacının davalılardan tahsil ettiği anapara ve faiz toplamının, davacının sattığı malı yeniden tedarik etmesi için ödemesi gereken bedelle kıyaslayıp arada davacı aleyhine bir fark varsa davacının munzam zararının bu olduğunun kabulü ile sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporu bu ilkelere uygun düzenlenmemiştir. Eksik soruşturmayla hüküm kurulamaz, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir”.

[4] Y. 19. HD., E. 2014/6154, K. 2015/3225, T. 09.03.2015. (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020). Y. 11. HD., E.          2014/13418,  K. 2014/19400, T. 10.12.2014. (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020). “Her ne kadar davacı, döviz faizini aşan bir zararı olduğu iddiasıyla davayı açmış ise de, zararın ne şekilde oluştuğunu somut olarak ispat etmiş değildir. Bu durumda, HGK'nun 2001-19/1086 E, 2002/371 K. sayılı kararı da göz önünde bulundurulduğunda davanın bu sebeple reddi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi isabetli değil ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın HUMK 437/7. maddesi gereğince açıklanan bu gerekçe ile onanmasına karar vermek gerekmiştir”.     

 

       Y. 5. HD., E. 2014/10900, K. 2014/26089, T. 13.11.2014. “Kamulaştırma Kanunu uyarınca belirlenen bedele faiz uygulanması şeklinde bir çözüm getirildiğinden, artık munzam zarar talebinin değerlendirilmesi söz konusu olamaz. Aksi düşünülse bile munzam zarar hükmedilebilmesi için davacı alacaklının zararının faizle karşılanamadığını, bunun üstünde zararının oluştuğunu, maddi vakıalarla ve belgelerle kanıtlanması gerekir”.

 

Y. 15. HD., E. 2011/7614,  K. 2012/1895, T. 26.03.2012, (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020). “Yüksek enflasyon dolar kurundaki artış serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı kanıt yükünden kurtaramaz. Zira davacı para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını kanıtlayamamıştır”. Y. 13. HD., E. 2016/10665, K. 2019/6982, T. 30/05/2019. (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020). “Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular BK'nın 105. (T.B.K. 122.) maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez”.

 

[5] Y. HGK, E. 2007/11-668, K. 2007/798, T. 31.10.2007. (www.yargitay.gov.tr, ET:02.01.2020).

[6] YHGK, E. 2011/18-730 E, K. 2012/373, T. 13.06.2012. (www.yargitay.gov.tr, ET:18.01.2020).

[7] Y. 13. HD., E. 2016/10665, K. 2019/6982, T. 30.05.2019. (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020). “

 

[8] Y. 5. HD., E. 2017/17121, K. 2019/604 ,T. 21/01/2019. (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020).” 

 

[9] Y. 19. HD., E. 2018/1690, K. 2019/2185, T. 02.04.2019, (www.yargitay.gov.tr, E.T. 01.04.2020).

 

[10] Y. 4. HD., E. 2017/154, K.  2019/5415, T. 20/11/2019. (www.yargitay.gov.tr, E.T 01.04.2020).

 

[11] Y. 11. HD., E. 2018/193, K. 2019/4929, T. 27.06.2019. (www.yargitay.gov.tr, ET: 01.04.2020).

 

[12] Y. 15. HD., E. 2018/1494, K . 2019/932, T. 04.03.2019, (www.yargitay.gov.tr, ET:01.04.2020).