Özet: Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken, haksahipleri arasındaki paylaşım konusunda uygulamada birlik sağlanmalı; Yargıtay kararlarında ortak bir görüş oluşmalıdır.
I- DESTEK PAYLARI
Ölenin desteğinden yoksun kalanlar arasında paylaşım nasıl olmalıdır? Şöyle de sorabiliriz: Desteğin sağlığında kazançlarından ne kadarı destek görenlere ayrılıyordu ? Ya da yardım ve hizmet ederek desteklikte, bunun yardım görenlere yansıma oranı nasıl belirlenmelidir ?
Konuya bu sorularla yaklaştığımız zaman, doğru bir sonuca ulaşmak daha kolay olacaktır. Çünkü, birinin yakınlarına destekliğini, miras ilişkilerinden ve sosyal güvenlik kurumlarının gelir bağlama işlemlerinden ayrı düşünmek gerekmektedir. Şöyle ki:
1- Kişilerin birbirlerine destekliği, mirasçılıktan bağımsız olduğu için, destek payları ile miras payları birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Ölüm nedeniyle destekten yoksunlukta, destek payları, miras paylarından farklı ölçülerle belirlenmektedir. Örneğin, mirasta eş ve çocuklar arasındaki paylaşımda eşin payı 1/4 ve çocukların payı 3/4 iken, destek tazminatında eşin payı her bir çocuğun payının iki katı olmaktadır. Çünkü, eşler arasında mal paylaşımı ile sorumluluk ve yükümlülüklerin eşit olması gerekmektedir. Ayrıca, eşlerden birinin ölümüyle ailenin zorunlu gereksinmelerini ve çocukların bakımını sağ kalan eş üstlenmektedir. Öte yandan mirasçı olmayan birinin destekten yoksunluğunda, onun destek payı miras hükümleriyle belirlenemeyecektir.[1]
2- Destek paylarının, Sosyal Güvenlik Kurumlarının gelir bağlama oranlarına göre belirlenmesi doğru değildir.
a) Bazı bilirkişiler uzun yıllar boyunca, destek kim olursa olsun (çalıştığı sırada veya emekli iken ölen ya da ev kadını olan, hatta küçük yaşta ölen çocuk ayrımı yapmaksızın) bugün yürürlükten kalkmış olan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 23.maddesindeki %70 gelir bağlama oranı üzerinden paylaştırma yapmışlar; 5510 sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra da, yeni yasanın 20.maddesindeki gene % 70 gelir bağlama oranını örnek almışlardır.
Böyle bir uygulama son derece yanlıştır. Hele bu oranın emekli iken ölenlere, ev kadınlarına, küçük çocuklara, bir işi ve kazancı bulunmayanlara (bunların tümü sigortalı işçi imiş gibi) uygulanması akla, mantığa, yaşam gerçeklerine aykırıdır.
b) Ölen desteğin kazançlarının %70 oranı üzerinden destekten yoksun kalanlara paylaştırma yapılması matematiksel olarak da yanlıştır. Şöyle ki:
506 sayılı Yasa’nın 23.maddesi ve onun yerini alan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 20.madde-sindeki gelir bağlama oranı örneksenerek, ölenin kazançlarının %70 tutarı üzerinden gelir bağlamada, ölenin payı hep %30 olarak sabit kalmakta; eşe iki pay ve çocuklara birer pay verildiğinde eşin payı %70’in yarısı olan %35 (ölenin payından fazla) olmakta; hele eşin tek başına tazminat alacaklısı olması durumunda (bazı bilirkişilerin yaptığı gibi) eşe tek başına 2/3 pay verildiğinde %70’in 2/3 tutarı % 46,66 olmakta, kalan %23,34 pay boşlukta bırakılmaktadır. Öte yandan destekten yoksun kalanlar eş ve bir çocuk ise, %70 üzerinden eşe 2/4 ve çocuğu 1/4 destek payı verildiğinde 1/4 pay açıkta kalmaktadır. Bu uygulamanın Yargıtay tarafından istendiği biçimindeki yaygın söylentiye karşılık, Yargıtay’ın bu konuda yerleşik kararları bulunmamaktadır.
c) Şunu da belirtelim ki, tazminat hesaplarına yalnızca İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku penceresinden bakılması da doğru değildir. %70 oranı buradan çıkmış olsa gerektir. Bu oranın kullanılması şu bakımdan da yanlıştır: Yargıtay’ın, iş kazaları nedeniyle işverene karşı açılan tazminat davalarıyla ilgili kararlarında, dava şartı “Kurum tarafından bağlanan gelirlerin zararın tamamını karşılamamış olması”dır. Şimdi, zararın tamamı denilince, ölenin kazançlarının %70’i değil, %100’ü anlaşılmak gerekir. Bu yönden de %70 oranı üzerinden destek payları hesaplanmasının yanlışlığı ortaya çıkmaktadır. Bundan ötesi bir kavrama, algılama ve yanlışta direnip direnmeme sorunudur.[2]
Sonuç olarak, destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken, ölen desteğin kazançlarının %70 oranı üzerinden paylaştırma yapılması yanlıştır.
3- Yardım ve hizmet ederek destekliğin ölçüsü, sosyal güvenlik kurumlarının gelir bağlama oranlarıyla belirlenemez.
Öte yandan, Yargıtay’ın yerleşik kararlarıyla, destekliğin yalnızca parasal nitelikte olmayacağı, “yardım ve hizmet ederek” de destek olunabileceği kabul edildiğine göre, bu yardım ve hizmetin derecesini (destekten yoksunluk payını), Sosyal Güvenlik Kurumlarının %70 gelir bağlama oranıyla hesaplamak mümkün olamayacaktır. Çünkü “yardım ve hizmet”in değer ölçüsü farklıdır. Bazı Yargıtay kararlarında denildiği gibi, “Hizmet edimleri şeklindeki yardımdan yoksun kalmada, ölenin gördüğü işin başka birisine gördürülmesi için yapılması gereken giderler zarar hesabına esas alınır.”[3] Böyle bir hesaplamada, ölenin “hizmet edimleri”nin %70’inden sözetmenin bir yeri ve anlamı olamaz.
Örneğin, Yargıtay kararlarında, kadının ev hizmetlerinden yoksun kalan kocanın sırf bu nedenle tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. 4721 sayılı Medeni Yasa hükümleri gereği, emeklilik çağındaki erkeklerin ölümüyle de karılarının, onların yardım ve hizmetlerinden yoksun kalacaklarını kabul etmek gerekecektir. Ayrıca, Yargıtay’ın “yardım ve hizmet” ederek destek olunabileceğine ilişkin çeşitli kararlarına bakarak, tüm aile bireylerinin birbirlerine bedensel destekliğinin de dava konusu edilebileceği sonucuna varabiliyoruz.
Örneğin, Yargıtay, torununa bakan annenin ölümüyle, çocuğun annesi olan kızının destek tazminatı isteyebileceğini kabul etmiştir. Bütün bu durumlarda destek tazminatının Sosyal Güvenlik gelir bağlama oranına göre hesaplanması olanaksızdır. Çünkü, ölenin “yardım ve hizmetleri”nin %70’i diye bir oran söz konusu olamaz. [4]
4- Destek payını belirlemede en doğru yöntem, ölenin kazançlarının tamamı (100) kabul edilerek paylaştırma yapılmasıdır.
Eşler ortak yaşamı paylaştıklarına, bu yaşamın sorumluluklarını birlikte üstlendiklerine göre, eşlerden biri çalışıyor olmayıp da yalnızca ev işlerini yürüten biri olsa bile, kazançları paylaştırmada eşler yarı yarıya pay sahibi olmalıdırlar. Medeni Yasa’nın hükümleri de bunu gerektirmektedir. O halde, destekten yoksun kalma tazminatı söz konusu olduğunda, sağ kalan eşin payı ile ölenin payı yarı yarıya 1/2’şer olmalıdır. Bu çerçevede, eş ve iki çocuktan oluşan haksahiplerinin destek payları belirlenirken 2 pay ölene, 2 pay dul eşe, 1’er pay çocuklara verilecek, payların toplamı olan (6) rakamı paydayı oluşturacaktır. Çocuklardan biri yaşı nedeniyle destekten çıktığında payda (5) olacak, buna göre ölenin payı 2/5, eşin payı 2/5 ve tek çocuğun payı 1/5 olacaktır. İkinci çocuk da destekten çıktığında ise payda (2) olacak ve buna göre ölenin payı 1/2 ve eşin desten yoksunluk payı 1/2 olacaktır.
Görüldüğü gibi, bu yöntemde açıkta pay kalmamakta, (100) tam kazanç üzerinden ölenin payı ayrıldıktan sonra eş ve çocukların destek payları belirlenmektedir.
5- Özetlersek:
Destek tazminatının mirasçılıkla ve sosyal güvenlik kurumları gelirleriyle bir ilgisi yoktur. Ne miras payları ve ne de sosyal güvenlik gelir bağlama oranları, destek paylarını belirlemede ölçü alınamaz. Destek paylarını belirlemede en doğru yöntem, ölenin bakım ve yardım gücünün (ister parasal olsun, ister yardım ve hizmet biçiminde olsun) 100 kabul edilmesi ve paylaştırmanın buna göre yapılmasıdır.
II- DESTEK PAYLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER
1- Yöntem ve ölçü ne olursa olsun, her tür hesaplama “varsayıma dayalı” olacaktır.
Ölenin parasal veya bedensel destekliğinin derecesi ile bundan yoksun kalanların tazminat isteklerinin ölçüsü ya da hesaplama yöntemi konusunda öğretide, yargıtay kararlarında ve bilirkişiler arasında görüş ve uygulama birliği yoktur. Uygulamaların ve önerilen çözümlerin hiçbiri yaşam deneyimlerine ve gözleme dayanmamakta; örnek olarak ortaya konulan tablolar el yordamıyla ve rasgele düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yanlışlık şuradadır ki, ister parasal, ister yardım ve hizmet biçiminde olsun ölenin yardımlarının düzenli ve belirli bir irat (gelir) biçiminde düşünülmesi yaşam gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Birbirine yakın ve özellikle aynı çatı altında yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler, duygusal bağlar, parasal olanaklar, birlikte yaşanılan yıllar içinde düzgün bir seyir izlemez, genellikle inişli çıkışlıdır; yardım ve desteklik kimi zaman fazla, kimi zaman az olur. Gerçek yaşamda destekliğin kesin bir ölçüsü yoktur. Bu nedenlerle her yöntem ve her tür hesaplama “varsayıma dayalı” olacaktır.
2- Birlikte yaşayanlar arasında paylaştırma diye bir şey yoktur. Ancak…
Yardım ve destekliğin ölçüsü konusunda en eski kitaplardan birinde şöyle denilmiştir:
“Ölüm olayı sonunda, genel olarak, birçok kimseler destekten yoksun kalır ve bu yüzden, haksahipleri, çok defa değişik bir kadro ile ortaya çıkarlar. Bunların bir arada ve birlikte yaşamakta olmaları ve gördükleri yardımın ayrılmamış ve tersine birbirine karışmış bulunması, değerlendirme bakımından çetin, çapraşık ve çeşitli yönleri bulunan, incelikli ve özen gerektiren bir sorun ve her olayda değişik gelişme olasılıklarını kapsayan renkli bir görünüm ortaya çıkarır. Böyle bir durumda, desteğin, yoksun kalanlara sağlamış olduğu yardımın miktar veya oranı hakkında kesin sonuçlar veren bir tarife (ölçü) yoktur. Bu karışık sorunları, yaşam deneyimlerinin öğrettikleri ile çözmek zorunluluğu vardır.
Önce, ölenin gelirinden bir bölümünü kendisine ayıracağı ve bu tahsisten vazgeçilemeyeceği düşünülmüş ve bu suretle yardımın (payların) geliri yutmaması ilkesine varılmıştır. Buna göre gelirin tamamı, yardım görenlere tahsis olunmuş varsayılamaz. Öte yandan, destek görecek kimselere ayrılacak miktar da, bunların ihtiyaçlarının toplamı kadar olmalıdır. Ölenin kendi geçim masraflarından artan miktarın tamamının (hiçbir tasarruf düşüncesine yer bırakmadan) destek görenlere dağıtıldığı da kabul olunamaz. Hiç kimseye ihtiyacından fazla bir pay ayrılmaması da bir ilke olmalıdır.
Paylaştırma, görece bir işlemdir. Gerçek yaşamda, birlikte yaşayanlar arasında, paylaştırma diye bir şey yoktur. Fakat, değerlendirmede, haksahiplerinden her birinin payı, paylaştırma yoluyla belirlenir. Paylaştırma tekniğini aydınlatabilmek için, bir arada yaşayan haksahipleri gruplarını birer birer ele almalı ve grupların kadrosu değiştikçe, paylardaki değişmeleri, yaşam deneyimlerinden yararlanarak çözmeye çalışmalıdır.” [5]
Yukardaki görüşlere aynen katılıyoruz.
Öğretideki görüşleri özetleyen şu açıklamalar da işin zorluğunu ortaya koymaktadır:
“Paylaştırmada, işçinin gelirinin tamamını destek olduğu kimselere ayırmadığı, gelirinden bir kısmını da kendisi için ayırdığını dikkate almak gerekmektedir. “Yardımın geliri yutmaması” denilen bu ilke uyarınca desteğin kendi gereksinimlerini karşılamak için ayırdığı miktar, ücretinden çıkarıldıktan sonra artan kısım paylaştırmaya esas alınmaktadır. Hatta ölen kimsenin gelirinin makul bir kısmı ile tasarruf yapacağı da kabul edilmelidir”[6]
3- Ancak, tazminat hesabı için bir paylaştırma ölçüsü bulmak zorunludur.
Yukarda belirttiğimiz gibi, gerçek yaşamda ve aile bireyleri arasında belli oranlarda paylaştırma söz konusu değildir. Kimin ihtiyacı doğmuşsa, ona harcama yapılır; kimin daha fazla özen ve yardıma ihtiyacı varsa destek ağırlığı orada yoğunlaşır. Günümüzde çocukların eğitim ve okul masrafları, kimi zaman anne ve babanın payını aşmaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse, hayatın olağan akışı içinde, destek sayılan kimsenin baktığı kimselere gelirini belli paylara bölerek baktığı pek söylenemese de, tazminat hesabında bir paylaştırma yapılması gerekmektedir. [7]
4- Geçmişte önerilen yanlış görüşler
Çoğu geçmiş yıllarda yazılmış kitaplarda “şöyle bir paylaştırma yapılabilir” ön açıklamasıyla önerilen tablolar, bize göre, rasgele (el yordamıyla) düzenlenmiştir. Öneren veya uygulayanın her biri, gözleme dayanmadan ve yaşam gerçeklerini dikkate almadan, deyim yerindeyse “kendi kafasına göre” paylaştırma tabloları düzenlemiştir. Kiminde ölenin payı yüksek tutulmuş, kiminde de dul eşin payına evin zorunlu giderleri adı altında eklemeler yapılmıştır. Bazılarında her çocuğa eşit pay verilirken, bir başka tabloda çocukların yaşlarına göre pay oranları farklı gösterilmiştir. Tabloların tümüne bakarak bir ilkeler bütünü çıkarmak olanaksızdır. Yoruma açık oldukları için uygulamada birlik sağlamaları olanaksızdır. Bu nedenle, örnekler vermeyip, değinmekle yetiniyoruz.[8]
Aşağıda, son bölümde, benimsediğimiz görüşler çerçevesinde, değişik destek tiplerine ve çeşitli olasılıklara göre tablolar düzenleyeceğiz.
5- Doğru görüşler
Uygulamanın içinden gelen, hesaplama yöntemlerini ve somut olaylarda karşılaşılan zorlukları çok iyi bilen, biri yargıç (aynı zamanda hukuk doktoru ve tazminat hukuku uzmanı) ve Yargıtay üyesi ve diğeri bugün aramızda bulunmayan (İş ve Tazminat Hukukuna yıllarını vermiş) bilirkişi ve avukat, iki değerli hukukçu, destek payları ve paylaştırma konusunda en doğru, en gerçekçi ve üstelik kolayca uygulanabilir nitelikte çözüm önerilerinde bulunmuşlardır. Bizim de benimsediğimiz, düzenli ve tutarlı bir biçimde uygulanabilirliğini denetlediğimiz paylaştırma biçimi, iki değerli hukukçu ve konunun uzmanı tarafından şöyle dile getirilmiştir:
Birinci görüş: “Paylaştırma, ölenin ücretinin 100 birim olarak alınması suretiyle yapılmalıdır. Doğru paylaşım, ücretin (kazançların) 100 birim olarak alınması suretiyle yapılmasıdır. Zira 506 sayılı Yasa’nın 23.maddesindeki %70’in paylaştırılması o yasanın sigorta matematiği esasları ile sınırlıdır. Bunun ölüm halinde destekten yoksunluk zararlarının hesabında uygulanması, ölenin gelirinin bir bölümünün hiç değerlendirilmemesi sonucunu doğurmaktadır.”[9]
İkinci görüş: “Ölen işçinin haksahipleri sadece eşi ve çocukları ise, kazancından, kendisine ve eşine ikişer, çocuklara ise birer pay ayrılmalıdır. Haksahiplerinin sayısı değiştikçe destek pay oranları da değişecektir.
Ölen işçinin haksahipleri arasında anne ve baba var ise, onlar için de (desteğin kazanç durumuna göre) uygun oranda pay ayrılmalıdır. Eğer ölen işçinin eşi ve çocukları yoksa, yani haksahipleri sadece anne ve baba ise, bu durumda ölenin yaşına göre ilerde evleneceği, çocuklarının olacağı dikkate alınarak, anne ve babaya azalan oranlarda destek payı ayrılmalıdır. Haksahibi baba (veya anne) destekten çıkıyor ise, sağ kalan annenin (veya babanın) destekten yoksunluk payı uygun oranda yükseltilmelidir.”[10]
6- Eşler arasındaki paylaşım eşit olmalıdır.
Bunun, hem Medeni Yasa’daki eşitlik ilkelerine de uygun düşeceği, hem de evliliğin bir ortak yaşam ve ortak paylaşım biçimi olduğu görüşündeyiz. Her ne kadar, eşlerden birinin ölümüyle, evin zorunlu giderlerini sağ kalan eş üstlenecek ise de, ölenin kişisel giderleri ortadan kalktığından, bir anlamda denklik sağlanmış olmaktadır. Bu yönden dahi eşit paylaşım en doğrusudur.
Hem denildiği gibi “Kocanın kendisine ayıracağı miktar ile kadının kendisine ayıracağı miktarın farklı tespit edilmesinin mantıklı bir gerekçesi yoktur. Bu bakımdan paylaştırmada karı koca paylarının eşit olması gerekir.”[11]
Bir doktora tezinde “Alman uygulamasında, çocuksuz eşin payının %50 olarak kabul edildiği; İsviçre doktrininde eşler arasında bir ayrım yapılmasının doğru bulunmadığı, ailenin elde ettiği gelirden kadın ve erkeğin eşit miktarda pay almaları gerektiği görüşünün benimsendiği; gene İsviçre uygulamasında, eşlerden hangisinin ne kadar para kazandığı veya her ikisinin de para kazanıp kazanmadıkları üzerinde durulmadığı, aile bütçesine giren para üzerinden hesaplama yapıldığı ve bunun sonucu eşlere eşit pay verildiği” saptamaları yapılmıştır.[12]
Olaylara, nedense, daha çok kocanın ölümü ve kadının destekten yoksun kalması açısından bakıldığı için, irdelemeler tek yanlı kalmaktadır. Bir de, konu, hep parasal desteklik yönüyle ele alındığından, bu da bakış açılarını daraltmaktadır. Oysa Yargıtay’ın da yıllardan beri ve kesin biçimde benimsediği üzere “yardım ve hizmet” yoluyla desteklik de tazminat hesabında söz konusu olabilmekte ve bir değerlendirme ölçüsü bulmayı gerektirmektedir. Örneğin, ev kadınlarının ev hizmetleri yaparak sağladıkları destekliğin bir ölçüsü olmalıdır. Bu konuda değişik görüşler ileri sürülmüş, kadının ölümüyle onun zorunlu giderlerinden tasarruf edildiği türünden yanlış değerlendirmeler yapılmıştır. Doğrusu şöyle olacaktır:
Ev kadını, ev hizmetlerini yaparak, bir anlamda aile bütçesine katkı sağlamaktadır. Bu katkının 1/2’si ile kendi gereksinmelerini karşılamakta, 1/2’si ile de eşine destek olmaktadır. Bu yönden dahi, yani hizmet ederek destek olma yönünden dahi, eşler arasında eşit paylaşımı kabul etmek gerekmektedir.
O halde, eşlerden birinin ölümü nedeniyle yapılacak destek tazminatı hesabında, eğer çocuk yoksa, ölenin kazançlarının tamamı üzerinden 1/2 pay kendisine ayrılacak ve kalan 1/2 pay üzerinden sağ kalan eşin tazminatı hesaplanacaktır. Elbette ki, çıkan rakamdan, dul eşin evlenme olasılığı oranında indirim yapılacaktır.
7- Çocukların payları
Ölen desteğin kazançlarının tamamı üzerinden 2 pay kendisine, 2 pay eşine ve 1’er pay çocuklarına verilmekte; payların toplamı paydayı oluşturduktan sonra, açıkta hiç pay bırakılmadan destekten yoksun kalma hesabı yapılmaktadır. Çocuklar belli yaşa gelip destekten çıktıkça, diğerlerinin payı çoğalmakta, sonunda bütün çocuklar belli yaşa ulaşınca eşin tek başına payı 1/2 olmaktadır.[13]
Bu arada şunu ekleyelim ki, çocukların yaşlarına ve gereksinmelerine göre farklı destek payları belirlenmesi gerektiği, onlar büyüdükçe harcamalarının artacağı, örneğin üniversiteye giden çocuğun masraflarının fazla olacağı, buna karşılık ilkokula gidenlere ya da henüz çok küçük çocuklara aile bütçesinden yapılacak harcamaların çok düşük olacağı, bu nedenlerle tazminat hesabında bu hususların gözetilmesi gerekeceği görüşlerine katılmıyoruz. Şu nedenlerle ki, bir defa, uygulamada yorum ve değerlendirme farklılıkları nedeniyle bu tür hesaplamalar ülke genelinde farklılık yaratacaktır. Öte yandan aile bütçesi bir bütündür. Hastalık, sağlık durumları, yetişkin çocukların kimi zaman kendi harçlıklarını çıkaracak işlere girişmeleri gibi olasılıklar da gözetildiğinde, ailenin hangi çocuğa ne zaman ve ne kadar harcama yaptıklarını saptamanın zorlukları ortaya çıkacaktır. Hem nasıl olsa tazminatı sağ kalan eş alacak ve o parayı gereksinmelerine göre çocuklarına harcayacaktır. En doğrusu, bizce, eşit paylaştırmadır.
8- Desteğin ana babasının payları
Genç yaşta bekâr olarak veya küçük bir çocuk iken ölen kişilerin ana babalarına destekliğinde, ana babanın payları belirlenirken, desteğin evlenip eş ve çocuklara sahip olma olasılığı dikkate alınacaktır. Buna göre:
Yargıtay kararlarında, bekâr olarak ölen gencin, evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçlarına ayıracağı, yarısı ile anne babasına destek sağlayacağı; bu dönemde anne ve babanın paylarının %25’er olacağı; evlendikten sonraki dönemde, desteğe iki pay, eşe iki pay, çocukların her birine birer pay, anne ve babaya birer pay verileceği; böylece bu dönemde anne ve babanın paylarının %12,5’ar olacağı; anne ve babadan yaşça büyük olan destekten çıktığında, onun payının sağ kalanın payına ekleneceği” biçiminde bir paylaştırma uygun görülmüştür.[14]
Bizim “Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk” adlı kitabımızda yukardaki paylaştırma biçimi uygun görülmüşse de, sonradan yaptığımız gözlemler sonucu, çocukların eğitim masraflarının son yıllarda olağanüstü arttığını dikkate alarak görüşümüzü değiştirdik ve çocukların payının, desteğin anne ve babasının payının iki katı olmasını daha uygun bulduk. Bunu aşağıda, evli olarak ölen desteğin eş ve çocukları ile anne babasına destekliği yönünden bir kez daha ele alacağız.
9- Evli olarak ölen desteğin eş ve çocukları ile ana babasının payları
a) Evli ve çocuklu olarak ölen desteğin anne ve babasının da, eş ve çocuklarla birlikte davacı olmaları durumunda, bize göre, desteğin ve eşin payları, çocukların paylarının iki katı, çocukların payları ise desteğin ana ve babasının paylarının iki katı olmalıdır. Buna göre rakamsal paylaştırma yaparsak eş ve iki çocuk durumuna göre, desteğe 4 pay, eşe 4 pay, çocukların her birine 2 pay ve ana babaya 1’er pay verilip, (14) payda üzerinden paylaştırma yapılmalı; her destekten çıkanın ardından paydalar küçülmelidir.
b) Bazı Yargıtay kararlarında, eş ve çocukların açtıkları tazminat davasında, dava açmayan ana babaya da pay ayrılacağı görüşünü doğru bulmuyoruz. Şöyle ki: Destekten yoksun kalanları önce iki gruba ayırmak gerekmektedir.
Birinci grup eş ve çocuklar olup, bunlar asıl haksahipleridir.
İkinci grup ölenin anne ve babası olup, bunlar isteğe bağlı haksahipleridir.
c) Eğer eşi ve çocukları olan desteğin ana babası ayrıca destek tazminatı istememişlerse ve dava açmamışlarsa, onlara pay ayrılmamalıdır. Çünkü:
Bu konuda sosyal güvenlik yasalarını kıyasen uygularsak, örneğin 5510 sayılı Yasa’nın 34.maddesi (d) bendine göre, anne ve babaya gelir bağlanabilmesi için, eş ve çocuklardan artan hisse bulunmalıdır. Gerçi anne baba 65 yaşın üstünde iseler bu koşul söz konusu değilse de, bu ayrık bir durumdur. Anılan yasa hükmünü trafik kazalarına (kıyasen) uyguladığımızda, eğer eş ve çocuklar için hesaplanan tazminat toplamı, Trafik Sigortası limitinin üstünde ise ve limitin tamamı eş ve çocuklara ödenmişse, artık anne ve babanın sonradan açtıkları davada sigorta şirketi sorumlu tutulamaz; bu durumda onlar (ana baba) ancak işleten ve sürücüden tazminat isteyebilirler. Daha önce dava açıp tazminatlarını alan eş ve çocuklar ile anne baba arasındaki paylaşım, davalı tarafı ilgilendirmeyen, bir iç sorundur.
Bunu da (gene) kıyasen SGK’nun rücu davalarına uygularsak, Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin “asıl haksahiplerine tazminat ödeyen sigorta şirketi, Kurumun rücu alacağından sorumlu olmayacağı” biçimindeki kararları örnek alınabilir.[15]
III- DESTEK PAYLARINA İLİŞKİN YARGITAY’IN GEÇMİŞTEKİ KARARLARI
1960’lı yıllara kadar inerek yaptığımız dergi taramalarında,[16] destek payları konusunda pek fazla karar bulamadığımız gibi, olanların da kesin pay oranları vermediklerini, açık ve yolgösterici olmadıklarını saptadık. Ayrıca bazı kararların bugün için geçerliği kalmadığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte bazı ortak ilke ve görüşleri bir araya getirip özetleyeceğiz.
1- Sosyal Sigorta gelir bağlama oranlarına göre paylaştırma yapılacağına ilişkin, bugün geçerliğini yitirmiş iki yanlış karar örneği:
Daha çok iş kazaları nedeniyle tazminat davalarında görevlendirilen bilirkişiler, Sosyal Sigortalar gelir bağlama hükümlerini esas almışlar; 506 sayılı Yasa’nın 23.maddesi uyarınca ölenin kazançlarının %70 tutarı üzerinden paylaştırma yapmışlar; Yargıtay kararlarında kısa bir dönem bu uygulama benimsenmiştir. Böyle bir uygulamanın, yani desteğin payını % 30 sabit tutup, sağ kalan eşin payının bunun çok üzerinde belirlenmesinin yanlışlığını yukarda en başta rakamlar vererek açıkladık.
Bu konuda Yargıtay’ın, bugün geçerliği kalmamış kararlarından iki örnek:
Yargıtay 4.HD. 18.02.1992 gün E.1990/12641 - K.1992/1813 sayılı kararında: “Ölen desteğin gelirinin, destekten yoksun kalanlara dağılışı oranlarının tespitinde 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 23.maddesi ile Emekli Sandığı mevzuatı kıyasen uygulanmaktadır” denilmiştir.[17]
Bu kararda görüldüğü gibi, mutlaka 506 sayılı Yasa’nın 23.maddesinin uygulanacağına ilişkin bir dayatma söz konusu değildir. Üstelik, yalnızca 506 sayılı S.S.Yasası’nın 23.maddesinden değil, Emekli Sandığı Yasası’ndan da söz edilmiş; “uygulanır, uygulanacaktır” diye bir dayatmada bulunulmayıp, sadece bir gözlem dile getirilerek, adıgeçen yasalardaki hükümlerin “kıyasen uygulanmakta olduğu” tespiti yapılmıştır.
Bu kararla ilgili bir üyenin “karşıoy” yazısında “Sigortalı eşe 506 sayılı yasanın 23.maddesine göre yapılacak yardım oranı %35-50 iken, bu oranın Emekli Sandığı Kanunu’nda %50-75 olmasının ve bu yasaların kıyasen uygulanmasının adaletsizliği artıracağı” görüşü savunulmuş; haklı bir uyarıda bulunulmuştur.[18]
b) Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 23.05.2002 gün E.2002/4300 K.2002/4803 sayılı kararında: “Haksahibi anne-babaya 506 sayılı yasanın 24.maddesi gereğince gelir bağlanması için Kuruma başvurmaları, giderek dava açmaları yönünde önel verilmeli, murisin gelirinden %70 oranında anne-babaya pay verilerek hesap raporu alınmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir” denilmiştir.[19] Ki bu kararda, desteğin ilerde evlenmesi durumunda eşine ve çocuklarına ayıracağı payın gözardı edilmiş olması nedeniyle, örnek karar olamamıştır.
Şimdi bu iki karara bakarak, Yargıtay’ın 506 sayılı Yasa’nın 23.maddesi uyarınca ölenin yıllık kazançlarının %70’i üzerinden paylaştırma yapılacağına, bu uygulamada ölenin payının hep %30 olarak sahip tutulacağına ilişkin yerleşik kararları olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunun yanıtı, çoğu araştırmacının da belirttiği gibi, “Yargıtay’ın ölenin kazançlarının %70 tutarı üzerinden paylaştırma yapılacağına ilişkin bir öngörüsü ve yerleşik kararları yoktur” olacaktır.
2- Destek payları belirlenirken, dava açmamış olanların paylarının gözönünde bulundurulacağına ilişkin Yargıtay kararları
Yargıtay’ın, dava açmamış olanların paylarının hesaplamada dikkate alınması, yani onların paylarının ayrıca belirlenmesi gerekeceğine ilişkin kararları, kimilerince yanlış anlaşıldığı için, karar örneklerini vermeden önce, bu konuya açıklık getirmek ve bazı uyarılarda bulunmak istiyoruz. Şöyle ki:
a) Destekten yoksun kalanları önce iki gruba ayırmak gerekmektedir. Birinci grup eş ve çocuklar olup, bunlar asıl haksahipleridir. İkinci grup ölenin anne ve babasıdır ve bunlar isteğe bağlı haksahipleridir. Eğer eşi ve çocukları olan desteğin ana babası ayrıca destek tazminatı istememişlerse veya açtıkları davada yalnızca manevi tazminat istemişlerse, onlara pay ayrılmaz.
Bu konuda sigorta şirketlerinin avukatları konuyu bulandırmaktadırlar. Örneğin bir davada eş ve çocuklarla birlikte dava açan anne ve baba, yalnızca manevi tazminat isteyip, maddi tazminat istememiş olmalarına karşın, sigorta vekili ısrarla, destek tazminatı hesabında onlara da pay ayrılmasını istemiştir ki, bu, HMK’nun taleple bağlılık ilkesine aykırıdır.
b) Öte yandan, eş ve çocukların açtıkları davada (isteğe bağlı haksahibi olan) anne ve baba davacı olmamışlarsa, onlara pay ayrılması doğru değildir. Sigorta şirketi, limiti aşan zararlarından dolayı eş ve çocuklara sigorta limitinin tamamını ödemişse, anne ve babanın sonradan açtıkları davada sigorta şirketi sorumlu tutulamaz. Bunu kıyasen Sosyal Güvenlik Kurumu’nun rücu davalarına uygularsak, Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin “asıl haksahiplerine tazminat ödeyen sigorta şirketinin, Kurumun rücu alacağından sorumlu olmayacağı” biçimindeki kararlarıyla karşılaşırız.[20]
c) Destek payları belirlenirken, dava açmamış olanların paylarının gözönünde bulundurulmasından neyin anlaşılması gerektiği hususunda şu somut örnekleri verebiliriz:
Örneğin, desteğin ilk eşinden ve sonraki eşinden olma çocukları vardır. Son eşi ve çocukları dava açmışlarsa ve ilk eşten olma çocuklar destek çağında ise, dava açmayanların payı hesaplamada gözetilmelidir.
Bir başka örnek: Eşler boşanmışlar ve çocukları trafik kazasında öldüğü için anne dava açmış; baba henüz davacı olmamıştır. Hesaplamada babanın payı dikkate alınacaktır.
İlginç bir örnek: Babanın kullandığı tek yanlı kazada çocuklardan biri ölmüş, anne ve baba çocuklarının desteğinden yoksun kalmışlardır. Böyle bir durumda, anne destek tazminatı isteyebilecek; kazayı yapan baba, kendi kusurundan yararlanamayacaktır. Bununla birlikte annenin destek tazminatı hesaplanırken, tazminat isteyemeyecek olmasına karşın, babanın payı hesaplamada gözetilecektir.
İşte “destek payları belirlenirken, dava açmamış olanların payları dikkate alınmalıdır” derken, yukardaki örnekler anlaşılmalı; asli ve isteğe bağlı haksahibi ayrımı yapılmalı; eş ve çocuklar için açılan davada, dava açmayan anne ve baba için pay ayrılmamalıdır.
Aşağıdaki Yargıtay kararları böyle anlaşılmalıdır.
Karar örnekleri:
Dava açmayanların payları ayrılmalıdır.
Destekten yoksun kalanların bir kısmının dava açmamış olması halinde, dava eden, destek ölmemiş olsaydı ne miktar yardım alacak idiyse, o miktarın ödettirilmesine karar verilmelidir. Diğer dava etmeyenlere ayrılması gereken pay ayrılmadan, davacıya tamamı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
9.HD. 09.12.1965, E.1965/7148 - K.1965/7018
Desteğin gelirinin dağıtımında, öbür haksahiplerinin de varlığı gözönünde tutulmalıdır. Desteğini yitiren kimse, kendisine ne yardım yapılması gerekiyorsa, yalnızca o tutarı isteyebilir.
15.HD. 22.10.1974, E.1974-809 - K.1974/1207
Dava açmayanlar ile davasını başvuruya bırakanların payları ayrılıp, yalnızca davacıların payları hakkında hüküm verilmelidir.
Destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi için desteğin geliri desteklenenler arasında bölüştürülürken, davacı olup olmadıkları, davacı olup da davalarını müracaata bırakmış bulunup bulunmadıkları gözetilmeksizin, her birinin payı ayrı ayrı saptanmalı; dava açmamış ya da davaları müracaata bırakılmış olanlara ayrılmış paylar hüküm dışı tutulmalı ve sadece desteklenenler den davayı açmış olanların paylarına hükmedilmelidir.
9.HD. 07.04.1969, E.1969/870 - K.1969/3816
Dava açmayanın payı başkalarına dağıtılamaz.
Ölenin gelirinden pay alabilme hakkına sahip kimsenin dava açmamış olması, onun payının başkalarına dağıtılması sonucunu doğurmaz.
9.HD. 17.11.1980, E.1980/11151 - K.1980/11824
3- Destekten çıkanların payları, kalanların paylarına eklenecektir.
a) Eş ve çocuklar destekten yoksun kalmışlarsa, zarar süreleri, genel olarak, erkek çocuklar için 18 yaşına, kız çocuklar için 22 yaşına kadardır. Yüksek öğrenim yapıyorlarsa bu süre 25 yaşına kadar çıkar. Örneğin, bir anne ve üç çocuk varsa, çocukların her biri anılan yaşlara ulaştıkça destekten çıkarlar. Bunun sonucu diğerlerinin payları artar. Çocukların hepsi de belli yaşlara ulaşmışlarsa, anne tek başına kalır. O zaman onun payı en yüksek orana ulaşır.
b) Anne ve baba destekten yoksun kalmışlarsa, zarar süreleri yaşam sürelerinin sonuna kadardır. Bunların yaşam süreleri farklı ise, süresi dolan haksahibinin (anne veya babanın) payı diğerinin payına eklenir. Uygulamada, eş ve çocuklar konusunda duraksama olmamış ise de, anne ve babanın destek payları bilirkişiler tarafından farklı hesaplandığından, Yargıtay özellikle bu konuda kararlar oluşturma gereğini duymuştur. Bu kararlardan seçtiğimiz örnekler aşağıdadır:
Haksahibi babanın ölmesi karşısında, diğer haksahibi annenin destekten yararlanma payının artırılması gerekir.
10.HD. 02.11.1993, E.1993/8342 - K.1993/12024
Haksahibi babanın destekten çıkmasından sonraki dönem için, haksahibi annenin destek payının artırılmayarak sabit tutulması bozma nedenidir.
10.HD. 10.06.1997, E.1997/2975 - K.1997/4409
Haksahiplerinden babanın destekten çıktığı dönem için,destek görmeye devam eden diğer haksahibi annenin destek payında artırıma gidilir.
10.HD. 19.12.1995, E.1995/10669 - K.1995/10932
4- Genç yaşta ölen desteğin, ilerde evlenip eş ve çocuklara sahip olma olasılığı, anne ve babanın tazminatı hesaplanırken gözönünde bulundurulmalıdır.
Anne ve babasının varsayımsal veya eylemli desteği olan çocukların veya henüz evlenmemiş yetişkinlerin, haksız eylem veya kaza sonucu ölümleri nedeniyle açılan tazminat davalarında, anne ve babanın destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken, ölen çocuğun veya gencin, eğer yaşasaydı, ilerde evleneceği, eş ve çocuklara sahip olacağı, kazançlarından önemli bir bölümünü kendisine, eşine ve çocuklarına ayıracağı, bir parça da anne ve babasına destek olacağı düşünülerek paylaşım yapılması gerekmektedir. Bu konuda birkaç Yargıtay kararı aşağıdadır:
Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında, desteğin anne ve babasına ayıracağı pay bekarken farklı, evlendikten sonra farklı olacaktır. Başka bir anlatımla, sigortalı yaşamış olsaydı evleneceği tarihe kadar anne ve babasına daha fazla, evlendikten sonra daha az yardımda bulunabilecekti. Hesaplamanın bu olguya göre yapılması gerekir.
10.HD. 03.02.1997, E.1997/563 - K.1997/627
Destek, iş kazası sonucu 23 yaşında ve bekâr ölmüştür. (Eğer yaşasaydı) evlenip çocuk sahibi olacağı kabûl edilmelidir. Bu itibarla ana ve babaya (ölen oğullarının) desteğinden pay ayrılırken, (ilerde) eşinin ve çocuklarının (olacağı) dikkate alınmalıdır. Bu (olasılık) gözetilmeden pay dağıtımı yapılarak tazminat hesaplanması doğru değildir.
9.HD. 19.06.1990, E.1990/6137 - K.1990/7530
Sigortalının ölümü ile desteğinden yoksun kalmış kişilerin ana ve babası olduğu anlaşılmaktadır. İlk önce sigortalının ihtiyaçları için kazançlarından kendisine pay ayrılması, bundan başka (ilerde) evlenebileceği ve çocukları olabileceği ve onlara da kazancından pay ayıracağı düşünülerek, ana-babaya tahsis edilen destek payının bu koşullara göre azaltılması yöntemi ile hesap yapılması gerekir.
10.HD. 10.02.1994, E.1994/4037 - K.1994/2124
IV- DESTEK PAYLARI KONUSUNDA YARGITAY’IN YENİ KARARLARI VE KARARLAR HAKKINDA GÖRÜŞLERİMİZ
1- Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin kararları
Son sekiz yıldan beri trafik kazaları nedeniyle işletene, sürücüye ve sigorta şirketlerine karşı açılan tazminat davalarının inceleme yeri olduğu için, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi, destek payları konusunda çok sayıda kararlar vermiştir, vermektedir. Bu kararlar, geçmişteki kararlardan son derece farklı, açıklayıcı ve yolgöstericidir.
Aşağıda Özel Daire’nin kararlarını konularına göre bölümlendirerek açıklarken, katıldığımız ve katılmadığımız yönlerini belirteceğiz ve bazı önerilerde bulunacağız.
a) Bekar olarak ölen desteğin ana babasının destek payları
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin bu konudaki kararlarında “Bekar olarak ölen desteğin, hayatın olağan akışına göre ilerde evleneceği, en az iki çocuğu olacağı varsayılarak, evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçlarına ayırdığı, yarısı ile anne babasına destek sağladığı kabul olunmalı; bu dönemde anne ve babanın payları %25’er olmalı; evlendikten sonraki dönemde, desteğe iki pay, eşe iki pay, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek paylaştırma yapılmalı; bu dönemde de anne ve babanın payları 12,5'er olmalı; daha sonra anne ve babadan yaşça büyük olan destekten çıktığında, onun payı diğerine eklenmelidir” görüşü benimsenmiş; böylece “Desteğin bekar olduğu dönemde ayırabileceği pay ile evlendikten ve çocukları olduktan sonra ayıracağı pay farklı olmalıdır” ilkesi konulmuştur. [21]
Görüş ve önerilerimiz
1. Yargıtay 17 Hukuk Dairesi’nin yukarda açıklanan, destekten yoksun kalanlar arasında paylaştırmaya ilişkin kararları, bizim ilk baskısı 2014 yılında yayınlanan “Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk” adlı kitabımızda aynen yer almıştı. Ancak aradan geçen zaman içerisinde yeniden yaptığımız araştırmalar ve gözlemlerle, değişen yaşam koşullarını dikkate almamız gerektiği sonucuna vardık. Özellikle son yıllarda çocukların eğitim masrafları çok artmıştır; bu yüzden ölen desteğin anne ve babasının da istekte bulunmaları durumunda, çocukların payının, desteğin anne ve babasının payının iki katı olmasını daha doğru buluyoruz. Vardığımız bu sonuca göre, eş ve iki çocukla birlikte anne ve babanın da davacı olmaları durumunda şöyle bir paylaştırma yaptık:
14 payda üzerinden 4 pay desteğe, 4 pay eşe, 2’şer pay çocuklara ve 1’er pay anne babaya verdik. Çocuklardan yaşça büyük olanın destekten çıkması üzerine 12 payda üzerinden gene 4 pay desteğe, 4 pay eşe, 2 pay tek kalan çocuğa, 1’er pay anne ve babaya verdik. Tek kalan çocuğun da destekten çıkması durumunda 10 payda üzerinden 4 pay desteğe, 4 pay eşe, 1’er pay anne ve babaya verdik. Anne babadan yaşça büyük olanın destekten çıkması durumunda onun payını sağ kalan eşe verdik. Buna göre pay oranları, gene 10 payda üzerinden destek 4, eş 4, sağ kalan anne veya baba 2 pay biçimini aldı. Onun da destekten çıkması durumunda destek ve eşin payları yarı yarıya 1/2’şer oldu.
2. Yargıtay kararlarında paylaştırma sıralaması yapılırken, kafa karıştırıcı bir yanlışa yer verilmiş; bekar olarak ölen desteğin önce bir çocuğu olacağı varsayımıyla paylaştırma yapılıp anne ve babanın payı %14’er olarak belirtilmiş; daha sonra ikinci çocuk doğduğunda %12,5’ar olacağı açıklanmıştır ki, ikinci çocuğun kaç yıl sonra doğacağı türünden kehanete dayalı bir sorun yaratılmıştır. Böyle bir sıralamaya gerek yoktur. Yukarda bizim yaptığımız gibi, çocukların ne zaman doğacakları konusuna takılmadan, doğrudan iki çocuğa göre pay oranları belirlenmelidir.
3. Yukardaki açıklama ve değerlendirmelerimiz, bekar olarak ölen desteğin anne ve babasının paylarına ilişkin olup, evli ve çocuklu destekle ilgili açıklamalarımızı aşağıda, karar örnekleri vererek yapacağız.
b) Evli ve çocuklu desteğin, davacı olmayan anne ve babasına pay ayrılması gerekeceği görüşünü yanlış buluyoruz.
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi, eş ve çocukların açtıkları davalarla ilgili kararlarında, davacı olmayan (isteğe bağlı haksahibi konumundaki) anne ve babaya da pay ayrılması gerektiği görüşünde olup, bunun doğru olmadığı düşüncesindeyiz. Bu tür kararlar, çoğu kez sigorta şirketleri avukatlarının bilirkişi hesap raporlarına itirazlarından kaynaklanmaktadır. Kararlarda: “Eş ve çocuklar adına açılan davalarda, ölenin anne babası hayatta iseler (davacı olmasalar bile) onlara da pay ayrılması gerektiği” yönünde bozma kararları verilmektedir.[22]
Bu tür kararları doğru bulmuyoruz; nedenlerini aşağıda açıklayacağız.
Yukardaki kararlar hakkında görüş ve eleştirilerimiz
Eş ve çocukların açtıkları davada, davacı olmayan anne ve babaya pay ayrılması gerektiği görüşü, onları tazminat istemeye ve torunlarının haklarına ortak olmaya zorlamaktır ki, bu hiç doğru değildir. Bu konuda, yukarda Yargıtay’ın geçmişteki kararlarına ilişkin bölümdeki görüşlerimizi, önemi nedeniyle, aşağıda yineliyoruz.
1. Daha önce de belirttiğimiz gibi, destekten yoksun kalanları önce iki gruba ayırmak gerekmektedir. Birinci grup eş ve çocuklar olup, bunlar asıl haksahipleridir. İkinci grup ölenin anne ve babasıdır ve bunlar isteğe bağlı haksahipleridir. Eğer eşi ve çocukları olan desteğin ana babası ayrıca destek tazminatı istememişlerse veya açtıkları davada yalnızca manevi tazminat istemişlerse, onlara pay ayrılmaz.
Sigorta şirketlerinin avukatları konuyu bulandırmakta; giderek anne baba, eş ve çocuklarla birlikte davacı olup da, yalnızca manevi tazminat istemiş, maddi tazminat istememiş olsalar dahi, ısrarla onlara da pay ayrılması gerektiğini savunmaktadırlar ki, bu, HMK’nun taleple bağlılık ilkesine aykırıdır.
2. Bu konuda sosyal güvenlik yasalarını kıyasen uygularsak, örneğin 5510 sayılı Yasa’nın 34.maddesi (d) bendine göre, anne ve babaya gelir bağlanabilmesi için, eş ve çocuklardan artan hisse bulunmalıdır. Gerçi anne baba 65 yaşın üstünde iseler bu koşul söz konusu değilse de, bu ayrık bir durumdur. Anılan yasa hükmünü trafik kazalarına (kıyasen) uyguladığımızda, eğer eş ve çocuklar için hesaplanan tazminat toplamı, Trafik Sigortası limitinin üstünde ise ve limitin tamamı eş ve çocuklara ödenmişse, artık anne ve babanın sonradan açtıkları davada sigorta şirketi sorumlu tutulamaz; bu durumda onlar (ana baba) ancak işleten ve sürücüden tazminat isteyebilirler. Daha önce dava açıp tazminatlarını alan eş ve çocuklar ile anne baba arasındaki paylaşım, davalı tarafı ilgilendirmeyen, bir iç sorundur.
3. Sonuç olarak, eş ve çocukların açtıkları davada (isteğe bağlı haksahibi olan) anne ve baba davacı olmamışlarsa, onlara pay ayrılması doğru değildir. Sigorta şirketi, limiti aşan zararlarından dolayı eş ve çocuklara sigorta limitinin tamamını ödemişse, anne ve babanın sonradan açtıkları davada, sigorta şirketi sorumlu tutulamaz. Bunu kıyasen Sosyal Güvenlik Kurumu’nun rücu davalarına uygularsak, Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin “asıl haksahiplerine tazminat ödeyen sigorta şirketinin, Kurumun rücu alacağından sorumlu olmayacağı” biçimindeki kararlarıyla karşılaşırız.[23] Bu kararlar kuşkusuz, sigorta şirketinin haksahiplerine karşı sorumluluğu yönünden de geçerli savunma aracı olacaktır.
c) Destek payları belirlenirken, dava açmamış olanların paylarının gözönünde bulundurulmasından neyin anlaşılması gerektiği hakkında
Yukarda yanlış bulduğumuz (isteğe bağlı haksahipleri konumunda olup) dava açmamış olan anne babaya pay ayrılmasının yanlışlığı dışında, Yargıtay’ın geçmişteki kararlarında olduğu gibi, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin de, destek payları belirlenirken, haksahibi olup da dava açmamış olanların paylarının hesaplamada dikkate alınması gerekeceği yönündeki kararlarından neyin anlaşılması gerekeceğine ilişkin, daha önce açıkladığımız görüşlerimizi, önemi nedeniyle aşağıda yineliyoruz:
Örneğin, desteğin ilk eşinden ve sonraki eşinden çocukları olup, son eşi ve çocukları dava açmışlarsa ve ilk eşten olma çocuklar destek çağında iseler, dava açmayanların payı hesaplamada gözetilmelidir.
Bir başka örnek: Eşler boşanmışlar ve çocukları trafik kazasında öldüğü için anne dava açmış; baba henüz davacı olmamıştır. Hesaplamada babanın payı dikkate alınacaktır.
İlginç bir örnek: Babanın kullandığı tek yanlı kazada çocuklardan biri ölmüş, anne ve baba çocuklarının desteğinden yoksun kalmışlardır. Böyle bir durumda, anne destek tazminatı isteyebilecek; kazayı yapan baba, kendi kusurundan yararlanamayacağı için tazminat alamayacaktır. Bununla birlikte annenin destek tazminatı hesaplanırken, tazminat isteyemeyecek olmasına karşın, babanın payı hesaplamada gözetilecektir.
d) Destekten çıkanların paylarının kimlere ekleneceği hakkında
Yukardaki bölümlerden birinde destekten yoksun kalanları iki gruba ayırmış; birinci grupta asıl haksahipleri olarak eş ve çocukların, ikinci grupta isteğe bağlı haksahipleri olarak desteğin anne ve babasının yer aldığını açıklamıştık.
Bu gruplandırmaya göre, destekten çıkanların paylarının kalanlara eklenmesinde, bu iki grubu ayrı ayrı değerlendirmek, birbiriyle ilişkilendirmemek gerekmektedir. Şöyle ki:
Birinci grupta yer alan ve eş ve çocuklardan oluşan haksahipleri arasındaki paylaştırmada, yaşça büyük olan çocuğun destekten çıkması durumunda kalan çocuk ile desteğin ve eşin payı artacak; bu artış anne ve babanın payına eklenmeyecektir.
İkinci grupta yer alan anne ve babadan yaşça büyük olanın destekten çıkması durumunda, onun payı diğerine eklenecek; bu ikinci grubun payları, eş ve çocukların payı ile ilişkilendirilmeyecektir.
Yargıtay kararları da bu yönde olup, kararlarda şu açıklamalar yapılmıştır:
Çocukların destekten çıkması ile birlikte, destekten çıkan çocuğun payı, destek ve eş ile diğer çocuklara dağıtılacak; anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir.
Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile çıkanın payı diğerine aktarılacaktır.
Çocukların tamamı ile ana ve babanın destekten çıkmaları durumunda ise, çocuksuz eşte olduğu gibi, 2 pay desteğe 2 pay eşe verilecek; bir başka söyleyişle eşler arası paylaşım %50’şer olacaktır.[24]
V- PAYLAŞTIRMA ÖNERİLERİ
1- Paydalar eşit olmalı, açıkta pay bırakılmamalıdır.
Ölenin kazancı veya yardım ve hizmet ederek destekliği (100) kabul edilecek; haksahipleri arasında paylaştırma yapılırken, paydalar eşit olacak, açıkta pay bırakılmayacaktır. Paydaları eşitlemek için, yüzde oranı yerine, sayılar kullanılmalıdır. Desteğin ve sağ kalan eşin payları, çocukların paylarının iki katı olmalıdır.
Örneğin, eş ve iki çocuktan oluşan haksahipleri arasında paylaştırmada, desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 1’er pay verildiğinde, destek 2/6, eş 2/6, çocukların her biri 1/6’şar biçiminde olmalı, çocuklardan yaşça büyük olan destekten çıktığında payda (5) olmalı; buna göre desteğe 2/5, eşe 2/5 ve tek kalan çocuğa 1/5 pay verilmeli; o da destekten çıktıktan sonra desteğin ve eşin payları yarı yarıya 1/2’şer olmalıdır. Örnekleri sürdürürsek, paydalar üç çocukta (7), dört çocukta (8) olacaktır.
2- Eşler arasında paylaşım her durumda eşit olmalıdır.
Çünkü, Medeni Yasa’nın ilgili hükümleri gereği, eşler arasında sorumluluk ve yükümlülükler ile mal paylaşımının eşit olması gerekmektedir. Bunu yukarda “görüşler” başlıklı bölümünde geniş biçimde ele aldık, açıklamalar yaptık.
3- Dava açmamış olanların payları hesaplamada gözetilmelidir.
Ancak, bu konuda destekten yoksun kalanlar iki gruba ayrılmalıdır:
Birinci grup eş ve çocuklar olmalı, bunlar asıl haksahipleri olarak kabul edilmelidir.
İkinci grup desteğin ana babası olmalı, bunlar ikinci derecede ve isteğe bağlı haksahipleri kabul edilmeli; onlar destek tazminatı istememişlerse ve dava açmamışlarsa, eş ve çocukların tazminatı hesaplanırken onlara pay ayrılmamalıdır.
Örneğin, birinci grupta yer alan ve asıl haksahipleri olan eş ve çocuklardan, destek tazminatı isteyebilecek durumda olup da, dava dışı kalanın payı hesaplamada gözetilmeli; ancak isteğe bağlı haksahibi konumunda olup, dava açmayan veya dava açmış olup da yalnızca manevi tazminat isteyen ana babaya pay ayrılmamalıdır.
4- Destekten çıkanların payları, kalanların paylarına eklenmelidir.
Ancak bu yapılırken (Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere) birinci grupta yer alan asıl haksahibi konumundaki eş ve çocukların payları ile ikinci grupta yer alan isteğe bağlı haksahibi konumundaki anne babanın payları, birbirinden ayrı tutulmalı; birbiriyle ilişkilendirilmemelidir. Örneğin:
Birinci grupta yer alan asıl haksahipleri konumundaki eş ve çocuklardan destekten çıkanın payı diğerlerine eklenmelidir.
İkinci grupta yer alan isteğe bağlı haksahibi konumundaki anne babadan yaşça büyük olanın destekten çıkması durumunda onun payı sağ kalana eklenmelidir.
5- Eş ve çocuklarla birlikte ana baba da dava açmışlarsa, çocukların payı, desteğin ana babasının payının iki katı olmalıdır.
Eğer eş ve çocuklarla birlikte ana baba da destek tazminatı istemişlerse, günümüzde çocukların eğitim masraflarının yüksekliği gözetilerek, çocukların payı, desteğin ana babasının paylarının iki katı olmalıdır. Örneğin eş ve iki çocuk ile birlikte ana baba da davacı olmuşlarsa paylaştırma şöyle yapılmalı; desteği 4 pay, eşe 4 pay, çocukların her birine 2’şer pay, anne ve babaya 1’er pay verilmeli ve ilk aşamadaki paylaşım (14) payda üzerinden yapılmalı; destekten çıkanların payları, yukarda açıkladığımız gibi gruplar birbiriyle ilişkilendirilmeden, kalanlara eklenmeli ve paydalar buna göre belirlenmelidir.
6- Genç yaşta bekar olarak ölen desteğin ana babasına destekliğinde paylar
Bekar olarak ölen desteğin ana babasının destek payları belirlenirken, desteğin, hayatın olağan akışına göre ilerde evleneceği, en az iki çocuğu olacağı varsayılarak, evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçlarına ayırdığı, yarısı ile anne babasına destek sağladığı kabul olunmalı; evlendikten sonraki dönemde, desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 2’şer pay ve anne ve babaya 1’er pay verilerek paylaştırma yapılmalıdır.
VI- DESTEK TİPLERİNE GÖRE PAYLAŞTIRMA ÖRNEKLERİ
1- Eş ve çocuklar
Bizim benimsediğimiz paylaştırma biçiminde, ölenin kazançlarının tamamı üzerinden 2 pay kendisine, 2 pay eşine ve 1’er pay çocuklarına verilmeli; payların toplamı paydayı oluşturduktan sonra, açıkta hiç pay bırakılmadan destekten yoksun kalma hesabı yapılmalıdır.
Çocuklardan yaşça büyük olanlar destekten çıktıkça, kalanların payı artmalıdır. Aşağıda birkaç örnek verilmiştir.
a) Eş ve iki çocuk
Destekten yoksun süreleri eşin 30 yıl, birinci çocuğun 8 yıl, ikinci çocuğun 12 yıl olmasına göre paylaşım tablosu:
|
İlk 8 yıl |
4 yıl |
Son 18 yıl |
Desteğin payı |
2/6 |
2/5 |
1/2 |
Eşin payı |
2/6 |
2/5 |
1/2 |
1.Çocuk |
1/6 |
- |
- |
2.Çocuk |
1/6 |
1/5 |
- |
b) Eş ve dört çocuk
Destekten yoksunluk süreleri eş 25 yıl, 1.çocuk 4 yıl, 2. çocuk 6 yıl, 3.çocuk 10 yıl, 4.çocuk 12 yıl olmasına göre paylaşım tablosu:
|
İlk 4 yıl |
2 yıl |
4 yıl |
2 yıl |
Son 13 yıl |
Desteğin payı |
2/8 |
2/7 |
2/6 |
2/5 |
1/2 |
Eşin payı |
2/8 |
2/7 |
2/6 |
2/5 |
1/2 |
1.Çocuk |
1/8 |
- |
- |
- |
- |
2.Çocuk |
1/8 |
1/7 |
- |
- |
- |
3.Çocuk |
1/8 |
1/7 |
1/6 |
- |
- |
4.Çocuk |
1/8 |
1/7 |
1/6 |
1/5 |
- |
2- Eş ve çocuklar ile ana baba
Bizim benimsediğimiz paylaştırma biçiminde, eş ve çocuklarla birlikte ana baba da destek tazminatı istemişlerse, günümüzde çocukların eğitim masraflarının yüksekliği gözetilerek, çocukların payı, desteğin ana babasının paylarının iki katı olmalıdır. Buna göre:
Destekten yoksun süreleri eşin 26 yıl, birinci çocuğun 8 yıl, ikinci çocuğun 12 yıl, desteğin babasının 14 yıl, annesinin 18 yıl olmasına göre paylaşım tablosu:
|
İlk 8 yıl |
4 yıl |
2 yıl |
4 yıl |
Son 8 yıl |
Desteğin payı |
4/14 |
4/12 |
4/10 |
4/10 |
1/2 |
Eşin payı |
4/14 |
4/12 |
4/10 |
4/10 |
1/2 |
1.Çocuk |
2/14 |
- |
- |
- |
- |
2.Çocuk |
2/14 |
2/12 |
- |
- |
- |
Anne |
1/14 |
1/12 |
1/10 |
2/10 |
- |
Baba |
1/14 |
1/12 |
1/10 |
- |
- |
3- Bekâr olarak ölen desteğin anne ve babasının destek payları
Örneğin, 22 yaşında bekâr olarak ölen gencin 26 yaşında evleneceği varsayımına göre, babanın bakiye yaşam süresinin (16) yıl, annenin (18) yıl olmasına göre, 22-26 yaş arası anne babasıyla yaşayacağı (4) yıl için kazançlarının yarısıyla aile bütçesine katkıda bulunacak; 26 yaşında evlendikten sonra, anne babanın payları yukardaki tablodaki kadar olacaktır.
Yararlanılan yazı ve kitaplar:
1) Çalı Murtaza, Haksız Fiilden Doğan Tazminat, 1968, Gürsoy Basımevi
2) Çemberci Mustafa, İş Kanunu Şerhi, 1986, sf.1088)
3) Ekmekçi Ömer, Ölüm Hallerinde Maddi Zarar Hesabının Unsurları, 1996 Sempozyumu, GSÜ. Yayını, sf.91-112
4) Eren Fikret, Borçlar Hukuku, sf. 752
5) Gökyayla Emre, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, 2004, sf.162
6) Kılıçoğlu Mustafa, Tazminat Esasları ve Hesap Yöntemleri, 1998, sf.149
7) Kudat Arkun, Cismani Kazalardan Doğan Zararlar Nasıl Değerlendirilir, 1966, sf.93-94
8) Olgaç Senai, Borçlar Kanunu, 1976, sf.433, no:680
9) Özgüldür Serdar, Destekten Yoksunluk ve Cismani Zararlarda Sorumluluk ve Tazminat, 1996 Sempozyumu, GSÜ. Yayını, sf.171-176
10) Seratlı Gaye Burcu, İş Kazasından Doğan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Yetkin Y., 2003, sf.144
11) Sezer Ahmet Necdet, Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hesaplanmasında Gözönünde Tutulacak Esaslar, Yasa H.D., 1980/Eylül, sf.1229-1269
12) Sokullu Akkın, Uygulamada Zarar Hesabı, Türk Sosyal Güvenlik Hukukunda Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 Sempozyumu, İstanbul Barosu Yayını, sf.236
13) Süzek Sarper, İş Hukuku, sf. 372
14) Tekinay Salahattin Sulhi, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, 1963, sf.66)
15) Uçakhan Sema Güleç, Maddi Tazminat Esasları ve Hesaplanması, sf. 470
16) Ulusan İlhan/Esen Güven, İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan İşveren Sorumluluğu
[1] Ölen desteğin gelirinin destek görenler arasında paylaştırılmasında, miras hisselerinden yararlanarak çözüme gitmek doğru değildir. (9.HD. 01.02.1971, 14254-1219; M.Çemberci, İş Kanunu Şerhi, 1986, sf.1088) - Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölenin mirası arasında bir bağ kurulamaz. (4.HD. 12.12.1957, 7163-7371) (S.Olgaç, Borçlar Kanunu, 1976, sf.433, no:680) - Destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya hayatta kalanların kişiliklerinde doğan bir haktır; bu hak onlara ölenden geçmiş değildir. (S.S.Tekinay, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, 1963,sf.66) - Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Bu nedenledir ki akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz. (4.HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD.1980/10-1442, no:546) - Destekten yoksun kalma tazminatı, niteliği itibariyle, üçüncü kişilere, desteğin gelir ve yardımından yoksun kalmaları nedeniyle tanınmış, bağımsız bir hak olup, mirasçılık sıfatı ve miras hukuku ile bir ilgisi yoktur. (HGK. 25.05.1984, E.1982/9-301 K.1984/619; YKD. 1986/5-630) - Borçlar Yasası’nın 45.maddesinde sözü edilen destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil eylemli bir durumu amaç tutar; ne hısımlık ilişkisine ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır. (4.HD. 25.09.2001, 3996-8484; YKD. 2002/2-198)
[2] Emre Gökyayla, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, 2004, sf.162’de “Sosyal Sigortalar Kanunu’nca kabul edilen bu oran, destekten yoksun kalma tazminatı bakımından dikkate alınamaz. Zira hükümde belirtilen oranlar, sadece Kurumca bağlanacak gelirlere ilişkindir” biçiminde doğru bir saptamada bulunmuş; ayrıca, Alman uygulamasında, çocuksuz eşin payının %50 olarak kabul edildiğini (sf.163), İsviçre doktrininde eşler arasında bir ayrım yapılmasının doğru bulunmadığını, ailenin elde ettiği gelirden kadın ve erkeğin eşit miktarda pay almaları gerektiği görüşünün benimsendiğini; gene İsviçre uygulamasında, eşlerden hangisinin ne kadar para kazandığı veya her ikisinin de para kazanıp kazanmadıkları üzerinde durulmadığını, aile bütçesine giren para üzerinden hesaplama yapıldığını ve bunun sonucu eşlere eşit pay verildiğini” açıklamış (sf.161); ancak ne var ki, Yeni M.K. 186/III’e karşın dul eşin payının her zaman %50 olmasını doğru bulmadığı görüşünde olduğunu belirtmiştir. Öyle sanıyoruz ki uygulamadaki değerlendirme zorluklarını yeterince incelememiştir. Tazminat hesaplarında ortak bir ölçü bulmanın güçlükleri karşısında eşlere eşit pay verilmesinin şimdilik zorunlu olduğu kanısındayız.
[3] Yargıtay 4.HD. 25.09.1967, 5487-6754; 4.HD. 03.10.1966, 4939-8581 (Ahmet Necdet Sezer, Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hesaplanmasında Gözönünde Tutulacak Esaslar, Yasa H.D., 1980/Eylül, sf.1229-1269, Dip not:53)
[4] Hizmet ve yardım ederek de destek olunabileceğine ilişkin Yargıtay kararlarından birkaç örnek: “Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte olmasında zorunluk yoktur. Çünkü ölenin “hizmet edebilme” güç ve yeteneği de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder.” (4.HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD.1986/7-959) - “Küçük çocuğuna, kaza sonucunda ölen annesinin baktığını ve ölüm sebebiyle destek kaybına uğradığını ileri süren evladın tazminat istemi kabul edilmelidir. (4.HD. 18.04.2000, 1691-3562) (İBD. 2001/2-580) - Davacı, ölen annesinin çocuklarına baktığını, ev işlerini gördüğünü ileri sürerek destekten yoksunluk tazminatı ödetilmesini istemiştir. Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunmasında zorunluk yoktur. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. (15.HD. 26.12.1975, 4177-5185) (YKD. 1976/7-1029) - Ölenin, davacının çocuğuna bakması yoluyla yaptığı hizmet edimleri destek sayılmasını gerektirir. Davacı, ölen annesinin, çocuğuna baktığını, onun ölmesi üzerine hizmetçi tutulması zorunluğu doğduğunu ileri sürmüştür. Ölen annenin, davacının çocuğuna bakması yoluyla yaptığı hizmet edimleri, destek sayılmasını gerektirebilir. Ölümle, davacı, desteğinin bu hizmet ediminden yoksun kaldığına göre, uzman bilirkişi seçilip bunun karşılığı olan paranın saptanmasından sonra, iddia ile bağlı kalınarak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekir. (15.HD. 02.07.1975, 2313-3366) (YKD.1976/9-1346) - “Yalnızca maddi yardım değil, aynı zamanda hizmet etmek suretiyle de destek olunabilir. Davacıların öldürülen çocuğunun ev ve tarla işlerinde çalışarak düzenli ve devamlı bir şekilde davacılara yardım ettiği tanık beyanlarıyla sabit olmuştur. Yardımların, mutlaka para veya eşya vererek değil, hizmet etmek suretiyle gerçekleşebileceği gözetilmelidir.” (4.HD. 02.12.1988, 6744-10354, Yasa H.D. 1989/1-79, no:33)
[5] Arkun Kudat, Cismani Kazalardan Doğan Zararlar Nasıl Değerlendirilir, 1966, sf.93-94
[6] Gaye Burcu Seratlı, İş Kazasından Doğan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Yetkin Y., 2003, sf.144, İlhan Ulusan/Güven Esen, İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan İşveren Sorumluluğu, sf.215 – Sarper Süzek, İş Hukuku, sf. 372 – Demircioğlu/Güzel, İşverenin Sorumluluğu, sf. 210 – Fikret Eren, Borçlar Hukuku, sf. 752 – Argun Kudat, age. Sf.99 – Sema Güleç Uçakhan, Maddi Tazminat Esasları ve Hesaplanması, sf. 470 -
[7] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 29.04.2019 gün E.2016/11973 K.2019/5188 sayılı ve 4.Hukuk Dairesi’nin 14.04.2016 gün E.2016/3103 K.2016/5105 sayılı kararlarında da aynen “Hayatın olağan akışı içinde, destek sayılan kimsenin, baktığı kimselere gelirini belli paylara bölerek baktığı pek söylenemese de tazminat hesabında bir paylaştırma yapmak zorunlu hale gelmektedir” denilmiştir.
[8] İncelemek isteyenler için tabloların bulundukları yerleri açıklıyoruz: Arkun Kudat, age, sf. 95 - Murtaza Çalı, Haksız Fiilden Doğan Tazminat. 1968, Gürsoy Basımevi, Cetvel no: 8 - AYİM (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) tarafından kullanıldığı bildirilen bu tablo, Sema Güleç Uçakhan’ın Maddi Tazminat Esasları ve Hesapları, 1994 baskı, sf. 474’den alınmış olup, AYİM tarafından 1992 yılından beri düzenli biçimde kullanıldığı bildirilen ve çeşitli destek tiplerine göre düzenlenmiş olan ayrıntılı tablolar için bakınız: Destekten Yoksunluk Ve Cismani Zararlarda Sorumluluk ve Tazminat, 1996 Sempozyumu, GSÜ. Yayını, sf.171-176’da Dr.Serdar Özgüldür’ün bildirisinin tablolar bölümü. - Doç. Dr. Ömer Ekmekçi’nin yukarda açıklanan 1996 Sempozyumundaki bildirisinde yer alan bu tablo, diğerlerine oranla daha düzgün olmakla birlikte, ailenin zorunlu giderlerini sağ kalan eşin üstleneceği görüşü ile ölenin payından %10 eksiltme yapılıp dul eşin payına eklenmesini doğru bulmadığımızı yukarda belirttik.
[9] Av.Akkın Sokullu, Uygulamada Zarar Hesabı, Türk Sosyal Güvenlik Hukukunda Sorunlar ve Çözüm Önerileri, 2001 Sempozyumu, İstanbul Barosu Yayını, sf.236
[10] Mustafa Kılıçoğlu (Yargıtay 9.Hukuk Dairesi Üyesi), Tazminat Esasları ve Hesap Yöntemleri, 1998, sf.149
[11] Ekmekçi, age., sf.109
[12] Gökyayla, age., sf.161-163
[13] Mustafa Kılıçoğlu, Aynı paylaşım yöntemini benimsemektedir. Bkz: Tazminat Esasları ve Hesap Yöntemleri, 1998, sf.149
[14] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin son dönemde verdiği 06.12.2018, E. 2016/2458 K. 2018/11842 sayılı, 18.12.2018, E. 2016/3323 K. 2018/12323 sayılı, 28.02.2019, E. 2016/4109 K. 2019/2266 sayılı, 11.03.2019, E. 2016/7457 K. 2019/2714 sayılı, 29.04.2019, E. 2016/11973 K. 2019/5188 sayılı kararları.
[15] Yukarda 15 no.lu dipnotta özetleri verilen Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin 31.03.2005, E.2005/866 - K.2005/3453 sayılı, 10.HD. 01.05.2003, E.2003/3030 - K.2003/3939 sayılı, - 10.HD. 15.10.2012 E.2011/12460 K.2012/18785 sayılı kararları
[16] Taradığımız dergiler: 1975 yılından beri yayınlanmakta olan Yargıtay Kararları Dergileri’nin bütün sayıları, Yasa Hukuk Dergilerinin 1978 -2002 arası sayıları, İş ve Hukuk Dergisi 1982-1996 arası sayıları, İstanbul Barosu Dergisi 1961-2005 arası sayıları, İlmi ve Kazai İçtihatlar Dergisi 1968-2005 arası sayıları, 1970-1972 arası yayınlanan Türk İçtihatlar Külliyatı, İş ve Sigorta Dergileri, Sendikaların dergileri, son yılların Yargı Dünyası ve Legal Hukuk Dergileri, Ankara ve İzmir Barosu dergilerinin elde edebildiğimiz sayıları.
[17] Sema Güleç Uçakhan’ın Maddi Tazminat Esasları ve Hesapları, 1994 baskı, sf. 578
[18] Karşıoy: Çetin Aşçıoğlu (Uçakhan, age, sf.585)
[19] Kazancı Yazılım
[20] Haksahiplerine tazminat ödeyen sigorta şirketi, Kurum’un rücu alacağından sorumlu tutulamaz. (10.HD. 31.03.2005, E.2005/866-K.2005/3453) - Kurum tarafından açılan rücu davasında, davalı sigorta şirketinin sigorta poliçesindeki limiti, rücu davasının açılmasından önce haksahiplerine ödediğinin anlaşılması karşısında, mahkemece, sigorta şirketi hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekir. (10.HD. 01.05.2003, E.2003/3030-K.2003/3939) - Sigorta şirketi, haksahiplerine tazminat ödemişse, SGK’nun rücu alacağından sorumlu tutulamaz. Sigorta şirketinin, zorunlu mali mesuliyet sigortası kapsamında Kurumun rücu alacağından sorumluluğu. kaza tarihi itibariyle geçerli olan poliçede yazılı sorumluluk limiti ve Kurum zararı ile sınırlıdır. Davalı sigorta şirketinin, davaya konu trafık-iş kazasının meydana geldiği tarih itibariyle geçerli olan zorunlu mali mesuliyet sigortası poliçelerindeki limit kapsamında Kurum zararının tümünden fazlası olan miktarı haksahiplerine ödediği anlaşıldığından ve davacı Kuruma karşı tazmin sorumluluğu kalmadığından, açılan rücu davasının reddine karar verilmesi gerekir. (10.HD. 15.10.2012 E.2011/12460 K.2012/18785)
[21] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin tarih sırasına göre: 26.05.2011, E.2010/8852 K.2011/5358 sayılı, 26.11.2013, E.2012/12320 K.2013/16564 sayılı, 16.01.2017, E.2014/15260 K.2017/102 sayılı, 04.04.2017, E.2014/20954 K.2017/3631 sayılı, 14.9.2017, E.2015/1035 K.2017/7698 sayılı, 11.12.2017, E.2015/5172 K.2017/11518 sayılı, 21.12.2017, E.2015/4747 K.2017/11973 sayılı, 09.01.2018, E.2015/7142 K.2018/295 sayılı, 15.02.2018, E.2015/10677 K.2018/996 sayılı, 26.02.2018, E.2015/7624 K.2018/1297 sayılı, 18.09.2018, E.2015/15019 K.2018/7923 sayılı, 06.12.2018, E.2016/2458 K.2018/11842 sayılı, 18.12.2018, E.2016/3323 K.2018/12323 sayılı, 28.02.2019, E.2016/4109 K.2019/2266 sayılı, 11.03.2019, E.2016/7457 K.2019/2714 sayılı, 29.04.2019, E.2016/11973 K.2019/5188 sayılı kararları.
[22] Kararlarda “Destekten yoksun kalanların destek paylarını belirlerken desteğin gelirinin bir kısmını kendisine bir kısmını da eş, çocukları ile sağ olan ana ve babasına ayıracağı varsayılmalıdır. (17.HD. 15.02.2018, E. 2016/13121 K.2018/1010) - Davacılar dışında hayatta olmaları durumunda haksahibi olabilecek anne ve baba yönünden de pay ayrılması gerektiğinin dikkate alınmalıdır. (17.HD. 01.10.2018, E.2015/16268 K.2018/8423) - Destek, evli ve çocuk sahibi olsa dahi, anne babasına destek olmaya devam edeceği hususları gözetilmek suretiyle, onlara da pay ayrılmalıdır. (17.HD. 29.01.2018, E.2015/7142 K.2018/295) denilmekte; böylece isteğe bağlı haksahibi konumundaki anne ve baba, adeta tazminat istemeye ve torunlarının payına ortak olmaya zorlanmaktadır ki bu hiç doğru değildir.
[23] Yukarda 15 no.lu dipnotta özetleri verilen Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin 31.03.2005, E.2005/866 - K.2005/3453 sayılı, 10.HD. 01.05.2003, E.2003/3030 - K.2003/3939 sayılı, - 10.HD. 15.10.2012 E.2011/12460 K.2012/18785 sayılı kararları
[24] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 11.03.2019, E.2016/7457 K.2019/2714 sayılı, 15.2.2018, E.2015/10677 K.2018/996 sayılı, 15.02.2018, E.2016/13121 K.2018/1010 sayılı, 11.12.2017, E.2015/5172 K.2017/11518 sayılı kararları.