Menu

Arama Yapın

İcra İflas Hukukunda Güncel Meseleler 2024 | Hemen Kaydolmak İçin Tıkla

Menu


DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATINDA DUL EŞİN YENİDEN EVLENME OLASILIĞINI BELİRLEME TARİHİ

30 Ekim 2024

Yazar Çelik Ahmet ÇELIK

1- Destek tazminatında evlenme olasılık indirimi

Bilindiği gibi, dul eşin destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken yeniden evlenme olasılığı üzerinde durulmakta ve bu tazminattan indirim nedeni sayılmaktadır.

Bu konuda ülkemiz koşullarını ve dul eşin yeniden evlenme olasılıklarını araştıran bir çalışma bugüne kadar yapılmış değildir. Mahkemelerce de yeniden evlenme olasılıkları araştırılmamakta, bu konu üzerinde yeterince durulmamaktadır. Yargıtay kararlarında “dul kalan eşin aile bağlarına, sosyal ve ekonomik durumuna, kişiliğine, çocuk sayısına, yörenin töresel koşullarına bakılarak bir sonuca varılması” istenmesine karşın, indirim konusu bilirkişilerin anlayış ve değerlendirmesine bırakılmaktadır. Uygulamada, bilirkişiler daha çok hazır tablolardan yararlanarak evlenme olasılıklarını belirlemektedirler. En sık başvurulan İsviçreli Hans Moser’in tablosu ile AYİM (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) tarafından kullanılan tablodur. Bu tabloların gerçekleri ne derece yansıttığı bugüne kadar tartışılmamış ve üzerlerinde durulmamıştır. Moser’in tablosu 1940’dan önceye ait olduğuna göre, günümüz koşullarına uyduğunu söylemek fazla iyimserlik olur. Gene İsviçre kaynaklı Stauffer/ Schaetzle tablosu daha yakın tarihli ise de, bunu pek bilen yoktur. AYİM tablosu da ülkemiz koşullarına ne derece uygundur bilemiyoruz. Bu tablonun İsviçre tablolarından yararlanılarak ortalama bir yöntemle oluşturulduğunu sanıyoruz. Tabloların üçü de kadınlar içindir. Nedense erkeklerin evlenme şansı üzerinde durulmamış, onlar için de bir tablo düzenleme gereği duyulmamıştır.

Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1967-1973 yılları arasındaki yedi yıllık dönemi kapsayan bir araştırmaya göre, ülkemizde eşi ölen erkeklerin, eşi ölen kadınlara oranla, yeniden evlenme olasılıklarının %77,13 oranında daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun ne derece sağlıklı bir saptama olduğu hususunda kuşkularımız varsa da, bu oranın Moser, Stauffer/Schaetzle ve AYİM’in kadınlar için düzenledikleri tablolara uygulanması sonucu ortaya çıkan “erkekler için evlenme olasılıkları” tablolarını kullanmaktayız.

2- Dul eşin yeniden evlenme şansı hangi tarihe göre belirlenmelidir.

a) Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, tazminatların, olay tarihindeki verilere göre değil, raporun düzenlendiği (hüküm tarihine en yakın) verilere göre hesaplanması gerekir. Çünkü “gerçek belli iken varsayımlara dayanılamayacağı” bir genel hukuk ilkesidir. Örneğin, yasal asgari ücretlere göre yapılan bir hesaplamada, olay tarihinden rapor (hüküm) tarihine kadar belli olan ve yürürlüğe konulan tüm asgari ücretlerin hesaplamada gözetilmesi ve geleceğe yönelik (işleyecek dönem) zararlarının da en son bilinen (yürürlüğe giren) ücretlere göre hesaplanması gerekir. Ölen desteğin veya bedensel zarara uğrayan kişinin tazminat hesabına esas “gerçek kazançları” için de aynı yöntem ve kural dikkate alınacaktır.[1]

Nasıl ki tazminat hesaplanırken, olay tarihindeki ücretlerle ve kazançlarla sınırlı kalınmayıp, rapor (hüküm) tarihindeki veriler dikkate alınıyorsa, dul eşin yeniden evlenme olasılığı saptanırken de olay tarihindeki yaşına göre değil, (eğer yeniden evlenmemişse) rapor tarihindeki ve hüküm tarihine en yakın tarihteki yaşına göre evlenme şansını belirlemek gerekmektedir. Çünkü, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına ve sorumluluk hukukunun ilkeleşmiş kararlarına göre:

Gerçek belli iken varsayımlara göre değerlendirme yapılamaz. Bu nedenle, tazminat hesaplarında, rapor (hüküm) tarihindeki en son veriler dikkate alınır.

b) Yargıtay’ın çeşitli dairelerinin elli yılı aşkın bir süreden beri yerleşik ve ilkeleşmiş kararlarında, “gerçek belli iken varsayımlara dayanılamayacağı” evrensel kuralı uyarınca, dul eşin yeniden evlenme şansını belirleme tarihi “olay tarihi” değil, hüküm tarihine en yakın “rapor tarihi” hatta ilk raporun verilmesinden sonra yeniden ve ek rapor istenmişse “ek rapor tarihi” olarak kabul edilmiş ve bu tür kararlar değişmez kurallar halinde kökleşmiştir.

c) Yargıtay’ın 1970’li yıllardan, hatta daha öncesinden başlayarak elli yıldan beri çeşitli dairelerinin (aşağıda açıklanacak) kararları bu yöndedir; yani “gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz” temel ilkesi uyarınca “yaşam gerçekleri” dikkate alınarak, hüküm tarihine en yakın rapor tarihindeki durumlara (dul eşin hâlâ evlenmemiş olmasına) göre karar verilmesi görüşü benimsenmiştir.

d) Yaşam gerekleri için şöyle bir örnek verebiliriz: Kocası ölen kadın, yeniden evlenebilecek bir yaşta iken, küçük çocuklarıyla bir başına kalmış; yeniden evlenmek ve üvey baba getirmek yerine, kendini çocuklarına adamış; yıllar süren bir çabayla ve fedakârlıkla çocuklarını büyütmüş, onları hayata hazırlamıştır. Eğer bu yaşam gerçeğini gözardı edip, hüküm tarihine kadar hâlâ evlenmemiş olan fedakâr annenin yeniden evlenme şansını olay tarihine göre belirlemeye kalkışırsak, ona haksızlık etmiş oluruz. Yargı ve hukuk, böyle bir adaletsizliğe onay vermemelidir.  

e) Halen trafik ve sigorta davalarına bakmakta olan Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin kararları dahi, yeniden evlenme şansını belirleme tarihinin “olay tarihi” değil, hüküm tarihine en yakın “rapor tarihi” olacağı biçiminde iken, aşağıda açıklanacağı üzere, hiçbir haklı gerekçe gösterilmeksizin yerleşik içtihattan sapılmıştır. Oysa 17.Hukuk Dairesi’nin, yerleşik içtihattan sapmadan önceki bir kararında “Hesaplama, bilinmeyen dönem için farazi bazı kriterlere göre yapılmakta ise de, evlenme ihtimali belirlemesinde dul eşin hesap tarihi itibariyle evlenip evlenmediğinin tespit edilebilir bir olgu olduğu; hüküm tarihine kadar hâlâ evlenmemiş ise, rapor tarihindeki yaşına göre, evlenme ihtimali bulunup bulunmadığı hususunda ek rapor alınması gerekir” denilerek, son derece adaletli ve yaşam gerçeklerini yansıtan görüşler benimsenmiş idi.[2]

c) Öğretide de ölüm gününün değil, hüküm gününün esas alınması gerektiği baskın görüştür. “Hüküm gününe kadar evlenmemiş olan kadının, evlenme ihtimaline dayanarak “ölüm günü”nün esas alınması ve zarardan buna göre indirim yapılması yanlıştır; “hüküm günü” esas alınmalıdır” denilmektedir. [3]

3- Yargıtay’ın yerleşik kararlarından sapan Özel Daire kararlarının eleştirisi

Halen trafik ve sigorta davalarına bakmakta olan Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin kararları dahi aynı biçimde, yani dul eşin yeniden evlenme olasılığını belirleme tarihi “olay tarihi” değil, hüküm tarihine en yakın “rapor tarihi” olarak kabul edilmiş iken, son yıllarda yerleşik içtihattan sapılmış ve evlenme şansını belirleme tarihinin “olay tarihi” olacağı yönünde kararlar verilmeye başlanmıştır. Bu sapma, Özel Daire’nin daha önceki ve bir örneğini yukarda açıkladığımız kararlarındaki “dul eş hüküm tarihine kadar hâlâ evlenmemiş ise, rapor tarihindeki yaşına göre, evlenme şansının belirleneceğine” ilişkin görüşlerine aykırı olup, yerleşik içtihattan neden sapıldığının mantıklı bir açıklamasının bulunması; yaşam gerçeklerine aykırı ve hiç de adaletli olmayan bu kararlarından Özel Dairenin vazgeçmesi gerekmektedir. Yargı, adalete aykırı kararlar verdiğinde halkın güveni sarsılır.

4- Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin, evlenme şansının “olay tarihine” göre değil, “rapor tarihine” göre belirlenmesi gerekeceğine ilişkin, içtihattan sapmadan önceki (doğru) kararları:

Bizce Yargıtay 17.Hukuk Dairesi, aşağıda örneklerini verdiğimiz yerleşik içtihada uygun kararlarına dönmelidir. Özel Daire, yerleşik içtihattan sapmadan önce, evlenme şansının “olay tarihine” göre değil, “rapor tarihine” göre belirleneceği yönünde kararlar vermekte idi. Olumlu örnekler aşağıdadır:

Dava, trafik kazasından kaynaklanan desteğin vefatı ve cismani zarar sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Hükme esas alınan aktüerya raporunda; sağ kalan eşin olay tarihinde 23 yaşında olduğu belirtilerek AYİM tablosuna göre %40 evlenme ihtimali bulunduğu, iki küçük çocuğu sebebiyle %10 tenzil yapıldığında %30 evlenme ihtimali indirimi yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Oysa, davacı eş aktüerya raporunun tanzimi tarihinde 28 yaşında ve AYİM tablosuna göre evlenme ihtimali %27 olup, iki küçük çocuğu sebebiyle %10 tenzil yapıldığında eşin %17 evlenme ihtimalinin olduğu kabul edilerek hesaplama yapılması gerekirdi. Mahkemece, davacı eşin evlenme ihtimalinin belirlenmesinde, riziko tarihindeki yaşını esas alan bilirkişi raporu benimsenerek hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

(17.HD.23.02.2015, E.2013/15394 K.2015/3262)

Davacı eş kaza tarihinde 48 ve rapor tarihinde 50 yaşında olup, üç çocuğu bulunduğuna göre, yeniden evlenme şansı bulunmadığının kabulü gerekirken, aksi düşünce ile yeniden evlenme olasılık indirimi yapılan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulması isabetli değildir.

(17.HD.15.04.2014, E. 2013/5189 K. 2014/5790)

Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Tazminat hesaplama teknik ve ilkelerine, denkleştirme kuralına göre, destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken, destekten yoksun kalan eş için rapor tarihindeki yaşına göre belirlenecek evlenme olasılığı oranından, 18 yaşından küçük her bir çocuk için %5’er oranında indirim yapılması ve destekten çıkanların paylarının destek süreleri daha uzun olanlara eklenmesi gerekir.

(17.HD.11.09.2014, E.2014/9612 K.2014/11596)

Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde bozmanın gereği yerine getirilmemiştir. Şöyleki. HUMK.nun 275. ve devamı maddeleri gereğince çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilir. Somut olayda bozma öncesi alınan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuştur.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Destekten yoksunluk tazminatı hesaplarında dikkat edilmesi gereken hususlardan birinin, dul eşin yeniden evlenme ihtimalinin nazara alınması keyfiyeti olduğu, hesaplama, bilinmeyen dönem için farazi bazı kriterlere göre yapılmakta ise de, evlenme ihtimali belirlemesinde dul eşin hesap tarihi itibariyle evlenip evlenmediğinin tespit edilebilir bir olgu olduğu ve hükme esas alınan ek raporda, olay tarihinde davacının 30 yaşında olmasına ve 18 yaşından küçük iki çocuğunun bulunmasına göre, evlenme ihtimalinin belirlendiği, ancak 1974 doğumlu olan davacının ek rapor tarihine (37 yaşına) kadar hala evlenmediğinin dosya kapsamından anlaşıldığı, bu durumda, mahkemece davacı eşin nüfus tablosu dosya arasına getirtilerek medeni halinin belirlenmesi ve eğer eş halâ evlenmemiş ise rapor tarihindeki yaşına göre evlenme ihtimali bulunup bulunmadığı hususunda ek rapor alınması gerektiği belirtildiği halde yerel mahkemece bu hususun yerine getirilmemiş olması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

(17.HD.08.09.2014, E.2014/1400 K.2014/11327)

5- Yeniden evlenme şansının “rapor tarihine” göre belirleneceğine ilişkin Yargıtay kararları

Yeniden evlenme olasılığının belirlenmesinde “ölüm günü”nün değil de “hüküm günü” nün esas alınması gerekeceğine ilişkin Yargıtay kararlarından örnekler:

Kadının evlenme şansı olup olmadığı ve derecesi, “hüküm tarihindeki” yaşı ve diğer özellikleri gözönünde tutularak saptanmalıdır.

Evlenme şansının yüzdeye göre oranı takdir edilirken, kadının dul kaldığı tarihteki yaşı değil, hüküm tarihindeki yaşı gözönünde tutulması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

(9.HD.17.01.1972, 24111-135)

Davacı eşin olay tarihinden hüküm tarihine kadar geçen yaklaşık sekiz yıl içerisinde evlenmemiş bulunduğu olgusuyla, yaşadığı sosyal ve ekonomik ortama göre %50 evlenme şansının kabulü isabetsizdir.

(10.HD.28.02.1975, 613-1214)

Direnme kararında, 1930 doğumlu davacının bir çocuğu ile dul kaldığı, hüküm tarihine kadar evlenmediği, gençlik yaşını dul olarak geçirdiği, bulunduğu muhitteki özel şartların da göz önünde tutularak evlenme ihtimali mevcut olmadığı sonucuna varıldığı açıklanmıştır. Davacının bugüne kadar evlendiğine dair dosyada bir kayıt mevcut değildir. Mahkemece, davacının durumunun özelliği de göz önünde tutularak karar verilmiş olduğuna göre, yasaya ve usule uygun bulunan direnme kararının onanması gerekmiştir.

(HGK.17.03.1971, 1153-170)

İş kazasının vuku bulduğu tarihte 28 yaşında ve bir çocuklu olan davacı, kendisine %25 oranında evlenme şansı tanıyan bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte ise 41 yaşındadır. Şu durum göstermektedir ki, davacının evlenme şansı yoktur.

(9.HD.27.03.1972, 26890-7989)

Olay tarihinde 19 ve bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte 21 yaşında ve bir çocuklu olan kadının evlenme şansını %1 olarak tespit eden yerel mahkeme kararını, örf ve âdete göre evlenme şansının gerçeğe yakın şekilde bilirkişi aracılıyla saptanması gerektiği düşüncesiyle bozan Özel Daire kararına karşı direnen yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

(HGK.31.03.1971, 943-211)

40 yaşında ve üç çocuklu olup ölüm olayından itibaren aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen evlenmemiş kadının evlenme şansı olamayacağı sonucuna varılmıştır.

(9.HD.10.12.1970, 11832-13833)

Davacının yaşadığı çevrenin gelenekleri, bakıma muhtaç iki çocuğu bulunuşu, anılana ait doktor raporu, bugüne kadar evlenmemiş olduğu gözönünde bulundurulmaksızın %40 evlenme şansı olduğunun kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

(10.HD.16.04.1976, 9969-2331)

Davacının olay tarihindeki yaşına, olaydan sonra (6) yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen evlenmemiş olmasına, (3) çocuklu bulunmasına, yaşadığı çevre ve çevrenin evlenme konusundaki düşüncelerine, uzun süredir evlenmemiş olmasının aile bağlılığının ve sadakatının bir göstergesi olacağına, ülkenin sosyal ve ekonomik koşullarına göre evlenme olasılığının olmadığının kabulü gerekir.

(9.HD.27.12.1988, 12374-12582) (Karşıoy)

Zararlandırıcı sigorta olayında ölen sigortalının eşi Aysel iki çocuklu ve kaza tarihinde 29 yaşında olup, dosya içeriğine göre henüz evlenmemiştir. Hak sahibi eşin yaşı ve sosyal ve ekonomik durumu gözönünde tutularak kendisine münasip oranda evlenme şansı verilmesi gerekirken bu hususun karar yerinde tartışılmaması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

(10.HD.12.06.2003, E.2003/4112 K.2003/4878)

Davacı eşin, evlenme şansı değerlendirilirken, olay tarihindeki yaşının değil, halen evlenmemiş bulunmasına göre hesap tarihindeki yaşının esas alınması gerekir.

Dava iş kazasında ölen sigortalı işçinin haksahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacı çocuklar Abdüssamet ve Doğan’ın maddi tazminat istemlerinin kabulüne, davacı eş Yeliz’in ise hesaplanan zararından %62 oranında yeniden evlenme şansı nedeniyle indirim yapılmak suretiyle maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, davacıların manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmişse de, davacı eş Yeliz’in yeniden evlenme şansının takdirinde yanılgıya düşüldüğü, yeniden evlenme şansının fazla takdir edildiği anlaşılmaktadır.

Davanın niteliği itibariyle haksahiplerinin zararının hesaplanmasında bilinen varken varsayıma gidilemeyeceği ilkesi karşısında, Davacı eş Yeliz’in evlenme şansı değerlendirilirken olay tarihindeki yaşının değil, halen evlenmemiş bulunmasına göre hesap tarihindeki yaşının esas alınması gerekir. Davacı eş Yeliz’in hesap tarihinde 26 yaşında, 7 ve 9 yaşlarında iki çocuk sahibi olduğu, olayın üzerinden geçen zamana rağmen halen evlenmediği dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Bu duruma göre davacı eş Yeliz’in hesap tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, içerisinde bulunduğu sosyal durumu dikkate alındığında yeniden evlenme şansının %17 oranında değerlendirilmesi gerekirken, takdirde yanılgıya düşülmek suretiyle olay tarihindeki yaşının esas alınması ve çocuk sayısının evlenme şansını azaltan değil, artıran bir neden olarak değerlendirilmesi suretiyle %62 gibi çok yüksek oranda bir evlenme şansı kabul edilmesi ve davacı eşin maddi tazminatının noksan belirlenmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

(21.HD.26.05.2009, 3166-7102)

Olayın üzerinden geçen zamana rağmen halen evlenmediği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılan davacı eşin yeniden evlenme olasılığı, hesap tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, içerisinde bulunduğu sosyal durum dikkate alınarak belirlenmelidir.

Dava iş kazası sonucu ölen sigortalı işçinin hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacı çocuk Kader’in maddi tazminat isteminin kabulüne, davacı eş Ayşe’nin hesaplanan zararından %20 oranında yeniden ev­lenme şansı nedeniyle indirim yapılmak suretiyle maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar veril­mişse de, yeniden evlenme şansının ve manevi tazminatın takdirinde yanılgıya düşüldüğü, yeniden evlenme şansının ve manevi tazminatın fazla takdir edildiği anlaşılmaktadır.

Davacılar murisinin davalıya ait işyerinde çalışmakta iken göçük altında kalması ve ölümü ile sonuçlanan iş kazasında sigortalının kusurunun bulunmadığı, davalı işverenin %80 oranında kusurlu olduğu, olayın meydana gelmesinde %20 oranında kaçınılmazlığın etkisi bulunduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır,

Davacı eş Ayşe’nin hesap tarihinde 31 yaşında ve 2 yaşında bir çocuk sahibi olduğu, olayın üzerinden geçen zamana rağmen halen evlenmediği dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacı Ayşe’nin hesap tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, içerisinde bulunduğu sosyal durum dikkate alındığında yeniden evlenme şansının %12 oranında değerlendirilmesi gerekirken, takdirde yanılgıya düşülmek suretiyle %20 oranında evlenme şansı kabul edilerek davacının maddi tazminatının noksan belirlenmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

(21.HD.28.04.2009, 1753-5913)

Dava, işkazasında ölen sigortalı işçinin haksahiplerine Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup, kaza tarihinde 45, karar tarihinde 47 yaşında bulunan ve iki erkek çocuk annesi olduğu anlaşılan dul eşin yaşı, çocuk sayısı ve sosyal durumuna göre yeniden evlenme şansı bulunmadığı halde yanılgılı değerlendirme sonucu %10 evlenme şansı verilerek maddi zarar hesabı yapılmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

(10.HD. 02.04.2002, E.2002/2367 K.2002/2962)

Dava hukuki nitelikçe zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin SSK tarafından karşılanmayan zararlarının giderimi istemine ilişkindir. Uyulan bozma ilamında, iş kazası sonucu ölüm sebebiyle SSK tarafından davacılara bağlanan gelirlerin saptanması istendiğine, belirlenen bu yeni peşin değerler maddi zararın belirlenmesinde dikkate alınacağına göre, maddi zarar hesabı yapılırken davacıların destek kayıtlarının da yeni olgulara göre belirlenmesi gerekir.

Dosya içindeki hesap raporunda, davacılardan eşin hesap tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, içinde bulunduğu sosyal durum itibariyle kendisine verilen %20 evlenme şansının fazla olduğu açık-seçiktir.

Mahkemece yapılacak iş, hüküm gününe en yakın tarihte belirli olan asgari ücret artışları dikkate alınarak, davacı eşin evlenme şansının bulunmadığı kabul edilmek ve pasif devre kaybı hüküm gününe en yakın tarihteki verilere göre hak sahiplerine bağlanan gelirin kurumca hesaplanarak bildirilen peşin sermaye değeri indirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgulara aykırı şekilde yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

(21.HD. 05.11.2002, E.2002/7987 K.2002/9192)

Destekten yoksunluk tazminatı hesaplarında dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, dul eşin yeniden evlenme ihtimalidir. Davacının ek rapor tarihine (37 yaşına) kadar hala evlenmediği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece davacı eşin nüfus tablosu dosya arasına getirtilerek, medeni hali belirlenmeli ve eğer eş hala evlenmemiş ise rapor tarihindeki yaşına göre evlenme ihtimali bulunup bulunmadığı hususunda ek rapor alınmalıdır. Kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.

(4.HD. 07.02.2013, E. 2012/839 K. 2013/1958)

Davacının hesap tarihindeki yaşı, halen evli olmadığı ve çocuk sayısı dikkate alındığında hesaplanan tazminatından yeniden evlenme ihtimaline karşılık % 12 oranında indirime gidilmek gerekirken % 22 oranında indirim yapılarak maddi tazminatın belirlenmesi isabetsiz olmuştur.

(21.HD. 14.01.2014, E. 2013/19792 K. 2014/195)

Kaza 01.08.2005 tarihinde meydana gelmiş; dava da 26.08.2005 tarihinde açılmıştır. Davacılardan 1962 doğumlu eş Şennur Er bu tarihte 43, çocukları ise 13, 7 ve 5 yaşlarındadır. Karar tarihi itibarı ile; davacı kadın 49, çocukları 19, 13 ve 11 yaşlarındadır. Dosya kapsamına göre kadının halen evlenmediği ve dul olduğu anlaşılmaktadır.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tabloya göre, 41-50 yaş aralığındaki dul eşin evlenme şansı % 2 olup, AYİM uygulamasında 18 yaşından küçük her bir çocuk için evlenme şansından % 5 indirim yapılması gerekir. Davacı dul eşin dava tarihindeki yaşı, çocuk sayısı, AYİM tablosu, sosyal ve ekonomik durumu ile ülke ve yöre koşulları dikkate alındığında, yeniden evlenme şansının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Bu nedenle, dul eşin yeniden evlenme şansının bulunmadığı gerekçesi ile tazminattan bir indirime gidilmesine yer olmadığına ilişkin direnme usul ve yasaya uygun bulunduğundan, direnme kararı bu yönüyle de onanmalıdır.

(HGK. 02.02.2011, E. 2010/4-712 K. 2011/4)

Dava 19.7.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kabul ve uygulamaya göre davacı eş bir çocuklu olup, hesap tarihi itibarıyla halen evlenmediği gözardı edilerek, hesap tarihindeki yaşı yerine, olay tarihindeki yaşının, evlenme şansının belirlenmesinde esas alınması hatalı olmuştur.

Yapılacak iş, asgari ücretin ve toplu iş sözleşmelerinin uygulanması kamu düzeniyle ilgili olduğundan bir talep olmasa dahi resen gözönünde tutulması zorunlu olduğundan işçi ücretlerinde artma olmuş ise, bu artışlarında hesapta gözönünde tutulması gerektiği gözetilerek hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler (asgari ücretteki artışlar, PSD deki artışlar veya toplu iş sözleşmesinin getirdiği olanaklar gözönünde tutularak yeniden hesap raporu almak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

(21.HD.14.06.2010, E. 2009/12537 K. 2010/6762)

Maddi tazminatın hesaplanması sırasında davacı eşin yaşı, çocuk sayısı, sosyal durumu dikkate alınarak ilerde evlenmesi ihtimali bulunmakta ise bir miktar indirim yapılması gerektiği Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.

Mahkemece hükme esas alınan hesap raporunda sağ eşin evlenme şansının bulunduğunun kabulü ile indirime gidilmesi isabetlidir. Ne var ki davacı eşin hesap tarihinde halen evlenmediği ortadadır. Hal böyle olunca sağ eşin yeniden evlenme ihtimalinin hesap tarihindeki yaşı dikkate alınarak belirlenmesi ve buna göre indirime gidilmesi yerine, olay tarihindeki yaşı dikkate alınmak suretiyle yeniden evlenme ihtimalinin yüksek belirlenmesi isabetsiz olmuştur.

(21.HD.18.06.2013, E. 2012/16867 K. 2013/12817)

Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan gerçek ücretin ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu işyeri ve sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.

Eşin ekonomik ve sosyal durumu, yaşı bulunduğu çevre ve özellikle bugüne değin evlenmemiş olduğu göz önünde tutulduğunda % 40 oranındaki evlenme şansının fazla olduğu da ortadadır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

(21.HD. 29.03.2001, E. 2001/2070 K. 2001/2371)

Hükme esas alınan hesap raporunda davacının maddi zararının hesaplanması sırasında hesaplanan aktif ve pasif dönem zararları toplamından davacı eşin hesap raporu tarihindeki evlenme ihtimali oranında (%27) indirim yapılması gerekirken indirime gitmek yerine hesaplamada hata yapılarak bu orandan sorumluluğuna gidilmesi sonucu maddi tazminat talebinin reddine karar verildiği, oysa sorumluluğun % 73 oranına göre hesaplanması gerektiği anlaşılmaktadır.

Yapılacak iş; davacının maddi zararının hesaplanması noktasında aktif ve pasif dönem zararlarından sırasıyla kusur ve davacı eş için ayrıca evlenme ihtimali oranında indirimin yapılıp akabinde Kurum tahsislerinin ve davacıya yapılan ödemenin güncellenmiş tutarının hesaplanan zarardan tenzil edildiği yeni bir hesap raporu almak, bu hesap sonrası çıkacak neticeye göre tüm delilleri bir arada değerlendirip maddi tazminat davası bakımından talep aşılmadan bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

(21.HD. 26.01.2017, E. 2015/22404 K. 2017/479)

Davacı eşin rapor tarihinde 33 yaşında olduğu gözetilerek makul bir evlenme olasılığı indirimi yapılması gerekirken, evlenme olasılığı indiriminin fazla yapılması isabetsiz olmuştur.

(21.HD. 17.04.2018, E. 2016/18958 K. 2018/3940)

 



[1]      Bu konuda Yargıtay kararlarından örnekler : Gerek ölümler nedeniyle destek kaybı zararı ve gerek beden gücü kaybı zararının hesaplanmasında, rapor düzenleme tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler gözetilerek ve iskonto edilmeden somut olarak; rapor düzenleme tarihinden sonraki zararın da bilinen son gelir (kazanç) esas alınıp %10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır. (HGK.17.05.2000, E.9-889-K.904) - Maddi zarar hesaplarının rapor tarihine kadar bilinen ücretlere göre, rapor tarihinden itibaren bilinmeyen dönemler için ise, en son bilinen ücretin yıllık % 10 artırımı suretiyle yapılması gerekir. (9.HD.12.06.1990, 5321-7204) - Destek tazminatında gerçek gelir, yani zarar, hüküm gününe en yakın gündeki olması gereken değere göre saptanır. (4.HD.18.04.1996, 2280-3274) - Tazminatın, hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan veriler nazara alınarak hesaplanması, Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.(21.HD.27.10.1998, 7035-7155)

[2]      Yargıtay 17.HD.08.09.2014 gün E.2014/1400 K.2014/11327 sayılı kararı.

[3]      Halûk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku,1961,sf.307 - K. Emre Gökyayla’ya göre: “Oftinger’in görüşü, özellikle davaların uzun sürdüğü ülkemiz açısından oldukça yerindedir. Örneğin yirmibeş yaşındaki bir kadının kocasını kaybettiğini ve açtığı tazminat davasının da beş yıl sürdüğünü ve hüküm verildiğinde, kadının hâlâ dul olduğunu kabul edelim. Yirmibeş yaşındaki bir kadının evlenme ihtimâli, otuz yaşındaki bir kadına göre daha yüksektir. Dolayısıyla kadının, kocasının ölüm günündeki yaşı dikkate alınarak zarar tespit edilirse, bulunacak rakam otuz yaşına oranla daha düşüktür. Oysaki kadın, hükmün verildiği tarihte otuz yaşına gelmiş ve hâlâ evlenmemiştir. Bu yüzden, kocanın ölüm tarihi değil, hükmün verildiği tarih dikkate alınmalıdır.” Ayrıca dip notta, Oftinger’in yanı sıra Stauffer/Schaetzle ile Stark’ın da aynı görüşü savundukları belirtilmiştir. (Bkz:Dr.K.Emre Gökyayla, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Seçkin Yayını, 2004, sf. 225, dip not: 475)