Özet: Son yıllarda trafik kazaları nedeniyle açılan (neredeyse) her davada, hatır taşıması olduğu ileri sürüldüğü ve hakkaniyet indirimi istendiği için, bu konuyu yeniden düşünmek, hatır taşımasına farklı bir yönden bakmak istedik.
Hatır taşımalarında tazminattan indirim gerekli midir, neden indirim yapılmalıdır?
Taşıyanın bir ücret almamış olması, taşıdığı kişiden bir beklentisinin bulunmaması, bir çıkarı olmaması, hakkaniyet indirimi için yeterli sebepler midir ?
Aşağıda bu sorulara, farklı bir bakışla karşılık bulmaya çalışacağız.
1- Hatır kavramı ve taşımanın ne amaçla yapıldığı
Sözlüklerde “hatır” kavramının değişik anlamları vardır. Bunlardan konumuzla ilgili olanlardan birincisi “bir kimseyi hoşnut etme, gönlünü alma, isteğini yerine getirme” ve ikincisi “ona karşı sevgisini, saygısını duyumsatma, dostluğunu gösterme” olarak tanımlanabilir.
Sözlükteki anlamlarına bakarak hatır taşımasında, taşıyanın iki amacından söz edebiliriz:
Birinci amaç, taşıyanın taşıdığı kişiyi hoşnut etmek, gönlünü almak, o kişi bir yere gitmek istemişse onu aracına bindirip istediği yere götürmek olacaktır.
İkinci amaç, taşıyanın taşınanı aracına bindirip onu gezdirerek veya istediği yere götürerek ve taşıma yoluyla hizmet ederek sevgisini, saygısını, dostluğunu kazanmaya çalışmak olacaktır.
Her iki amaç bir arada olabileceği gibi, biri veya öteki daha baskın olabilir. Her iki taşımada da bir “ücret” alınmadığı için, buna genel olarak “hatır taşıması” denilmekte; amaç üzerinde durulmamaktadır. Oysa “amaç” kazındığında altından, taşıyanın gizlenmiş bir beklentisi, bir yarar elde etme isteği çıkabilir. O zaman da bu taşıma “hatır taşıması” olmaz.
2- Hatır taşımasında “taşıyanın amacı” nasıl belirlenebilir
a) Önce bir ayrım yapalım: Yargıtay kararlarına göre iki durumda “hatır taşıması” söz konusu değildir:
Birincisi, aile bireylerinin ve yakın akrabaların taşınması hatır taşıması değildir.
İkincisi, taşıyan, taşıdığı kişiden bir "yarar" sağlıyorsa, ona bir işini yaptırmak için arabasıyla bir yerden bir yere götürüyorsa, bu da "hatır taşıması" değildir.
Ancak bu ikincisinde, her somut olayın özelliğine göre bir değerlendirme yapmak ve taşınanın, taşıyan kişiye ne gibi bir yarar sağladığını, nasıl bir hizmet verdiğini, onun hangi işini gördüğünü ya da gördüreceğini kesin biçimde saptamak gerekmektedir.
b) Öte yandan ve bize göre, taşıyanın, taşıdığı kişiden “gizli” bir beklentisi ve bir çıkar hesabı varsa, taşınan bunu araştırıp kanıtlamalıdır. Çünkü, taşıyanın yaptığı kaza sonucu taşınan yaralanmış ve beden gücü kaybına uğramışsa kendisinin veya ölmüşse desteğinden yoksun kalanların açtıkları davada, taşıyan yararına “hatır taşıması indirimi” tazminat miktarında azalmaya neden olacaktır. Ama taşınan veya desteğinden yoksun kalanlar, taşıyanın gizli amacını (taşımada bir çıkarı olduğunu) kanıtlayabilirlerse, hatır indirimi yapılamayacak; tazminat miktarı eksilmemiş olacaktır.
c) Yargıtay kararlarında, karşılıksız (ücretsiz) taşımada, taşıyanın “amacının” ne olduğunun araştırılması gereği üzerinde durulmuş; “Hatır için taşımanın kimin arzusu ve ne amaçla yapıldığı gibi olayın özel şartları gözönüne alınarak, tazminattan hatır taşıması indirimi yapılıp yapılmaması gerektiği hususları tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir” denilmiştir. [1]
d) Taşıyanın amacını belirlemede iki durumu birbirinden ayırmak gerekir. Taşıma işi, taşıyanın isteğiyle mi, yoksa taşınanın isteğiyle mi yapılmıştır ?[2]
Taşıma, taşınanın isteğiyle yapılmışsa ve taşıyan iyilik olsun, yardım olsun diye onu aracına almışsa, bu durum, çıkar beklentisinin söz konusu olmadığı bir taşıma olacaktır.
Örneğin, taşıyan belli bir yöne giderken, komşusunu ya da yol üzerinde el kaldıran birini aracına alıp taşımışsa, bu taşıma, iyilik olsun yardım olsun diye yapılan karşılıksız bir taşıma olacaktır.
Buna karşılık, birkaç arkadaş birlikte bir yere gitmeyi kararlaştırmışlarsa (gezi, eğlence, inceleme, iş, ziyaret vb.) ve bunlardan biri taşıma işini üstlenmişse, taşıyanın arkadaşlarına karşı sorumluluğunu farklı değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü, taşımayı üstlenen (aracı kullanan) kişinin, dostlarıyla, arkadaşlarıyla birlikte çıktığı bu yolculukta, gezi ve eğlence için dahi olsa, bir çıkarı olduğu kabul edilmelidir. Buna (mutluluk, haz, dostluğu güçlendirme, saygınlık kazanma gibi) manevi çıkar denebilir ve maddi çıkar gibi değerlendirilebilir. Öyle olunca da hatır taşımasından söz edilememelidir.
e) Yukarda birinci örnekte taşıma “taşınanın isteğiyle” yapılmaktadır. İkinci örnekte, arkadaşlar arasında yolculuk için birlikte kararlaştırma söz konusu ise de, bunlardan biri taşıma işini üstlenmiş olmakla, taşıma “taşıyanın isteğiyle” yapılmış olacaktır.
Birinci örnekte, taşıma işi iyilik olsun, yardım olsun diye yapılmakta; ikinci örnekte dostluk, arkadaşlık, manevi haz söz konusu olmaktadır. İyilik veya dostluk için olsun, her iki durumda da taşıyanın (dolaylı) bir umarı, bir beklentisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
İngiliz filozofu Thomas Hobbes’a göre yaptığımız her eylem, görünürde iyi ve özgeçili olsa bile, aslında kendimize hizmet eder. Dolayısıyla hayır işlerine yaptığımız bağış bile aslında, gücümüzden keyif almamız için bir araçtır. Hobbes’un bu sözüne dayanarak diyebiliriz ki, iyilik olsun, dostluk olsun, yardım olsun diye arabamıza alıp taşıdığımız kişinin bir gün bize de bir yardım ve hizmette bulunacağı beklentimiz, bilinç altında gizli olabilir. Maddi bir çıkarımız söz konusu olmasa bile manevi yönden bize verdiği haz da taşımanın karşılıksız olmadığının kanıtı sayılmalıdır.
3- Taşıyanın sorumluluğuna farklı bakış
a) Gene bir filozofa, İmmanuel Kant’a göre, bir eylem “görev anlayışı” ile değil de, duygusal bir nedenle, iyilik yapma, dostluk ve saygınlık kazanma amacıyla yapılıyorsa bu ahlaki bir eylem değildir.
Bunu konumuza uygularsak, ücret almadan taşıma işini üstlenen kişi, iyilik yapma, yardımda bulunma, dostluk kazanma veya arkadaşları arasında saygınlığını artırma, böylece yaptığı işten haz duyma amacıyla taşıma işini yapıyorsa, bütün bunlar ahlaki bir davranış olmayıp, dolaylı yoldan da olsa, taşıyanın bir karşılık beklentisi, bir yarar ve çıkar umudu içinde olduğu kabul edilmelidir. Eylemin (taşıma işinin) ahlaki ve karşılıksız sayılması için, bir “görev anlayışı” içinde yapılmış olmalıdır.
b) Öte yandan, taşıyan, karşılıksız (ücret almadan), bir dostunu, arkadaşını, komşusunu veya herhangi bir kişiyi aracına almışsa, onların “can güvenliğini” üstlenmiş demektir. Böyle bir durumda, Kant’ın ahlak anlayışına göre, taşıyanın bir “görev” bilinciyle hareket etmesi; ücret karşılığı taşımış olmaktan çok daha fazla “yüksek özen” göstermesi gerekir. Hele taşınan kişi yakın arkadaşı, can dostu ise, bu özenin dozu çok daha yüksek olmalıdır.
Bu görüş ve bakışa göre, hatır indiriminin, çok özel koşullar dışında, söz konusu olmaması gerekir. Hele, taşıyan “ağır kusurlu” ise, indirim hiç düşünülmemelidir.
4- Taşıyan “ağır kusurlu” ise indirim yapılmamalıdır
a) Karşılıksız taşıma işini yapan “ağır kusurlu” ise, örneğin, herhangi bir dış etken, hava ve yol koşulları, karşı araç sürücüsünün kusurlu eylemi söz konusu olmaksızın bir kaza meydana gelmişse; araçtaki yolculardan birinin veya bir kaçının kazaya etkileri (kusura katılımları) söz konusu değilse, bu gibi durumlarda, ağır kusurlu sürücünün “hatır indirimi” isteme hakkı bulunmadığı sonucuna varılmalıdır. Bu,“kimse kendi kusurundan yararlanamaz” ilkesinin bir gereğidir.
Şu örneklerde taşıyanın “ağır kusuru” asla bağışlanmamalı; hiçbir biçimde hatır indirimi söz konusu olmamalıdır: Sürücü, aydınlık, açık ve yağışsız havada, engebesiz, inişli çıkışlı olmayan, virajı bulunmayan dümdüz yolda direksiyon hakimiyetini kaybedip arabayı devirirse; hız sınırlarını aşıp sürat denemesi yaparsa, arkadaşına hava atmak için zikzak (makas) yaparsa, olur olmaz yerde araçları sollarsa, bütün bunların sonucu kaza yapıp arkadaşını yaralarsa veya araçta bulunanlardan birinin ölümüne neden olursa, bu gibi durumlarda “hatır taşımasından” sözedilmemeli ve asla indirim yapılmamalıdır.
b) Konuya Ceza Yasası yönünden baktığımızda, taşıma karşılıksız, yani hatır için de olsa, kazayı yapan sürücünün eylemi “bilinçli taksir” (TCK m.22/3) veya “olası kast” (TCK m.21/2) olarak nitelenebiliyorsa, asla hatır indirimi düşünülmemelidir. Özellikle (makas yaparak araç sürmek, ileri derecede alkollü olmasına karşın hız sınırlarını aşmak gibi) olası kastta indirimden sözetmek, yukarda dediğimiz gibi, bilerek ve isteyerek sürücünün “kendi kusurundan yararlanmasını” sağlamak olur.
5- Hangi durumlarda indirim yapılmalıdır
Hatır indirimi çok sınırlı koşullarda söz konusu olmalıdır. Taşıyan, iyilik yapma, dostluk ve saygınlık kazanma gibi öznel ve duygusal nedenler dışında, gerçek anlamda “zorunlu bir görev” üstlenmişse, örneğin kalp krizi geçiren komşusunu veya bir yaralıyı hastaneye yetiştirmek üzere hızlı araç kullanırken kaza yapmışsa, böyle bir durumda “hatır indirimi” düşünülmelidir.
Başka örnekler: Uzun bir yolculukta sürücü, yorgun ve uykusuz olduğunu söyleyerek arkadaşından aracı kullanmasını istemişse ve arkadaşı kaza yapmışsa; karda kışta yollarda kalmış kişileri “görev bilinciyle” aracına alan sürücü, buzlu yolda kayarak araçtakilerin yaralanmalarına veya ölümlerine neden olmuşsa; işyerinde görevi sürücülük olmayan bir personelden araç kullanması istenmişse; bu verdiğimiz örneklerde ve benzeri durumlarda “hatır indirimi” yapılması hakkaniyet gereği olacaktır.
6- Taşınanın kusura katılımında, ayrıca “hatır indirimi” yapılmalı mıdır?
Taşıyanın yaptığı kazada, taşınanın da hatalı davranışı varsa, o da belli bir oranda kusurlu sayılacak; geçirdiği kaza nedeniyle taşıyana karşı açtığı davada, kusuru oranında tazminattan indirim yapılacaktır. Şöyle denilmesi daha doğru olur: Sürücü kusuru kadar tazminat ödeyecek, zarar gören kendi kusurundan yararlanamayacaktır.
Zarar görenin “kusura katılımı” konusunda, somut örneklerle şu tür ayrımlar yapmamız gerekir:
a) Sürücü ve arkadaşı birlikte içki içmişlerse, her ikisi de ileri derecede alkollü olarak yola çıkıp kaza yaptıklarında, yarı yarıya “ortaklaşa kusurlu” sayılmalıdırlar. Her ikisi de, birlikte suç işlemiş gibi (TCK.m.37) “ağır kusurlu” kabul edilmelidirler. Araçta “taşınan” konumunda olan kişi sakat kalmışsa kendisinin, ölmüşse mirasçılarının açacakları davalarda, sürücüden veya ölmüşse mirasçılarından istenecek tazminat yüzde elli oranını geçmemeli ve asla “hatır indirimi” yapılmamalıdır. Bu konuda daha da ileri giderek diyebiliriz ki, sürücü ölmüşse, desteğinden yoksun kalanlar sağ kalan arkadaşına (taşınana) veya o da ölmüşse mirasçılarına karşı (birlikte alkol içme ve alkollü araç sürmesine engel olmama nedeniyle) maddi ve manevi tazminat davası açabilmelidirler. Bu son görüşümüze “suç işlemeye özendirme” niteliğinde yasal bir dayanak bulma da olasıdır. (TCK.m.38)
b) Kendisi alkollü olmayan kişi, "alkollü olduğunu bildiği" sürücünün taşıtına binmişse, tehlikeyi göze almış demektir ve bunun sonucuna belli bir oranda katlanmak zorundadır. Bu da bir tür “kusura katılım”dır.[3] Bu katılımın oranı belirlenirken, karşılıksız taşıma durumu da birlikte değerlendirilmeli; kaza yapan sürücünün kusuruna göre tazminata hükmedilirken, artık ayrıca bir de “hatır indirimi” yapılmamalıdır.
c) Sürücünün alkollü olmasının dışında, taşınan kişinin “kusura katılımı” nasıl olabilir, buna şu örnekleri verebiliriz: Taşınan kişinin emniyet kemeri takmaması, sürücünün hız sınırını aşmasına ve tehlikeli biçimde sollama yapmasına, cep telefonuyla konuşmasına engel olmaması, motosikletin arkasında yolculuk yaparken kask giymemesi, yolcu taşımaya elverişli olmayan taşıtlara binmesi, örneğin açık kasa kamyonun arkasında, traktörün basamağında yolculuk yapması vb.[4] Bunların “kusura katılım” olarak değerlendirilmesinde, kazanın oluş biçimi dikkate alınmalı; bu konuda aşırıya kaçılmamalıdır. Eğer “kusura katılım” olduğu sonucuna varılırsa, yukarda belirttiğimiz gibi, bunun oranı, hatır taşıması olgusu ile birlikte ele alınmalı ve tek bir indirim oranı belirlenmelidir.
Sonuç
1. Ücretsiz taşımada, taşıyanın veya taşınanın “amacı” araştırılmadan, taşımanın taşıyanın isteğiyle mi taşınanın isteğiyle mi yapıldığı belirlenmeden sonuca varılmamalıdır.
2. Taşıyanın gizli veya açık, öznel veya nesnel, maddi veya manevi çıkarı (amacı) varsa, hatır indirimi yapılmamalıdır.
3. Taşıyan “görev” bilinciyle hareket etmemişse, “can güvenliğini” üstlendiği kişileri taşırken “yüksek özen” göstermemişse, “ağır kusurlu” ise, asla hatır indirimi yapılmamalıdır.
4. Ağır kusur değerlendirilmesinde, eylemin “bilinçli taksir” veya “olası kast” niteliği üzerinde durulmalı; bunların varlığı halinde indirim söz konusu olmamalıdır.
5. Kazanın oluşunda taşıyan ve taşınan birlikte (ortaklaşa) kusurlu iseler, taşınan, taşıyanın kusuru oranında tazminat isteyebilmeli; ayrıca hatır indirimi yapılmamalıdır. Giderek, kimi ayrık durumlarda taşınan da “ağır kusurlu” ise, tazminat söz konusu olmamalıdır.
6. Taşınanın “kusura katılımı” söz konusu olduğunda, kusura katılımın ölçüsü ile hatır taşıması birlikte değerlendirilip tek bir oran belirlenmeli; ayrıca hatır indirimi yapılmamalıdır.
7. Sonuç olarak, taşıyan “zorunlu bir görev” üstlenerek taşıma yaptığı sırada, örneğin kalp krizi geçiren hastayı veya yaralıyı hastaneye yetiştirmeye çalıştığı sırada kaza yapmışsa; karlı ve buzlu havada yolda kalanları aracına aldıktan sonra buzda kaymışsa; hatır için araç kullanmayı üstlenmiş olup da basit taksirle kaza yapmışsa, ancak bu gibi “görev” üstlenilen durumlarda “hatır indirimi” yapılmalıdır.
[1] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 15.01.2019, E.2018/5530 K.2019/182 sayılı, 21.02.2019, E.2013/795 K.2013/2119 sayılı ve 11.Hukuk Dairesi’nin 31.05.1999, E.1999/4116 K.1999/4608 sayılı kararları.
[2] Yukarda 1 no.lu dipnottaki karar örnekleri
[3] Yargıtay 17.HD. 25.05.2012, E.2011/7904 K.2012/6799 sayılı, 4.HD. 07.11.2013, E.2012/18409 K.2013/17245 sayılı, 4.HD. 21.03.2006, E.2005/1430 K.2006/3027 sayılı, 4.HD. 27.06.2006, E.2005/6603 K. 2006/7783 sayılı kararları.
[4] Yargıtay 4.HD. 24.09.2013, E.2012/15644 K.2013/14775 sayılı, 17.HD. 11.11.2013, E.2012/14652 K.2013/15494 sayılı, 17.HD. 12.02.2009 E.2008/3493 K.2009/515 sayılı kararları.