I- GENEL OLARAK
Sigorta şirketlerinin yüksek miktarda tazminat ödedikleri ve zarar ettikleri yakınmalarına çözüm arayışı içinde, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99.maddelerinde, 6704 sayılı Yasa’nın 3-6 maddeleriyle bazı değişiklikler yapılmış olup,
1) Tazminat hesap unsurlarının Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulacak sigorta genel şartlarına göre belirleneceğine ilişkin 90.maddede yapılan değişiklik, Anayasa’nın “kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceği”ne ilişkin 19/Son maddesine; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesinin
"Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır” hükmüne; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451. maddesindeki "Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır" hükmüne aykırıdır.
2) Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle sigorta şirketlerine karşı açılacak tazminat davalarında uygulanacak yasa, Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddeleri değil, özel yasa niteliğindeki Borçlar Yasası’dır.
3) Dava açmadan önce sigorta şirketine başvurma koşuluna ilişkin 97.maddede yapılan değişiklik, Anayasa’nın 10.maddesi 4.fıkrasındaki “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” hükmüne, 5.fıkrasındaki “kanun önünde eşitlik” ilkesine; gene Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlere ilişkin 13. maddesine ve “hak arama özgürlüğüne” ilişkin 36.maddesine aykırıdır.
4) İspat hakkının sigorta genel şartlarındaki belgelerle sınırlandırılmasına ilişkin 99.maddede yapılan değişiklik, “hak arama özgürlüğü” ve “kanıtlama hakkı”nı “kısıtlayıcı” nitelikte olup, Anayasa’nın 36.maddesindeki “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne; 13.maddesindeki “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir” hükmüne; 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasası’nın 27.maddesinin 2.fıkrası (b) bendindeki “ispat hakkı”na aykırıdır.
5) İşleten ve sürücü yakınlarının, işletene ait ve sürücünün kullandığı aracın trafik sigortasından yararlanma haklarına ilişkin 92.maddenin (b) bendinin, yeni eklenen (g) ve (h) bentleriyle kısıtlanması, sigorta hukukuna özgü “sosyal risk” ilkesine; (i) bendiyle sigortacıya rücu hakkı tanınması, ardıllığa ve rücu hakkına ilişkin genel hükümlere aykırıdır.
6) Mahkemeler, ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle açılan tazminat davalarında, Trafik Kanunu’nun 6704 sayılı Torba Yasa ile değiştirilen 90-92-97-99 maddelerini asla dikkate almamalıdırlar. Çünkü, aynı Trafik Kanunu’nun 95.maddesi 1.fıkrasına göre:
“Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez."
Bu hükme göre mahkemeler, trafik kazalarından zarar görenlerin açtıkları tazminat davalarında, özel yasa niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu hükümlerini uygulamak zorundadırlar. Aksi takdirde, hem özel yasaya ve hem de Anayasa’nın yukarda açıklanan hükümlerine aykırı hareket etmiş olurlar.
7) Trafik Kanunu’nun değiştirilmeden önceki 90.maddesinde “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır” denilmekte iken, yapılan değişiklikle 90.madde Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar, genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” biçimini almış olup,
Bu düzenleme ile sigorta sektörünün neredeyse tamamını ele geçirmiş yabancı sigorta şirketlerinin çıkarları doğrultusunda, Hazine Müsteşarlığı’nın her zaman ve istenildiği biçimde düzenleyip yürürlüğe koyacağı Genel Şartlarla, trafik kazalarından zarar görenler haksızlığa uğratılacaktır.
Hiçbir hukuk sisteminde olmayan, tek yanlı genel işlem şartı (6098/TBK,m.20) niteliğindeki Sigorta Genel Şartlarına yasaların üstünde bir güç sağlayan bu yasa değişikliğini yapanlar, yaptıranlar, görmezden gelenler, bu “hukuk dışı” düzenlemenin ayırdına varmayıp TBMM’den geçmesini önlemeyenler, Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açma görevlerini yerine getirmeyenler, ulusal onurumuzu yerle bir etmişler; İnsan Hakları Sözleşmelerini gözden kaçırmışlar, yabancı şirketlerin çıkarlarını koruyarak kapitülasyonları (âdeta) geri getirmişler, hortlatmışlardır.
8) Şunu önemle belirtelim ki, haksız eylem ve hukuka aykırı olaylar, trafik kazaları ve sigorta sorumluluklarından ibaret değildir. Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat istemlerini haklı kılan olaylar ve yasal dayanakları pek çok ve çeşitlidir. Bir hukuk sisteminde bunların hepsi için ortak ve birörnek tazminat hesaplama yöntemlerinin uygulanması gerekir. Örneğin trafik kazalarında uygulanacak hesaplama yöntemleri ile iş kazalarında ve başka haksız fiil sorumluluklarında uygulanacak tazminat hesaplama ilke ve yöntemleri bir ve aynı olmalıdır. Eğer, trafik kazaları nedeniyle açılacak davalarda ve sigorta ödemelerinde “sigorta genel şartlarındaki” hesaplama yöntemlerinin uygulanmasında ısrar edilirse, genel şartlar iş kazalarına uygulanamayacağına göre, aynı biçimde gerçekleşen ölüm ve beden gücü kaybı zararları için farklı hesaplama sonuçları ortaya çıkacaktır ki, böyle bir durum hukuk sisteminin alt üst edilmesi sonucunu doğurur.
9) Sigorta şirketlerinin, Trafik Yasası’nda değişiklik yaptıracak kadar ve diledikleri biçimde genel şartlar ve genelgeler yayınlatacak kadar güçlü olduklarına bakarak, tıpkı GDO’lu ve hormonlu ürünler ve mısır şurubu (nişasta bazlı şeker) dayatmalarında olduğu gibi, sigorta sektöründeki bu emperyalist baskılar karşısında ürküyor ve ürperiyoruz, ülkemiz nereye götürülüyor diye soruyoruz.
10) Eğer yargıdaki uygulamalar ve Yüksek Yargı kararları, Trafik Kanunu’nun, Torba Yasa ile değiştirilen 90.maddesindeki “tazminatların genel şartlara göre hesaplanacağına” ilişkin hükmüne göre biçimlendirilmeye ve Sigorta Genel Şartları eklerindeki kurallara göre tazminat hesaplanmaya başlanırsa, o zaman Yargıtay’ın seksen yılı aşan ilkeleşmiş kararlarını, Sorumluluk Hukukunun evrensel kurallarını, öğretideki kökleşmiş görüşleri, hukukun temel normlarını, yasalardaki emredici hükümleri içeren bugüne kadar yazılmış bütün kitapları, Fransız düşünür Blaise Pascal’ın ve Alman hukukçu Kirchmann’ın dedikleri gibi, çöpe atmamız yada hamur yapılmak üzere kâğıt fabrikasına göndermemiz gerekecektir.
Sigorta şirketlerinin çıkarları uğruna, hukuk sisteminin alt üst edilmesine izin verilmemeli, buna karşı etkin önlemler alınmalı; kapitülasyonları hortlatılcasına yabancı şirketlere tanınan bu ayrıcalıkların en kısa sürede ortadan kaldırılması yönünde yapılacak girişimler bir yurtseverlik ve insanlık görevi sayılmalıdır.
II- TRAFİK YASASINDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINDAKİ AMAÇ
1- Sigorta şirketlerini koruma amacı
Sigorta şirketlerinin yüksek miktarda tazminat ödedikleri ve zarar ettikleri yakınmalarına çözüm arayışı içinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe konulan Trafik Sigortası Genel Şartları’nın (Anayasa’ya, temel yasalara, insan hakları sözleşmelerine ve sorumluluk hukukunun evrensel ilkelerine aykırı olması nedeniyle) Danıştay’da iptal davaları açılması üzerine, bu kez 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ve 17’inci maddesiyle 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek veya kaldırılarak, Anayasa’nın 10-13-19-36-90-138. maddelerine, İnsan Hakları Sözleşmelerine, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkelerine, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun sorumluluklara ilişkin hükümlerine, özellikle 20-53-54-55 maddelerine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesi ile 914.maddesine aykırı düzenlemeler yapılmış; ayrıca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95.maddesi ile 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 6 ve 7.maddeleri gözden kaçırılarak değişen yasaların kendi içlerinde çelişen durumlar yaratılmıştır.
2- Trafik kazalarını azaltma yönünde önlemler almak yerine, kazalardan zarar görenlerin tazminat haklarının kısıtlanması doğru olmamıştır.
a) Ülkemizde akılalmaz biçimlerde ve çok sayıda trafik kazaları yüzünden, sigorta şirketlerinin tazminat ödemelerinin, onların mali güçlerini aşacak noktaya geldiği doğru olabilir. Ancak bunu önlemenin yolu, trafik kazalarından zarar görenlerin haklarını kısıtlamak ve hiçbir hukuk sisteminde görülmeyen biçimde yasalarda değişiklik yapmak değildir; böyle bir çözüm açıkça yasalara, Anayasa’ya, İnsan Hakları Sözleşmelerine aykırıdır.
b) Kazaları azaltma yönünde girişimlerde bulunmak, akılcı çözümler üretmek, önlemler alınmasını istemek yerine, insan haklarına ve kutsal yaşama hakkına aykırı bir biçimde yasalarda değişiklik yapılarak tazminat haklarının kısıtlanmak istenmesi hiç doğru olmamıştır.
c) Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat, bir “insan hakları” sorunudur. Yasalarda değişiklik yapanlar, hukukça korunması gereken en yüce hakkın “yaşama hakkı” olduğunun ayırdına ve bilincine varamamışlardır.
3- Torba Yasa’ya konulan başlıkla, sigorta şirketlerini koruma amacı gizlenmek istenmiştir.
a) Trafik Yasası’nda, hukukun temel ilkelerine ve halkımızın çıkarlarına aykırı olarak 6704 sayılı Torba Yasa ile yapılan değişiklikler, “65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesizlere aylık bağlanması” gibi masum bir başlık altında gerçekleştirilmiş; asıl amaç gizlenircesine ilk iki maddede bu konuya yer verildikten sonra, hemen ardından gelen 3-4-5-6 maddelerle Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99.maddeleri, yerleşik hukuk sistemini alt üst edercesine, sigortacıların istekleri ve çıkarları doğrultusunda değiştirilmiştir.
b) Trafik Yasası’ndaki değişiklikleri gözlerden ve dikkatlerden kaçırma eylemi, yasama sürecinde de yapılmış; tasarı, TBMM Adalet Komisyonu’na sevkedilmek yerine, Bütçe Komisyonu’ndan geçirilmek suretiyle de amaç gerçekleştirilmiş; gerek komisyonda gerekse Mecliste yeterince konuşulmadan, tartışılmadan yasalaştırılmış; yasaya oy veren milletvekilleri, bizce, neyi onayladıklarının ayırdında olamamışlardır.
c) Torba Yasa’yla örtülü biçimde ve gerçek amaç gizlenerek yapılan bu yasa yapma biçimi, bundan yüzyıllar önce Roma Hukuku’nda yasaklanmıştır. Oniki Levha’dan sonraki Cumhuriyet dönemi kanunlarının yapılış şekline ilişkin bölümde görüleceği üzere, “Lex Caecimia Didia” adlı kanunla, aralarında sıkı bir ilişki bulunmayan tekliflerin aynı kanun tasarısı içinde toplanması yasaklanmıştır. (ne quid per saturam fereretur). “Lex Satura” deyimi, (Fransızca loi de melange) birbiriyle ilgisi bulunmayan çeşitli konuların, karma bir kanun biçiminde düzenlenmesi anlamındadır. Böyle bir yasağın konulmasındaki amaç, halk tarafından istenilmeyen (halkın çıkarlarına aykırı) bir kanunun, halkın yararına olan başka bir tasarıya bağlanarak kabul ettirilmesinin önüne geçmektir.[1]
Roma Hukukundaki karma kanun (Lex Satura) yasağı, günümüzün “Torba Yasa” uygulamasıdır. Ülkemizde son on yıldan beri, bu kanun yapma (Torba Yasa) biçimiyle bir çok konu gözlerden kaçırılarak yasalaştırılmıştır. Ne yazık ki uygulama sürdürülmektedir.
III- TRAFİK YASASI’NIN DEĞİŞTİRİLEN
MADDELERİ
Yukarda açıkladığımız gibi, 6704 sayılı Torba Yasa ile adeta gözlerden kaçırılarak, asıl amaç gizlenerek, yerleşik hukuk düzenine ve evrensel ilkelere aykırı biçimde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddelerini incelediğimizde şunları görüyoruz:
1- Sigorta Genel Şartları’na yasaların üstünde bir güç tanıyan ve asla uyulmaması gereken 90.madde hakkında
a) 2918 sayılı KTK’nun, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3. maddesiyle değiştirilen 90’ıncı maddesinde “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar, bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” denilerek, genel işlem şartı (tek yanlı sözleşme) niteliğindeki sigorta genel şartlarına “yasaların üstünde” bir güç tanınmış olup, tazminat hesap unsurlarının Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulacak sigorta genel şartlarına göre belirleneceğine ilişkin bu düzenleme:
- Anayasa’nın 19/Son maddesindeki “kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceği” hükmüne;
- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesindeki “destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağına" ilişkin emredici nitelikteki hükmüne;
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesindeki "Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır" hükmüne;
- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20.maddesi 4. fıkrasındaki kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülüyor olsa dahi, genel işlem şartı niteliğindeki sigorta genel şartlarının yasalara aykırı hükümlerinin geçersiz olacağı hükmüne;
- Ayrıca tüm haksız fiil sorumluları ile sigorta şirketleri arasında fark yaratılarak ve sigorta sektörünün yüzde doksandan fazlasına sahip olan yabancı şirketlere, Sigorta Genel Şartlarını diledikleri gibi ve çıkarlarına uygun biçimde değiştirtme olanağı sağlanarak (kapitülasyonları geri getirircesine) ayrıcalıklar tanınması, eski deyimiyle “imtiyazlar” verilmesi, Anayasa’nın 10. maddesindeki “eşitlik ilkesine, hiç bir kişiye ve zümreye imtiyaz tanınamayacağına” ilişkin hükmüne;
- Hazine Müsteşarlığına, Sigorta Genel Şartları yoluyla tazminat ilkelerini ve hesaplama yöntemlerini (bugüne kadar görüldüğü gibi, sigorta şirketlerinin istekleri ve çıkarları doğrultusunda) belirleme yetkisi tanınması, Anayasa’nın 138.maddesindeki hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarına, hiçbir organ ve makamın yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğine, genelge gönderemeyeceğine, telkinde bulunamayacağına ilişkin hükmüne aykırıdır.
b) Öte yandan, Karayolları Trafik Kanunu’nun değişiklikten önceki 90.maddesinde “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında, Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır” denilerek, trafik kazalarından sorumlu olan tüm gerçek ve tüzel kişiler hakkında aynı yasa hükmü uygulanmakta iken, 6704 sayılı Torba Yasa ile yapılan değişiklikte 90.madde “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar, bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” biçimini almış; böylece sigorta şirketlerine ayrıcalık tanınmıştır.
c) Şuna dikkati çekmek istiyoruz: Değişen 90.maddenin açık anlamına göre, trafik kazalarında Sigorta Genel Şartlarının uygulanması “zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar” hakkındadır. Buna göre, sigorta şirketinin yer almadığı, yalnızca işleten ve sürücüye karşı açılacak davalarda, Borçlar Kanunu’nun 55.maddesi uyarınca “sorumluluk hukuku ilkelerine göre” ve Anayasa’nın 19/Son maddesi gereği “tazminat hukukunun genel ilkelerine göre” tazminat hesaplanacak; eğer sigorta şirketi dava edilmişse, Sigorta Genel Şartlarındaki kurallar uygulanacaktır. Bu, sigorta şirketlerine tanınan ayrıcalık (imtiyaz) değil de nedir? Bu düzenleme, , Anayasa’nın 10.maddesi 4.fıkrasındaki “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” hükmüne, 5.fıkrasındaki “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı değil midir?
d) Burada şu soruyu sormak gerekir: Mahkemeler, bir tazminat davasında Sigorta Genel Şartları’ndaki tazminat ödeme koşullarına göre mi, yoksa Borçlar Kanunu hükümlerine ve Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre mi karar vereceklerdir?
Bunun yanıtı: Ölüm ve bedensel zararlarda ve tüm haksız eylemlerde özel yasa Trafik Yasası değil, Borçlar Yasasıdır. Bu nedenle mahkemeler, özel yasa olan Borçlar Yasası’na ve bu yasaya göre oluşturulan Yargıtay kararlarındaki ilkelere göre tazminat hesaplatacak ve buna göre karar vereceklerdir.[2]
Bu konuda birkaç örnek verelim:
aa) 01.06.2015 tarihinde Hazine Müsteşarlığı’nca yürürlüğe konulan yeni Sigorta Genel Şartları’nın “teminat türleri” başlıklı A.5 maddesinde, destekten yoksun kalma ve sakatlık tazminatının “genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirleneceği” açıklanmış olup eklerdeki açıklamalara göre: Ölenin veya sakat kalanın vergilendirilmiş gelirine göre tazminat hesaplanacağı, belge sunulmamışsa asgari ücretin uygulanacağı koşuluna yer verilmiş olup, bu koşul, "gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz" evrensel hukuk ilkesine aykırıdır. Yargıtay bu evrensel kural uyarınca, ölen veya bedensel zarara uğrayan kişilerin "gerçek kazançları"nın araştırılması gerektiği yönünde kararlar oluşturmuştur.
Örneğin, vergi kayıtlarının gerçek kazançları yansıtmayacağı, çünkü, kişinin kazancını düşük göstermesinin vergi mevzuatını ilgilendireceği, vergi kayıtlarının tazminat hesaplarında dikkate alınmayacağı yönünde kararlar verilmiştir.[3]
Aynı biçimde Yargıtay’ın, uzun yılları kaplayan çok sayıda kararlarında, işçinin ücret bordrolarını koşulsuz imzalaması durumunda dahi, yaptığı işe, uzmanlığına, ustalığına ve kıdemine göre "gerçek kazançlarının" araştırılacağı yönünde kararlar verilmiş, verilmektedir.[4] Genel Şartlarda bütün bu yerleşik kararlar yok sayılmıştır.
bb) Gene Genel Şartlar eklerinde, tazminat hesaplama yöntemlerinin, kazanç artış ve iskonto oranlarının, destek sürelerinin, aktif ve pasif dönemlerin, formüllerin ve hesaplamaya esas standartların Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği açıklamaları, Sorumluluk Hukukunun evrensel kurallarının, öğretideki görüşlerin, yargıdaki uygulamaların ve Yargıtay kararlarının gözardı edildiğinin, amacın sırf sigorta şirketlerini korumak olduğunun, bu uğurda hukuk düzeninin hiçe sayıldığının açık göstergeleridir.
cc) Yeni Genel Şartları hazırlayıp yürürlüğe koyanlar, ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat haklarının, bir insan hakları ve yaşama hakkı sorunu olduğunu gözardı etmişlerdir. Oysa, insan zararlarının parasal değerlendirmesi trafik kazaları ve sigorta tazminatı ile sınırlı değildir. Tüm haksız fiillerden kaynaklanan insan zararlarına aynı ve birörnek yöntemlerin uygulanması gerekmektedir. Sigorta Genel Şartları eklerinde Hazine Müsteşarlığı’nın (daha doğrusu sigorta şirketlerinin) takdirine bırakılan yöntemler, başta iş kazaları olmak üzere başka türden haksız fiillere uygulanamaz. Tümünün Sorumluluk Hukukunun evrensel kurallarına göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa’nın 19.maddesinde, Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesinde ve Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesinde “Kişilerin uğradıkları zararların sorumluluk hukukunun genel ilkelerine hesaplanıp ödeneceği” açıklanmış bulunmasına göre, yeni Genel Şartları eklerinde açıklanan hususlar ve bu konuda Hazine Müsteşarlığı’na tanınan yetkiler, belirtilen yasalara aykırıdır. Ayrıca, KTK’nun 95/1.maddesine göre, Torba Yasa ile yapılan değişiklikler, trafik kazalarından zarar görenler yönünden bağlayıcı değildir. Yinelemekte yarar var: KTK 95/1. maddesi şöyledir:
“Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez."
dd) Şunu önemle belirtelim ki, ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat davalarında özel kanun, Trafik Kanunu değil, Borçlar Kanunu’dur. Ayrım yapılmaksızın tüm haksız fiillerden kaynaklanan ölüm ve bedensel zararlara Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanması zorunludur. 2918 sayılı KTK’nda 6704 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önce, Yasa’nın 90.maddesinde “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı konusunda Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır” deniyordu. Bu maddenin değiştirilmesine yasakoyucunun engel olmaması, bir hukuk ayıbı ve vicdansızlık örneği olarak tarihe geçecektir.
Şunu anımsatmak gerekir: Trafik kazası nedeniyle tazminat davası açıldığında, işleten ve sürücüye Borçlar Kanunu hükümlerinin, sigortacıya KTK’nun değişen hükümleri ile sigorta genel şartları mı uygulanacaktır? Elbette tümüne Borçlar Yasası’nın haksız fiil hükümleri uygulanacaktır.
2- Dava açmadan önce sigortacıya başvurma koşuluna ilişkin 97.madde hakkında
a) 2918 sayılı KTK’nun, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 5.maddesiyle değiştirilen 97’nci maddesindeki “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir” koşulu, Anayasa’nın “hak arama hürriyeti” başlıklı 36.maddesine aykırıdır. Madde hükmüne göre “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
b) Dava açmadan önce sigortacıya başvurma koşulu ayrıca, Anayasa’nın 10.maddesi 1.fıkrasındaki “kanun önünde eşitlik” ilkesine de aykırıdır. Çünkü, bir trafik kazasında işletene, sürücüye ve başka sorumlu kişilere karşı doğrudan dava açılabilirken, sigortacıya karşı dava açmanın önceden başvuru koşuluna bağlanması, gene Anayasa’nın 10. maddesi 4.fıkrasındaki “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı” hükmüne de aykırıdır.
c) KTK 97.maddesinin değişiklikten önceki biçiminde “zarar görenler, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıdan istekte bulunabilecekleri gibi dava da açabilirler” deniyordu. Bir daha söyleyelim ki, bize göre, 97.maddede yapılan değişiklik, yani dava açmadan önce sigortacıya başvurma koşulu, KTK’nun değiştirilmemiş olan 95. maddesi 1.fıkrasına göre “Trafik kazalarından zarar görenler yönünden bağlayıcı değildir.”
d) Şunu da ekleyelim ki, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Sigorta Hukuku bölümünün “doğrudan dava hakkı” başlıklı 1478.maddesinde “Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir” denilmesine göre, tüm sigorta kollarında sigortacıya karşı doğrudan dava açılabilirken, Trafik Sigortasında dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru koşulu gereksiz bir ayrıcalık olmuştur.
3- İspat hakkını sınırlayan 99.madde değişikliği hakkında
2918 sayılı KTK’nun, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 6. maddesiyle değiştirilen 99’uncu maddesinde “Sigortacılar, hak sahibinin "zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri", sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz işgünü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar” denilmiş olup, ispat hakkının “genel şartlarda belirlenen belgelerle” sınırlandırılması, Anayasa’nın 36.maddesi ile 6100 sayılı HMK. 27.maddesinin 2.fıkrası (b) bendindeki “hukuki dinlenilme hakkı” ile “ispat hakkı”nın kısıtlanması niteliğindedir.
4- İşleten ve sürücü yakınlarının sigortadan yararlanmalarına ilişkin KTK’nun 92/b maddesi hakkında
a) 2918 sayılı KTK’nun, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 4. maddesiyle, işleten ve sürücü yakınlarının “üçüncü kişi” kapsamında, işletene ait aracın veya sürücünün kullandığı aracın Trafik Sigortası’ndan yararlanma haklarına ilişkin KTK 92.maddesi (b) bendine ilişilmemekle birlikte, (g) ve (h) bentleri eklenerek (b) bendi etkisiz kılınmaya çalışılmış ise de, bunun başarılamadığı kanısındayız. Şöyle ki:
92.maddeye eklenen yeni (g) bendinde “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri”nin teminat dışı olduğu açıklanmış olup, buna hiç gerek yoktu. Çünkü, sigorta sözleşmesinin tarafı olan işletenin kendi aracının trafik sigortasından yararlanamaması, yeni bir yasal düzenleme gerektirmeyen kesin bir kuraldır. Sürücüye gelince. Kazanın oluşunda kusurlu ise, kendi kusurundan yararlanamayacağı temel bir hukuk kuralıdır. Ayrıca bu yeni (g) bendinin işleten ve sürücü yakınlarıyla bir ilgisi de yoktur.
Aynı biçimde (h) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri”nin teminat dışı olduğu açıklanmış olup, bundan bir anlam çıkarılamamış; neyin engellenmek veya kısıtlanmak istendiği anlaşılmamıştır
b) 92.maddeye bir de (i) bendi eklenmiş olup, bunda da “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler” denilerek Sigorta Genel Şartları’yla asıl amaç, yani 92.maddenin (b) bendini etkisiz kılma amacı gerçekleştirilmek istenmiştir.
c) 92.maddeye eklenen (i) bendiyle sigorta genel şartlarına yollamada bulunularak, 92.maddenin (b) bendini işlevsiz kılma amacının gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için, 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe konulan Sigorta Genel Şartları’nın A.6 maddesindeki teminat dışında kalan haller”in neler olduğuna bakmamız gerekiyor. Anılan maddede konuyla ilgili olanlardan (b) ve (c) bentleri, Yasa’nın 92.maddesine eklenen (g) ve (h) bentlerinin bir tekrarı olup, bunlarla ilgili görüşlerimizi yukarda açıkladık. Yinelersek, gerek Yasa’nın 92.maddesine eklenen (g) ve (h) bentleri ve gerekse Genel Şarlar A.6 maddesinin (b) ve (c) bentleri, Yasa’nın 92.maddesindeki “işleten veya sürücünün ölümlerinde destekten yoksun kalanların üçüncü kişi sıfatıyla Trafik Sigortasından yararlanmalarına ilişkin (b) bendini ortadan kaldıramamıştır. İşte bunu sağlamak için Genel Şartlar A.6 maddesi (d) bendinde:
“Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin” teminat dışı olduğu açıklaması yapılmış;
Bununla da yetinilmeyip teminat dışı hallere ilişkin A.6 maddenin son paragrafında:
“Sigortacının bu maddenin birinci paragrafının (d) bendi kapsamında olmasına rağmen ilgililere yaptığı tazminat ödemeleri için sigortalının terekesine ve tereke borçlusu olan mirasçılarına sigortalının kusuru oranında ve ilgili mevzuat dahilinde müracaat hakkı saklıdır” denilerek iş sağlama bağlanmak istenmiştir.
d) Bize göre, gerek 6704 sayılı Torba Yasa ile KTK’nun 92.maddesine eklenen (g,h,i) bentleri, gerekse Sigorta Genel Şartları A.6 maddesi (d) bendi ile son paragrafa konulan açıklama, Yasa’nın 92/b maddesindeki işleten ve sürücü yakınlarının Trafik Sigortasından yararlanma haklarını ortadan kaldıramamıştır. Çünkü, KTK.92. maddesi )b) bendi, Sigorta Hukukundan kaynaklanan ve sosyal risk ilkesine dayanan emredici bir hüküm olup, genel işlem şartı niteliğindeki Sigorta Genel Şartları’nda Yasa’nın emredici hükümlerine aykırı düzenlemeler geçersizdir.
5- Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddelerinin uygulanması, sigorta ödemeleri ile sınırlı olmak gerekir.
a) Değiştirilen 90.maddenin açık hükmüne göre, Sigorta Genel Şartlarına konulan tazminat hesaplama kuralları, yalnızca “zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar” için geçerli olduğuna göre, başka haksız fiil sorumlularına, bu arada sigorta şirketleriyle birlikte (ortaklaşa) sorumlu olan işleten ve sürücü hakkında uygulanamayacaktır. Bu durumda sigorta şirketlerine ayrıcalık tanınmış olmakla, bu düzenleme, yukarda açıkladığımız Anayasa hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle mahkemelerce Anayasa Mahkemesine başvurularak yasa değişikliğinin iptali istenmelidir.
b) Torba Yasa ile değiştirilen maddelerdeki bu sınırlamaların, gene Trafik Kanunu’nun 95.maddesine göre trafik kazalarından zarar görenler yönünden bağlayıcı olmadığı düşüncesindeyiz. Çünkü anılan maddeye göre:
“Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez."
Bu hükme göre, 90.maddenin yollamada bulunduğu Sigorta Genel Şartları ve ekleri, trafik kazalarından zarar görenlere uygulanamaz. Çünkü, genel şartlarda tazminat miktarlarını azaltıcı ve sınırlayıcı hükümler bulunmaktadır. Bu ise, yukarda açıklanan 95. maddenin açık hükmüne aykırıdır.
Örneğin, Sigorta Genel Şartları ekinde yer alan, hesaplamalarda “vergilendirilmiş kazançların esas alınacağı” koşulu, Yargıtay’ın vergi kayıtlarıyla ve ücret bordrolarıyla bağlı kalmaksızın “gerçek kazançların” araştırılacağına ilişkin yerleşik kararlarına aykırı olup, Genel Şartlardaki bu koşul, KTK 95.maddesindeki “tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller”dendir ve “zarar görenlere karşı ileri sürülemez."
Sigorta Genel Şartlarındaki bir başka koşul, “aktif ve pasif dönem sürelerinin” Hazine Müsteşarlığı’nca belirlenecek olmasıdır. Bu koşul, T.C.Emekli Sandığı Kanunu’nun 40.maddesindeki yaş hadlerine, 5510 sayılı Yasa’daki emeklilik sürelerine ve Yargıtay’ın yerleşik kararlarına aykırı ve tazminat haklarını kısıtlayıcı ve sınırlayıcı niteliktedir.
6- Tüm haksız fiillerde özel yasa Borçlar Yasasıdır.
Şunu bir kez daha anımsatalım ki, ölüm ve bedensel zararlara nedeniyle tazminat davalarında uygulanması zorunlu yasa, Trafik Kanunu değil, Borçlar Yasası’dır. Ayrım yapılmaksızın tüm haksız fiillerden kaynaklanan ölüm ve bedensel zararlara Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanması zorunludur. Mahkemeler, tüm haksız fiillerde özel yasa niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu hükümlerini uygulamak zorundadırlar. Özellikle ölümlerde TBK’nun 53.maddesine, bedensel zararlarda 54.maddesine ve tazminat hesaplamalarında 55.maddesine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
7- Mahkemeler KTK’daki değişikliklerin iptalini istemelidirler
Hukuk sistemimizi alt üst eden, Anayasanın, Borçlar Kanunu’nun ve Ticaret Kanunu’nun yukarda açıklanan maddelerine aykırı olan ve Yargıtay’ın yetmiş yılı aşan ilkeleşmiş kararlarını yok sayan Karayolları Trafik Kanunu değişiklikleri, Anayasa Mahkemesine götürülmeli ve iptali istenmelidir. Bu hem bir hukuk ve hem de insan hakları sorunudur.
IV- SİGORTA ŞİRKETLERİNE “AYRICALIK”
TANINMIŞ OLMASI
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişiklikle, sigorta şirketlerine Anayasa’nın 10.maddesine aykırı olarak “ayrıcalık” tanınmış;
Sigorta şirketlerinin istekleri doğrultusunda düzenlenen ve Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan “sigorta genel şartlarına, hiçbir hukuk sisteminde olmayacak biçimde, yasaların üstünde bir güç tanınmıştır. Bu, hukukun temel ilkelerine ve hukuk sistemine aykırı olup, asla kabul edilemez. Şöyle ki:
1) Anayasa’nın “kanun önünde eşitlik” başlıklı 10.maddesi 1.fıkrasına göre “Herkes kanun önünde eşittir” ve 4.fıkrasına göre “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
2) Yapılan değişikliklerle, yasaların üstünde bir uygulama gücü tanınan “Sigorta Genel Şartları” sigorta şirketlerinin istekleri ve önerileri doğrultusunda, Hazine Müsteşarlığı tarafından her zaman ve her biçimde değiştirilip düzenlenerek yürürlüğe konulacak olmasına ve trafik kazalarından zarar görenler, ancak bu sigorta genel şartlarındaki koşullarla sınırlı olarak hak elde edebileceklerine göre, Hazine Müsteşarlığı’na tanınan bu üstün yetki, Anayasa’nın 10.maddesi 5.fıkrasına aykırıdır. Çünkü:
“Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Oysa, bir Devlet kurumu olan Hazine Müsteşarlığı, bugüne kadar yayınladığı genelgelerle ve en son (Anayasa’ya, temel yasalara, uluslararası insan hakları sözleşmelerine, sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırı olarak) düzenleyip 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe koyduğu “Trafik Sigortası Genel Şartları” ile trafik kazalarından zarar gören halkımızın yararlarını ve haklarını kısıtlayıp, hep sigorta şirketlerinin çıkarlarını gözeterek, Anayasa’nın 10.maddesi 5.fıkrasındaki “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne aykırı hareket etmiştir
3) Sigorta sektörünün yüzde doksandan fazlası “yabancı” sigorta şirketlerinin elinde olduğuna göre, yapılan yasa değişiklikleri ile sigorta şirketlerine tanınan bu “ayrıcalıklar” eski dildeki söylenişi ile “imtiyazlar”, geçmiş dönemin kapitülasyonlarını çağrıştırmakta değil midir?
V- YARGI YETKİSİNE VE BAĞIMSIZLIK İLKESİNE AYKIRILIK
1) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişiklikle, trafik kazalarından zarar görenlerin tazminat haklarının ve sigorta şirketleri tarafından ödenmesi gereken tazminat miktarlarının, Hazine Müsteşarlığı tarafından (sigorta şirketlerinin istekleri ve önerileri doğrultusunda) keyfi biçimde düzenlenip yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları ve eklerinde” yer alan esaslara göre hesaplanacağına; yasa değişikliğinden önce yürürlüğe konulmuş olan “Trafik Sigortası Genel Şartları” eklerinde açıklandığı üzere, tazminat hesap ilkelerinin (yaşam ve zarar sürelerinin, aktif ve pasif dönemlerin, tazminat hesabına esas kazançların ve parasal değerlerin, hesap formüllerinin vb.) Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceğine;
Başka bir anlatımla, trafik kazalarından zarar görenlere tazminat ödenip ödenmeyeceğinin ve tazminat miktarlarının, Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine, öğretide benimsenen görüşlere, Yargıtay’ın yerleşik ve ilke kararlarına ve Borçlar Kanunu hükümlerine göre değil de, Hazine Müsteşarlığı tarafından konulacak (keyfi) kurallara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeler yargının yetkisine tecavüz niteliğinde ve yargı bağımsızlığına aykırıdır.
2) Anayasa’nın 138.maddesi 1.fıkrasına göre “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Sigorta avukatları, Trafik Yasası’ndaki değişiklikleri ileri sürerek, mahkemeden, Hazine Müsteşarlığı’nın dilediği biçimde düzenleyip yayınladığı “Sigorta Genel Şartları”ndaki esaslara göre tazminat hesaplanmasını, bilirkişi olarak Hazine Müsteşarlığı’nın uygun gördüğü kişilerin görevlendirilmesini istedikleri takdirde, yargıç bağımsızlığına müdahale edilmiş olacaktır.
3) Gene Anayasa’nın 138.maddesi 2.fıkrasına göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde telkinde bulunamaz.”
Anayasa’nın yukardaki hükmüne göre, hakimler, Hazine Müsteşarlığı’nın hazırlayıp yürürlüğe koyduğu “sigorta genel şartlarına” uymak zorunda değillerdir. Eğer uyarlarsa, Borçlar Yasası’nın haksız fiillere ve sözleşmelere ilişkin hükümlerine, Hukuk Yargılama Yasası hükümlerine ve elbette Anayasa’nın yukardaki hükmüne aykırı hareket etmiş olacaklardır.
4) Tazminat hesap ilkeleri, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkeleri doğrultusunda, öğretiden görüşlerle, Yargıtay’ın yerleşik kararlarıyla ve gerektiğinde karşılaştırmalı hukuk yoluyla başka ülkelerin yüksek yargı kararlarından da yararlanılmak suretiyle belirlenmekte olup, yargıçlar bunlara uygun kararlar vermek zorundadırlar. Bu nedenle de, sigorta genel şartları onlar için uyulması zorunlu ve bağlayıcı değildir.
5) Hem, genel olarak haksız fiillerden kaynaklanan tazminat davalarında başka, trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında başka, her biri birbirinden farklı ilkeler ve hesaplama yöntemleri uygulanamaz. Öte yandan işleten ve sürücü hakkında ayrı, sigortacı hakkında ayrı hesaplama ilke ve formülleri söz konusu olamaz. Bütün bunlar Anayasa’nın 10.maddesinde belirtilen “eşitlik” ilkesine aykırı olur.
6) İnsan zararları ve yaşama hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgeleri ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış; bunlar iç hukuka geçmiş, yasa gücü kazanmıştır.
Anayasa’nın 90.maddesi 5.fıkrasına göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar Kanun hükmündedir.”
Yargıç, Hazine Müsteşarlığı’nın keyfince hazırlayıp yürürlüğe koyduğu Sigorta Genel Şartları’na değil, Anayasa’ya, temel yasalara ve yasa gücündeki uluslararası sözleşmelere uymak zorundadır.
VI- YASA’DAKİ DEĞİŞİKLİKLER, TRAFİK
KAZALARINDAN ZARAR GÖRENLER
YÖNÜNDEN BAĞLAYICI DEĞİLDİR.
KTK’nun 90-92-97-99.maddelerinde yapılan değişiklikle, tazminat isteme haklarının ve tazminatın miktarlarının, Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları”ında ve eklerinde yer alan esaslara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeler, aşağıda açıklanacağı üzere, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişiler yönünden bağlayıcı değildir. Şöyle ki:
1- Tazminat yükümlülüğünü kaldıran veya azaltan haller, zarar görenlere karşı ileri sürülemez.
a) Trafik Kanunu’nu, sigortacılar yararına değiştirme işine girişenler, her nasılsa Yasa’nın 95.maddesini gözden kaçırmışlar ya da değiştirmeyi unutmuşlardır. Yasa’nın 95.maddesine göre:
‘Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez."
Bu hükme göre, 90.maddenin yollamada bulunduğu Sigorta Genel Şartları ve ekleri, trafik kazalarından zarar görenlere uygulanamaz. Çünkü, genel şartlarda tazminat miktarlarını azaltıcı ve sınırlayıcı hükümler bulunmaktadır. Bu ise, yukarda açıklanan 95.maddenin açık hükmüne aykırıdır.
Örneğin, Trafik Sigortası Genel Şartlarına “Hesaplamalarda ölen veya sakat kalan kişinin vergilendirilmiş geliri dikkate alınır. Vergilendirilmiş gelir tutarı için herhangi bir belge sunulamaması durumunda hesaplama, asgari ücret kullanılarak yapılır” koşulu konularak, trafik kazalarından zarar gören kişilerin tazminat hakları sınırlanmış ve kısıtlanmıştır. Bu ise, yukarda 95.madde hükmünde belirtildiği gibi “tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller”den olup, trafik kazalarından zarar görenlere uygulanamaz.
b) Sigorta Genel Şartlarında tazminat hesabına esas kazançların tespitinde vergi kayıtlarının (vergilendirilmiş kazançların) esas alınacağına ilişkin koşul, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına aykırıdır. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre:
- Ücret bordroları koşulsuz imzalanmış olsa dahi, gerçek kazancı yansıtmıyorsa, geçerli olmayıp, işçinin işyerinde yaptığı işin özelliğine, kıdemine ve ustalık derecesine göre gerçek kazancı araştırılıp tazminat hesabı ona göre yapılacaktır. Tüm resmi belgelerde, yazılı sözleşmelerde, sigorta hesap cetvellerinde, vizite kağıtlarında, müfettiş raporlarında yer alan ücretler, eğer gerçeği yansıtmıyorsa, aksinin kanıtlanması durumunda geçersiz sayılacaktır.
- Tüccar, sanayici, serbest meslek sahibi gibi kişilerin vergi bildirimlerini düşük göstermeleri durumunda da, gerçek kazançlar araştırılacaktır. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, vergi kamu düzeniyle ilgili olup, kişinin gelirini düşük göstermesi ve gerçeğe aykırı bildirimde bulunması vergi mevzuatını ilgilendirir; tazminat hesaplarına esas alınamaz.
2) Öte yandan uyulması istenilen Sigorta Genel Şartları, 6098 sayılı TBK'nun 20-25 maddelerinde yer alan "genel işlem şartı" niteliğinde tek yanlı düzenlenmiş basılı tip sözleşmelerdendir. 6098 sayılı TBK'nun 20.maddesi 1.fıkrasına göre:
"Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz."
20.maddenin 4.fıkrasına göre:
"Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır."
3) Bu tespitleri yaptıktan sonra, öğretide neler denildiğine bakalım:
"Sigorta Genel Şartlarının, yasaların emredici hükümlerine aykırı olup olmadığı her zaman yargı makamlarınca incelenebilir. Yasaların emredici hükümlerine aykırı görülürse, genel şartlara göre değil, yasanın emredici hükümlerine göre karar verilir." (Prof.Dr.Haydar Arseven, Sigorta Hukuku, 1991, Beta Yayını, sf.32-33)
"Bakanlıkça onanmış olsa dahi, Genel Şartlar emredici hükümlere aykırı olarak düzenlenmişse geçersizdir." (Işıl Ulaş, Uygulamalı Sigorta Hukuku, Turhan Kitabevi 2.baskı, 1998)
Sonuç olarak, Sigorta Genel Şartları, 6098 sayılı TBK'nun 20-25. maddelerine göre "genel işlem şartı" niteliğinde bir sözleşme türü olmakla, sözleşmenin taraflarını (sigortacı ile sigorta ettireni) bağlarsa da, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişileri bağlamaz. O halde Genel Şartlar ve ekindeki kuralların yasalara aykırı bölümleri üçüncü kişileri bağlamaz ve onlar yönünden geçerli değildir.
VII- YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERLE, 6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU’NUN 55.MADDESİ DEVRE DIŞI BIRAKILMAK İSTENMİŞTİR.
1) 6098 sayılı TBK'nun 55.maddesine göre "Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır.
Sorumluluk Hukuku ilkeleri, öğretideki görüşlere, evrensel kural ve kuramlara, yerli ve yabancı yargısal inançlara göre belirlenir. Yasa'nın destek tazminatına ilişkin 53.maddesi ile bedensel zararlara ilişkin 54.maddesinin uygulanmasında bu ilkeler gözetilir.
İşte, Trafik Yasası’nın değiştirilen 90-92-97-99.maddeleriyle Sigorta Genel Şartlarına yasaların üstünde bir güç tanınarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun, İnsan Hakları Sözleşmeleri uyarınca düzenlenen 55.maddesi devre dışı bırakılmak istenmiştir.
2) Yapılan değişiklikler, en temel haklardan olan “yaşama hakkına” aykırı ve bir “insan hakları” sorunudur. 6098 sayılı TBK.’nun 55.maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere:
a) İnsan Zararları” olarak da kavramlaştırılabilecek olan bu zararların hesabında Borçlar Kanunu, özellikle yeni 49-55 madde hükümleri, diğer özel yasalar ve sorumluluk hukuku ilkeleri gözetilecektir.
b) Tazminatın önleyici işlevi, insan hakkı karakteri (gözetilerek) zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemlerden kaçınılmalıdır.
c) Tazminat, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 Nolu ek-protokolün 1 inci maddesi kapsamında özel koruma görmektedir (Any.m.90). Yasaya ve hesaplama ilkelerine uygun olarak belirlenen ve denkleştirilen tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın ve nesafet hukukunun mahiyeti ile bağdaşmaz.
d) Hâkim tazminat hesabında temel alınan varsayımları, yöntemleri ve hesap işlemini denetleyebilir. Ayrıca tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporu, diğer davalarda olduğu gibi sorumluluk davalarında da hâkimi bağlamaz.
Yukardaki ilkeler ile Genel Şartlar ekindeki hesaplama kurallarını karşılaştırırsak, yeni düzenlemenin Türk Borçlar Kanunu hükümlerine aykırılığını açıkça görebiliriz.
VIII- SORUMLULUK HUKUKU İLKELERİNE
AYKIRILIK
1- Her sorumluluk türüne göre ayrı bir hesaplama yöntemi uygulanamaz.
İnsana verilen zararlar bir bütündür. Trafik kazaları için ayrı, iş kazaları için ayrı, başka sorumluluk türleri için ayrı hesaplama yöntemleri olamaz. Genel Şartlar aracılığıyla sigorta şirketlerinin dayattıkları hesaplama yöntemleri tüm sorumluluk türlerine uygulanamaz Ortak bir yöntemde birleşmek ve kurumlar arası uyum sağlamak zorundayız.
2- Sorumluluk Hukukunun evrensel ilkelerine uyulmalıdır.
a) Hukuk, yalnız yasalarla, tüzük, yönetmelik gibi yasal düzenlemelerle sınırlı değildir. Hukukun evrensel ilkeleri, öğretide oluşan ve genel kabul gören kuramları ve kuralları, yargısal inançları vardır. Hukuk, tarihsel, toplumsal, kültürel, geleneksel kuralların tümevarım yoluyla değerlendirilmesi sonucu oluşan kuramlar, kurallar ve ilkeler bütünüdür. Hukuk bütün bu yollardan geçerek adalete ulaşmaya çalışır. Adalet bir anlamda toplumun vicdanıdır.
Yukardaki tanımların dışına çıkıldığında, yasa koyucunun çıkardığı yasalar ve ülkeyi yönetenlerin uygulamaları, buyrukları, dayatmaları hukuka aykırı olur.
Somut olaya baktığımızda, 2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 6704 sayılı Torba Yasa ile değiştirilen 90-92-97.99.maddeleriyle, Anayasa’nın ve yasaların üstünde bir güç haline getirilmek istenen Sigorta Genel Şartlarını yürürlüğe koyan devlet kurumu (Hazine Müsteşarlığı), yasalara ve hukuka aykırı hareket etmiş olur.
b) Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine göre, haksız ve hukuka aykırı eylemlerde zarar olay tarihinde doğar, gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz, kişiler ve kurumlar yasalar karşısında eşittirler. Kişi ve kurumları koruyup kollayıcı ayrıcalıklar tanınamaz. Yaşama hakkı ve sağlıklı yaşama hakkı hukukça korunması gereken en yüce haklardır; bu hakları kısıtlayıcı ve zarar verenleri ödüllendirici düzenlemeler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmelerine ve Anayasalara aykırıdır. Tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın mahiyeti ile bağdaşmaz. Zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemler, Sorumluluk Hukuku ilkelerine aykırıdır.
3) 2918 sayılı KTK’nun değişen maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmezse ve mahkemelerce de uygulanırsa, ölüm ve bedensel zararlar, yalnızca trafik kazalarından kaynaklanmadığına göre, iş kazaları başta olmak üzere tüm haksız fiillerden kaynaklanan insan zararları ile trafik kazalarından kaynaklanan insan zararlarının tazminat olarak değerlendirilmesi birbirinden farklı olacak; çeşitli konularda ve biçimlerde haksız fiillerden zarar görenler arasında eşit olmayan bir durum yaratılacaktır.
4) Bu arada, 6100 sayılı HMK’nun 107.maddesi de işlevsiz kalacaktır. Bu madde, özellikle ölüm ve bedensel zararlarda başlangıçta yoğun bir belirsizlik olduğu için, Alman ve İsviçre Hukuklarındaki uygulamalardan örnek alınarak ülkemizde yasalaştırılmış olup, bu da “insan hakları” ve “yaşama hakkı” konularında adalete ulaşımı sağlayan çok önemli bir düzenlemedir. Eğer Trafik Yasası’nın değiştirilen hükümleri mahkemelerce benimsenip uygulanırsa, 107.maddenin bir anlamı ve işlevi kalmayacaktır.
5) Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat hesaplarında önemli olan formüller değil, “hukuksal gerekçeler”dir. Bu gerekçeler, ikibin yılın ötesinden akıp gelen evrensel kurallarla bütünleşmiş; yüzyıllar boyunca tartışılıp belli kurallar ve kuramlar oluşmuştur. Bunlara, zaman içinde değişen yaşam koşullarına göre yeni kural ve kuramlar eklenmiş; hukuk sistemleri birbirine benzeyen ülkelerin hukukçularının karşılıklı görüş paylaşımları, yüksek mahkemelerin benzer kararlarından karşılaştırmalı olarak yararlanılması suretiyle, insanın değeri kavramına yakışır gerekçeler oluşturulmuştur.
Ancak ne var ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddeleriyle hukukun temel ilkeleri, yerleşik ilke, kural ve kuramlar, yargısal inançlar, bugüne kadar kitaplarda yer alan ortak bilgiler yerle bir edilecek; hukuksal gerekçelerin yerini Hazine Müsteşarlığı’nın buyrukları alacaktır. Hazine Müsteşarlığı’nın 2010/4 sayılı Genelgesinde dayattığı gibi, tazminat hesaplarının (taraf konumundaki ve hukuk bilgisi olmayan) aktüerler tarafından yapılmasının istenmesi, konunun bir başka olumsuz yönüdür. Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat haklarının “hukuksal gerekçelerini” belirlemek uzman hukukçuların ve özellikle hakimlerin işidir. Bu, sigortacılara ve aktüerlere bırakılamayacak kadar “yaşamsal” bir konudur. Hem insan zararları, trafik kazalarıyla sınırlı olmadığına göre, sigorta aktüerleri iş kazalarında bilirkişilik yapabilirler mi?
IX- TRAFİK, ULUSLARARASI HUKUK SORUNU OLUP, YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER, BU
KURALA AYKIRIDIR
Trafikteki ve buna ilişkin yasalardaki düzenlemeler ulusal ve yerel bağlamda ele alınamaz. Ulaşım uluslararasıdır. Bu nedenle Karşılaştırmalı Hukuk göz önünde tutulmak ve başka ülkelerle uyumlu düzenlemeler yapmak zorunludur. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 1975 tarihli İsviçre Karayolları Trafik Kanunu’ndan alınmıştır. Yeri geldikçe ihtiyaca uygun değişiklikler yapılmış; bu arada gene sigorta şirketlerinin etkisiyle tedavi giderlerine ilişkin 98.maddesinde (TBK’nun 55.maddesi ile yerleşik içtihada aykırı) olumsuz ve yanlış değişiklikler yapılmıştır.
İşte, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 maddeleriyle değiştirilen KTK’nun 90-92-97-99. maddeleri de, Karşılaştırmalı Hukuk ilkelerine ve Uluslararası Hukuka aykırı, özellikle Avrupa ülkeleriyle uyum yönünden sorunlar yaratacak niteliktedir.
X- KARAYOLU TAŞIMA KANUNU’NDAKİ
DEĞİŞİKLİKLER HAKKINDA
6704 sayılı Yasa’nın 3-6.maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97.99.maddeleri değiştirilirken, bununla bağlantılı olarak, adeta gözden kaçırılırcasına, (tasarıda olduğu gibi) 3-6.maddelerin ardına konulmayıp, Torba Yasa’nın daha ilerdeki 17.maddesiyle 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun sigorta sorumluluğuna ilişkin maddelerinin tamamı yürürlükten kaldırılmış; böylece taşımada yolcuları koruyan “Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası” da yok edilmiştir.
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’ndaki değişiklikler şöyledir:
1) Yasa’nın 3.maddesindeki “sorumluluk” tanımı: “Bu Kanunun 18 inci maddesiyle ihdas edilen zorunlu karayolu taşımacılık mali sorumluluk sigortası” biçiminde iken, 18.madde yürürlükten kaldırıldığı için, sigorta tanımı, 2918 sayılı KTK’nundaki Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası” biçimini almıştır.
Bu hiç doğru olmamıştır. Çünkü:
a) Kaldırılan “Zorunlu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası” taşımacının “yolculara karşı” sorumluluğuna ilişkindir. Bu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yolcu taşımaya ilişkin 914. maddesinin (önceki TTK.806.maddesinin) ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 6-7.maddelerinin gerektirdiği sigorta türüdür. Çünkü anılan maddelere göre, “taşımacı, taşıdığı yolcuları sağ ve sağlıklı olarak, güvenli bir biçimde gideceği yere ulaştırmakla yükümlü olup, “yolcunun taşıta bindiği yerden başlayarak gideceği yerde ineceği yere kadar araç içinde veya dışında, duraklarda ve mola yerlerinde (yalnız trafik kazalarından değil) başına gelebilecek her türlü zararlandırıcı olaylardan taşımacı sorumludur.
b) Taşımacının, aynı zamanda motorlu araç işleten olarak KTK’nun 91.maddesi uyarınca yaptırdığı “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası-Trafik Sigortası” üçüncü kişiler içindir. Oysa “yolcular” üçüncü kişi değildir ve taşımacı ile aralarında “taşıma sözleşmesi” ilişkisi vardır. Taşıma Sigortası kaldırılmakla, yolcular ile üçüncü kişiler arasındaki fark ortadan kaldırılmış olup, yolcular güvencesiz bırakılmıştır. Değiştirilen maddeler “Zorunlu Koltuk Sigortasını” da kapsıyorsa, o dahi kaldırılacaksa, bu değişikliklere önayak olanların bir vicdan hesabı yapmaları gerekecektir.
2) 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 17 nci, 18 inci, 18 inci, 19 uncu, 20 nci, 21 inci, 22 nci, 23 üncü, 24 üncü ve 25 inci maddeleri ile 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (i) bentleri taşımacının sorumlulukları ve sigortalarla ilgilidir.
Kaldırılan maddelerle ne gibi hatalar yapıldığını göstermek için, bir özet verelim:
a) Yasa’nın “sorumluluk” başlıklı 17.maddesinde:
“Şehirlerarası ve uluslararası yolcu taşımacıları; duraklamalar dahil olmak üzere yolcunun kalkış noktasından, varış noktasına kadar geçecek süre içinde meydana gelecek bir kaza nedeniyle yolcunun ölümü, yaralanması ya da eşyasının zarara uğramasından dolayı sorumludur” denilmekteydi.
Bu madde, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 806.maddesi 1. fıkrasının (yeni 6102 sayılı TTK. 914/1.maddesinin) zorunlu bir tekrarı niteliğinde idi. Kaldırılması doğru olmamıştır.
b) Yasa’nın yürürlükten kaldırılan 18.maddesi, “Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası”na ilişkin idi ve böylece yolcular bir güvenceden yoksun kaldılar.
c) Yasa’nın kaldırılan 19.maddesinin önemli bir işlevi vardı. Yolcunun ölümü veya bedensel zarara uğraması durumunda, zararın (tazminat) miktarının Taşıma Sigortası limitini aşması durumunda, yolcu, ikinci sıradaki Trafik Sigortasına başvurabiliyordu. İşte bunun için diyoruz ki, Taşıma Sigortası kaldırılmakla, taşımacıdan tazminat isteme hakkı, yalnızca trafik kazası ile sınırlı olmayıp, yolculuk sırasında uğradığı her türlü zararları da isteme hakkı olan “yolcu” güvencesiz bırakılmıştır.
d) Yasa’nın kaldırılan 20.maddesinde “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller hak sahiplerine karşı ileri sürülemez” deniliyordu. Bu da yolcunun “güvencesiz” bırakılması sonucunu doğuracak bir durumdur.
e) Kaldırılan 21-25 maddeler doğrudan Taşıma Sigortasıyla ilgili olup, bu sigorta türü için yukarda söylediklerimiz, kaldırılan bu maddeler için de geçerlidir.
XI- TRAFİK KAZALARINI AZALTMA YÖNÜNDE ÇÖZÜM ARAMAK YERİNE, TAZMİNAT
HAKLARININ KISITLANMASI DOĞRU
OLMAMIŞTIR
1- Trafik kazaları
a) Ülkemizde akılalmaz biçimde trafik kazaları olmaktadır. Sürücü kusurları son on yılın rakamlarına göre yüzde 90-95 civarındadır. Ölümlü ve yaralanmalı kazaların neredeyse tamamına yakınında "bilinçli taksir" (TCK.m.22/3) söz konusudur. Daha kötüsü, kimi olaylarda sürücünün kusurlu eylemi olası kast" (m.21/2)olarak da nitelenebilmektedir. Tehlikeli araç kullanma (özellikle alkollü araç kullanma) suçları çok yaygındır; büyük bölümü ölüm ve yaralanma ile sonuçlanmaktadır. (TCK. m.179/2-3, m.85-89)
Kazaların oluş biçimlerine baktığımızda, sürücülerin dikkatsizlik ve tedbirsizliğin çok ötesinde, son derece sorumsuz, düşüncesiz, aldırışsız, adeta dengesiz bir ruh hali içinde akılalmaz kazalar yaptıkları görülmektedir. Öyle ki, trafik kazalarını haberleştiren gazetelerin “katliam gibi kaza” veya “korkunç kaza” ya da “trafik canavarı yine can aldı” türünden başlık atmalarını haklı çıkaracak sürücü hataları yapılmakta; daha doğrusu neredeyse “kast” derecesinde “trafik suçu” işlenmektedir.
Kaza nedenlerine şöyle bir gözden geçirdiğimizde, aşırı hızlı araç kullanma, viraja ve kavşağa hız kesmeden girme sonucu direksiyon kontrolunu kaybedip bariyerlere çarpma, takla atıp uçuruma yuvarlanma; kırmızı ışıkta geçerek yayaları ezme veya kırmızı ışıkta duran araçlara hızla gelip arkadan çarpma, kent içinde hız yaparken kontrolu kaybedip kaldırıma çıkarak yayaları çarpma; hatalı sollama sonucu şerit tecavüzünde bulunup karşı yönden gelen araçla çarpışma; fazla miktarda alkol aldıktan sonra güvenli sürüş yeteneğini yitirip tek yanlı veya çok yanlı kazalar yapma; yolcu taşıdığının ve insan yaşamının kutsallığının ayırdına varamayıp kaza yaparak ölümlere ve beden gücü kayıplarına neden olma vb.
Bütün bu akılalmaz “katliam gibi korkunç kazalar”, en son teknolojiden yararlanıp, bunların bir tekini dahi yaratamamış, bu araç ve aygıtların nasıl işlediğini dahi doğru dürüst bilmeyen; son otuz yılda kimlik, kişilik ve kültür yozlaşması içinde sorumluluk duygusu körelmiş, insan yaşamının değerini kavramaktan yoksun ülkemiz insanlarının “sürücü” olduklarında nasıl “canavarlaştıklarının” somut örnekleridir.
2- Trafik kazalarını azaltmak mümkündür
Uzun yıllardan beri trafik kazalarıyla ve tazminat davalarıyla ilgili konularda araştırmalar yaptığımız, yazılar ve kitaplar yazdığımız için kesin biliyoruz ki, trafik kazalarının en aza indirilmesi hiç de zor değildir. Bunun için Devletin ve ilgili tüm kuruluşların bir araya gelip harekete geçmeleri yeterlidir.
Kazaları önleme yönünde alınacak önlemlerin ve uygulanacak yöntemlerin ne olduğu ayrı bir yazı konusudur. Şimdilik şu önerileri açıklayalım:
a) En etkili yöntem eğitimdir. Sürücüler yılda hiç olmazsa bir kez ve sadece bir günlük eğitime tabi tutulmalıdır. Böyle bir eğitimde trafik uzmanı, psikolog ve hukukçudan oluşan eğitimciler görev almalı; dehşet verici ve kan dondurucu diye nitelenebilecek kaza örnekleri ekrana yansıtılmalı, bunlardan ders alınması sağlanmalıdır.
b) Sürücü belgelerinin iptali veya süreli geri alınma koşulları ağırlaştırılmalıdır. Birkaç kez ölümlü ve yaralanmalı kaza yapanların, kast derecesinde ağır kusurlu kabul edilenlerin, sürekli alkollü araç kullananların sürücü belgeleri iptal edilmeli; ölüm ve yaralanmalı kazalarda ağır kusur ve bilinçli taksir söz konusu ise mahkumiyetin yanı sıra çok yüksek miktarda para cezaları verilmeli, sürü belgeleri en az beş yıl süre ile geri alınmalıdır.
c) Uzun yıllar araç kullanıp hiç kaza yapmayan ve özellikle yolcu taşıyan sürücüler İçişleri Bakanlığı’nın veya Ulaştırma Bakanlığı’nın ilgili birimlerince izlenmeli ve ödüllendirilmelidir. Ayrıca sivil toplum kuruluşları da bu ödüllendirme işini üstlenmelidirler.
d) Sigorta şirketleri, uzun yıllar sigortalısı olup, hiç kaza yapmayan araç sahiplerine, araş işletenlere ve taşımacılara yüksek miktarda prim indirimi yapmalıdırlar.
e) Trafikte tehlikeli araç kullananlar, birkaç kez cezalandırılmalarına karşın, bu davranışlarını sürdürüyorlarsa, psikolojik tedavi görmek zorunda bırakılmalı; bu sürede ehliyetleri geri alınmalı; alacakları raporlara göre yeniden araç kullanmalarına izin verilmelidir.
SONUÇ
1- Bu bir insan hakları sorunudur
Trafik kazalarını azaltma yönünde girişimlerde bulunmak yerine, insan haklarına ve kutsal yaşama hakkına aykırı bir biçimde yasalarda değişiklik yapılarak tazminat haklarının kısıtlanmak istenmesi hiç doğru olmamıştır. Bu bir “insan hakları” sorunudur. Bu bir hukuk ve vicdan sorunudur. Emperyalist baskıların ayırdına varamayıp, halkımızın tazminat haklarını törpüleme yönünde yasalarda değişiklik yapanlar vicdanlarını yoklamalıdırlar.
2- Değişen yasaların bir an önce iptali istenmelidir
Yukarda ilgili bölümlerde açıkladığımız gibi, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 ve 17. maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek ve kaldırılarak Anayasa’nın 10-13-19-36-90-138.maddelerine, İnsan Hakları Sözleşmelerine, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkelerine, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun sorumluluklara ilişkin hükümlerine, özellikle 20-53-54-55 maddelerine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 914. ve 1451.maddesine aykırı düzenlemeler yapılmış bulunmakla,
Trafik kazalarında ölen veya yaralanan yurttaşlarımızın mağdur edilmelerini, haksızlığa uğratılmalarını önlemek, en yüce hak olan yaşama hakkını güvenceye almak; sigorta şirketlerine hukuka aykırı olarak tanınan ayrıcalıkları (imtiyazları) ortadan kaldırmak ve bir anlamda ülkemizin bağımsızlığını ve onurunu kurtarmak için, tüm vicdan sahibi yargıçlarımızın önlerine gelen davalarda, hemen Anayasa Mahkemesinde iptal davaları açmalarını istiyoruz, bekliyoruz.
(Bilgi: Trafik Kanunu'nda 6704 sayılı Torba Yasa ile yapılan değişiklikler için Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açılmış olup, sonucu beklenmektedir.)
[1] Andreas B.Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, I.cilt, 1963, sf. 115
[2] Öğretideki görüşler de, sigorta genel şartlarının, yasaların emredici hükümlerine aykırı olamayacağı yönündedir. İki örnek: 1)Sigorta Genel Şartlarının, yasanın emredici hükümlerine aykırı olup olmadığı her zaman yargı makamlarınca incelenebilir. Yasanın emredici hükümlerine aykırı görülürse, genel şartlara göre değil, yasanın emredici hükümlerine göre karar verilir. (Prof.Dr.Haydar Arseven, Sigorta Hukuku, 1991, Beta Yayını, sf.32-33) - 2)Bakanlıkça onanmış olsa dahi, Genel Şartlar emredici hükümlere aykırı olarak düzenlenmişse geçersizdir." (Işıl Ulaş, Uygulamalı Sigorta Hukuku, Turhan Kitabevi 2.baskı, 1998)
[3] Vergi kayıtlarının gerçek kazançları yansıtmayacağına ilişkin Yargıtay kararları:
Vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir, kazanç kaybının hesabında dikkate alınmaz. (11.HD.27.06.1986, 3111-3213) - Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defterler ve vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. (HGK.21.03.1990, E.1990/ 4-67 K.1990/197) - Davacıların vergi beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. (4.HD.29.05.1989, 662-489 - Mahkemece zararın hesaplanmasında gözönünde tutulacak kazanç, vergi kayıtlarıyla bağlı kalmaksızın, tanık ifadeleri de gözönünde tutularak tayın ve tespit edilmelidir. (19.HD.09.03.1995, 94/7459-95/2055) ve benzer kararlar.
[4] Ücret bordroları koşulsuz imzalanmış olsa dahi, gerçek kazançları yansıtmıyorsa, tazminat hesabına esas alınamayacağına ve gerçek kazançların araştırılacağına ilişkin Yargıtay kararları:
Ücret bordrolarının önkoşulsuz imzalanmış olması, bordrolardaki ücretin gerçek ödenen ücret olduğunu kabul etmek için yeterli değildir. İşçinin yaptığı işin niteliğini, hizmet süresini, iş deneyimini ve işyerinin özelliklerini göz önünde tutan bir incelemeyle gerçek ücretinin saptanması gerekir. (9.HD.14.03.1988, 873-2968) - İşçi ücretlerinin bordrolarda gösterilen ücretler olmadığı ve daha yüksek miktarlar olarak ödendiği saptanmışsa, işçilik alacaklarının gerçek ücret üzerinden hesaplanıp ödettirilmesine karar verilmesi gerekir.
(HGK.25.12.1987, 9-523 E. 1106 K.) - İmzalı bordrolar gerçeği yansıtmıyorsa, meslek kuruluşundan gerçek ücret araştırılmalıdır. (9.HD.27.10.2004, 8503-24277) ve çok sayıda başka kararlar.