Menu

Arama Yapın

HMGS PANELİMİZİN DEMOSUNU İNCELEMEK İÇİN TIKLA

Menu


ÜRETİCİNİN (İMALÂTÇININ) SORUMLULUĞU

30 Ekim 2024

Bu makale 77 kez okundu.

Yazar Çelik Ahmet ÇELIK
Makaleyi PDF olarak İndir

  I-  KONUYA GENEL BAKIŞ 

       Üretimcinin (imalatçının) sorumluluğu konusunda bugüne kadar hep yasal boşluktan söz edilmiş; başka ülkelerde yargıç hukuku ve yasal düzenlemelerle bu boşluk doldurulurken, ülkemizde bilim çevreleri ve yargı konuya ilgisiz kalmış; dahası üretimcinin (imalatçının), gerek kendi satış örgütüyle ve gerekse ara satıcılarla (toptancılar ve perakendeciler kanalıyla) alıcılarla (tüketiciler ve kullanıcılarla) kurduğu “güven” olgusuna dayalı bir tür “sözleşmesel” ilişki gözardı edilip, imalatçının sorumluluğu haksız eylem olarak nitelenmiş; böylece alıcılar (tüketici-kullanıcılar) bir yıllık çok kısa zamanaşımıyla sınırlı olarak hak aramak zorunda bırakılmışlar; daha doğrusu hak kaybettirilmişlerdir.

       Oysa, üretimci (imalatçı) haksız eylemi işleyen değil, mal üretendir. Malı satmak için üretir. Doğrudan veya dolaylı olarak alıcılarla (tüketici veya kullanıcılarla) ilişki kurar. Bu ilişkide imalatçı, pazarlamacı, dağıtıcı, toptancı, perakendeci bir zincirin halkalarıdır. Ortaklaşa ve zincirleme bir örgütlenme düzeni içinde alıcıya (tüketiciye, kullanıcıya) ulaşırlar. Ulaşma biçimi nasıl olursa olsun, bu yoldan “yapımcı” ile “alıcı” arasında bir “satım” ilişkisi oluşur. Bu ilişkilerin haksız eylemle bir ilgisi olmadığı açıktır. Ancak ne var ki Yargıtay tüm kararlarında imalatçının sorumluluğunu bir “haksız eylem” olarak nitelemiş; bu sorumluluğu objektifleştirmesinin ve yüksek özen koşulu ile güçlendirmesinin bir yararı olmamış; bilerek veya bilmeyerek üretilen bozuk malların cana ve mala verdiği zararlardan imalatçı, bir yıllık haksız fiil zamanaşımını ileri sürerek, sıyrılıp çıkmıştır.

       İşte, ayıplı maldan zarar gören tüketicinin hak arayışını zorlaştıran, onu ekonomik yönden zayıf satıcı ile başbaşa bırakan bu duruma, bugün yürürlükten kaldırılmış olan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un, 21.02.2007 gün 5582 sayılı yasanın 22.maddesi ile değiştirilen 4.maddesi 3.fıkrasında “imalatçı-üretici,satıcı,bayi,acente ve kredi veren”ayıplı maldan dolayı tüketiciye verilen zararlardan ortaklaşa ve zincirleme tam sorumludurlar” denilerek, (Avrupa Birliği Yönergelerine koşut) bir çözüm bulunmuş; böylece “sözleşmesel ilişki” çerçevesinde üreticiye geniş ve sağlam bir hak arama olanağı sağlanmış iken, nedense bu hükmün tamamı 6502 sayılı yeni Tüketici Yasası’nda yer almamış; yalnızca Yasa’nın 11.maddesindeki tüketicinin seçimlik haklarından “ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi” konularında, üretici ve ithalatçı, satıcı, bayi, acente ve kredi verenlerle birlikte “ortaklaşa sorumluluğu”  tutulmuştur.

       Oysa, önceki 4077 sayılı Yasa’nın 5582 sayılı Yasa ile değiştirilen 4.maddesi 3. fıkrasındaki “imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente ve kredi veren ayıplı maldan ve tüketiciye verilen zararlardan ortaklaşa ve zincirleme tam sorumludurlar” hükmü, önceki Borçlar Yasası 50.maddesi ile (yeni Türk Borçlar Kanunu 61.maddesi ile) uyum sağlıyordu. Çünkü, 4077 sayılı Yasa’nın değişik 4.maddesi 3.fıkrası son cümlesinde ayrıca  “Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz” deniliyordu.

       4077 sayılı Yasanın çeşitli maddelerinde de bu ortaklaşa ve zincirleme tam sorumluluk yinelendiği gibi, garanti belgesi, satış sonrası hizmetleri, kampanyalı satışlar, mesafeli satışlar, tüketici kredileri, kredi kartları gibi düzenlemelerle “yapımcı” ile “tüketici” arasındaki “sözleşmesel” ilişkinin varlığı pekiştirilmiş idi. Daha da önemlisi, Yasanın 3. maddesinde “imalatçı-üretici” tanımı yapılırken “mal üzerine kendi ayırt edici işaretini, ticari markasını ve ünvanını koyarak satışa sunan” denilerek tüketici ile imalatçı arasındaki doğrudan ilişki yasallaştırılmıştı.

       Bütün bu düzenlemelerin sonucu, tüketicinin ayıplı mal veya ayıplı hizmetlerden dolayı  açacağı davalarda, sözleşme ilişkisi çerçevesinde, ayrım gözetilmeksizin  “imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente ve kredi veren” hakkında aynı zamanaşımı süreleri uygulanacaktı.

 

       Yukarda belirttiğimiz gibi, önceki 4077 sayılı Yasa’nın 5582 sayılı yasayla değişik 4.maddesi 3.fıkrasındaki  “imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente ve kredi veren” ayıplı maldan “ortaklaşa ve zincirleme tam sorumludurlar” hükmü, yeni 6502 sayılı Tüketici Yasası’da yer almayıp, yalnızca Yasa’nın 11.maddesi 2.fıkrası ile sınırlı olarak tüketicinin seçimlik haklarından “ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi isteği” konusunda  imalatçı ve ithalatçının, satıcı ile birlikte “ortaklaşa sorumluluğu” kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra, 6502 sayılı Yasa’nın bazı maddelerinde “ortaklaşa sorumluluk” hükümlerine yer verilmiş ise de, bunların yeterli olmadığı görüşündeyiz. Örneğin, bağlı kredilerle ilgili 35.maddede satıcı ve konut finansmanı kuruluşu;  garanti belgesine ilişkin 56.maddenin 3.fıkrasında satıcı, üretici ve ithalatçı; satış sonrası hizmetlere ilişkin 58.maddenin 6.fıkrasında garanti süresi boyunca satıcı, üretici ve yeni ithalatçı  “ortaklaşa sorumlu” tutulmuşlardır.

       Sonuç olarak, bize göre, yeni 6502 sayılı Tüketici  Yasası’nda “imalatçı-üretici ve ithalatçı” nın “sözleşmesel” sorumluluğunun tam olarak yer almaması, önemli bir eksiklik olarak görülmeli; bu eksiklik, 2007 yılında 4077 sayılı önceki yasanın 5582 sayılı yasayla değiştirilen 4.maddesi 3.fıkrası aynen alınarak giderilmelidir.

  II-     KAVRAMLAR VE TANIMLAR

  1-      Kavram

       İmal, imalat, imalatçı sözleri arapça olup, anlamı “ham maddeyi işleyerek mal üretmek”tir. Dilimizde buna “yapımcı, üretici” gibi karşılıklar bulunmuş ise de, “yapımcı” sözü sinemacılıkta ve benzeri görsel alanlarda “prodüksiyon, prodüktör” karşılığı olarak kullanılmakta olduğu;  “üretici” sözü ise, yalnız teknoloji ve sanayi ağırlıklı (fabrication) seri mal üretenleri değil, tarım ürünleri yetiştiren çifçileri de kapsadığı için, “imalatçı” karşılığı olarak “üretimci” denilmesini uygun buluyor ve öneriyoruz. [1]

       Bu niteleme çerçevesinde, Tüketici Yasası’na bağlı kalmaksızın, üretimci (imalatçı) konusunu işleyeceğiz. Ama yeri geldikçe Tüketici Yasası hükümlerine de değineceğiz.

       2-      Üretimci (imalatçı)  

       Ham maddeyi işleyerek “mal” olarak satışa sunulacak duruma getiren imalathane (fabrika, atölye) sahibidir. Ağırlıklı olarak sanayi ürünlerini seri halinde üreten, belli bir marka altında ve ambalaj içinde dağıtıcılar, pazarlayıcılar, toptan ve perakende satıcılar veya yetkili satış örgütleri aracılığı ile tüketiciye ulaştıran gerçek ve tüzel kişilere “imalatçı” denilmektedir.

       3-      Üretici           

       Daha çok tarım ve hayvan ürünlerini yetiştiren çiftçilere ve hayvancılıkla  uğraşan kişilere bu ad verilmektedir. Üretimci-imalatçı da “üreten” ise de, dilimize yerleşen anlamlarıyla sanayi ürünleri ile tarım ürünleri ve doğal ürünler arasında böyle bir ayrım yapılmaktadır. Üretici (çiftçi ve hayvan yetiştirici), genellikle ürünlerini doğrudan tüketiciye ulaştırmamakta, aracılar ve toptancılar ya da ürün işleyiciler tarafından satın alınıp pazarlanmaktadır.

       Tarım ve hayvan ürünleri ya işlenmemiş olarak doğrudan tüketiciye satılmakta, ya da fabrika ve imalathanelerde işlenerek bir tür “sanayi ürünü”ne dönüştürülmektedir. Örneğin, konserveler, reçeller, pastörize veya sterilize ya da konsantre süt, yoğurt, tereyağ, peynir, meyva suları, pastırma, sucuk, salam, sosis türünden hayvan ürünleri işlenmiş, paketlenmiş, markalanmış (ham maddeden ürüne dönüştürülmüş) bir tür sanayi malları konumundadır.

 

 

       4-      Yasalardaki tanımlar

        a) Önceki 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı yasa ile değişik 3.maddesindeki tanıma göre, “Üretici: Tüketiciye sunulmuş olan mal ve hizmetleri ya da bu mal veya hizmetlerin ham maddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine kendi ayırt edici işaretlerini, ticari markasını veya ünvanını koyarak satışa sunan”dır.

     b)      Yeni 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3.maddesindeki tanıma göre,  “Üretici: Tüketiciye sunulmuş olan mal ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine markasını, unvanını veya herhangi bir ayırt edici işaretini koyarak kendisini üretici olarak gösteren gerçek veya tüzel kişidir.”

     c)      4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un 3.maddesi (g) bendine göre “Üretici: Bir ürünü üreten, imal eden, ıslah eden veya ürüne adını, ticarî markasını veya ayırt edici işaretini koymak suretiyle kendini üretici olarak tanıtan gerçek veya tüzel kişidir.”

       “Üreticinin Türkiye dışında olması halinde, üretici tarafından yetkilendirilen temsilci ve/veya ithalatçı; ayrıca, ürünün tedarik zincirinde yer alan ve faaliyetleri ürünün güvenliğine ilişkin özelliklerini etkileyen gerçek veya tüzel kişidir.”

       5-      Avrupa Birliği Yönergeleri

       25 Temmuz 1985 tarihli Konsey Direktifinde çeşitli tanımlar yapılmıştır. Buna göre:

       İmalatçı-Üretimci, herhangi bir ham maddenin veya bütünleyici bir parçanın üreticisi, adını ve markasını veya diğer ayırıcı bir işaretini malın üzerine koyarak kendisini onun üreticisi olarak gösteren herkes anlamına gelir. (m.3/1.)

       Ürünün üreticisinin belirlenemediği hallerde, ürünün tüm sağlayıcıları makul bir süre içinde, üreticiyi veya malı kendilerine sağlayan kişiyi zarar görene bildirmedikçe, üretici olarak kabul edilirler. İthal edilmiş mallarla ilgili olarak, üreticinin adı gösterilmiş olsa bile, ithalatçı ürünün üzerinde gösterilmemişse aynı hüküm uygulanır. (m.3/3)      

       Mal: Yönergenin 2.maddesine göre, imalatçı-üreticinin sorumluluğunu gerektiren mal kavramına giren ürünler :

       a)      Taşınır, ticaret konusu olmalı; kazanç sağlamak amacıyla satılabilir, kiralanabilir, kullanılabilir bir durumda bulunmalıdır.

       b) Tarım ürünleri, av ürünleri, toprak, çiftlik, balıkçılık ürünleri kapsam dışındadır.

       c)      Ancak işlenmiş olan toprak, çiftçilik, hayvancılık ve balıkçılık ürünleri, örneğin sebzeden yapılan konserve, meyveden yapılan reçel, sütten yapılan peynir, buğdaydan yapılan un vb. işlenmiş sanayi ürünleridir; bu nedenle yönerge ve yasa kapsamındadır.

       d)      Avlanma sonucu elde edilenler mal sayılmazlar.

       e) Elektrik akımı ve tesisatı mal sayılır.   

       f)       Bir başka taşınır veya taşınmazın bütünleyici parçası haline gelecek şekilde onunla birleşen ya da monte edilen taşınır da mal sayılır. Buna göre bir radyo ve televizyonda kullanılan bobin ya da kablo, bir binada kullanılan şofben, kalorifer kazanı, elektrik kablosu, su borusu vb. de mal sayılır.[2]

       III- ÜRETİMCİNİN (İMALATÇININ)

              SORUMLULUĞU

1-      Tanım

       Ham maddeyi “işlenmiş” mal ve ürün durumuna getiren üretimcinin (imalatçının) bilerek veya bilmeyerek üretilen bozuk mallardan, yapım, birleşim, el ve makine hatalarından, teknik noksanlıklardan, montaj ve ambalajdaki özensizlikten, ambalajlarda ve kullanma kılavuzlarında uyarıcı ve aydınlatıcı açıklamalar bulunmamasından, mal ve ürünlerin sonradan ortaya çıkan zararlı etkilerinden dolayı tüketiciye karşı sorumlu olduğu, yasal boşluk savlarına karşın, kabul edilmektedir.

       2-      Sorumluluk nedenleri

       Eskiden küçük esnaf veya tüketicinin kendisi tarafından imal edilen tüketim mallarının yerini günümüzde fabrikalarda seri halinde üretilen sanayi malları almıştır. Tekniğin gelişimi, el sanatlarını ve elle yapılan işleri ortadan kaldırmış; büyük sermayenin ve işletmelerin egemen olduğu alış-veriş ortamında pek çok ürün, yığınlara yönelik üretim-dağıtım-pazarlama evrelerinden geçerek tüketiciye ulaşmaya, yoğun, etkileyici ve özendirici tanıtımlarla kalıcı bir alışkanlık yaratmaya başlamış, sonuçta bugünkü yapımcı-tüketici ilişkileri yerleşmiştir. Örneğin, eskiden evlerde elle yapılan bulaşık ve çamaşır yıkama işlerinin yerini makineler almış; yeni buluşlar ve gelişen teknoloji ile buzdolabı, televizyon, çeşitli elektrikli ev aletleri yaşamımıza girmiş; hayvanların, at arabalarının yerini otomobiller almış; küçük imalathanelerin süt ürünleri fabrika ürününe dönüşmüş, pek çok hazır ve paketlenmiş yiyecekler marketlerin raflarında alıcıları bekler olmuştur.

       Seri üretim ya da üretimin otomatikleşmesi, insan kusurundan kaynaklanan tehlikelerin yerini “teknik tehlike” nin alması sonucunu doğurmuş; her geçen gün ilerleyen tekniğin ve değişen teknolojinin gittikçe karmaşık hale getirdiği çeşitli aygıtların yapımı ve üretimi, daha büyük bir özen ve dikkati gerektirir olmuştur. Bu durum aynı zamanda tüketiciler yönünden de aletleri kavrama ve kullanma zorlukları getirmiş, zarara uğrama tehlikeleri artmıştır.

       Böylesine bir üretim-tüketim ortamında, üretimcinin (imalâtçının) sorumluluğu yalnızca bozuk mallarla ve hatalı üretimle sınırlı kalmayıp, tüketiciyi aydınlatma, bilgilendirme ve tehlikelere karşı uyarma işlevini de zorunlu kılmaktadır.

       Öte yandan üretimci (imalâtçı), ürünün olası zararlı etkilerini de gözetmek ve gözlemlemek, bilimin ve tekniğin en son gelişmelerini izleyerek daha nitelikli üretim yapmak; eğer üretim zinciri içerisinde başka üretimciler de yer alıyorsa, onları da denetlemek ve bozuklukları saptamak yükümlülüğü altındadır.

 

       Üretimcinin (imalâtçının) sorumluluğu ham madde alımından başlamalıdır. Özellikle yiyecek ve ilaç üretiminde sağlığa zararlı sonuçlar, erken bozulmalar, yan etkiler önceden saptanıp bilinmeli, aşırı özen gösterilmeli, kutular, ambalajlar üzerinde veya kullanım yazılarında gerekli uyarılar ve açıklamalar yer almalıdır.

       Bu açıklamalar çerçevesinde, üretimcinin (imalâtçının) sorumluluğunu gerektiren nedenleri şöyle bölümlendirebiliriz :[3]

       a)      Yapım ve üretim bozuklukları

       Bir ürünün bileşiminde, planında ya da çiziminde bir eksiklik bulunuyorsa, bu eksiklik tüm üretimi ya da bir üretim serisini etkiler. Örneğin, belli bir seri içindeki otomobillerin frenlerinin bozuk olması gibi. Bazen de seri halindeki imalatta, bütün seri hatasız olmasına karşın, serinin içinde tek veya birkaç mal, her türlü özen ve denetime karşın hatalı ve bozuk çıkabilir. Bu gibi yapım ve üretim bozuklukları, ya üretim sürecine katılan bir işçinin kusurundan ya da bir makinenin bozulmasından veya başlangıçtaki eksik ve yanlış planlamadan kaynaklanabilir. Bunlara genellikle fabrikasyon bozuklukları denilmektedir.

       b)      Yapılış ve birleşim hataları

       Üretim öncesi hazırlama, tasarlama, formül uygulama ve yöntem oluşturma sürecinde yanılgılar gözden kaçabilir; daha başlangıçta teknik koşullara ve bilimsel gereklere aykırılık bulunabilir. Örneğin, bir ilaç veya besin üretiminde uygulanan yanlış formüller ve katkı maddelerinin sonradan zararlı etkileri ortaya çıkabilir. Bir elektrikli aygıtın radyoaktif ışınlar saçtığı üretimden ve tüketiciye ulaşmasından sonra anlaşılmış olabilir. Bir otomobilin tasarlanış biçimindeki hata sonucu direksiyonların kullanıma elverişli olmadığı ve kilitlendiği saptanabilir. Bütün bunlar üretim öncesi hazırlık çalışmaları sırasında önceden görülemeyen veya yanlış tasarlamadan kaynaklanan yapım bozukluklarıdır.

 

       c) Uyarma, aydınlatma ve kullanım açıklamalarındaki eksiklikler

       Bir ürün, bir aygıt, bir ilaç kusursuz üretilmiş olsa bile, kullanım sırasında yalnız üretimcinin bildiği tehlikeler, tüketici tarafından bilinemez veya bilinmeyebilir. Eğer ambalajlar, paketler üzerinde uyarıcı yazılar yoksa; ambalajlar içine konması gerekli ve zorunlu kullanma yönergeleri eksik veya anlaşılmaz bir biçimde yazılmışsa, kullanım sırasında veya sonradan bir takım zararlı sonuçlar doğabilir. Örneğin, bir ilacın alınma süresi ve ölçüsü, yan etkileri, saklama ve bozulmayı önleme biçimi kullanım yazısında (prospektüsünde) açık ve anlaşılır bir dille, eksiksiz olarak belirtilmemişse doğacak zararlı sonuçlardan yapımcı-üretimci sorumlu olur.

       Elektrikli veya elektriksiz  aletlerin nasıl kullanılacağı, ev içinde nereye konacağı, nasıl takılacağı ve kullanma sırasında nelere dikkat edileceği kullanım belgesinde açıklanmamışsa, bu belgeler uyarıcı ve aydınlatıcı açıklamalar içermiyorsa kullanıcının zarar görmesi durumunda üretimci sorumlu olur. Örneğin, tüpgazla çalışan ısıtıcıların (şofbenlerin, sobaların) nasıl ve nerede kullanılacağı, ev içinde nasıl monte edilmesi gerektiği ve tehlikelere karşı ne gibi önlemler alınacağı kullanma belgelerinde yazılı değilse üretimcinin sorumlu tutulması gerekir.

       Seri üretilen besinlerde (konserve, et ve süt ürünleri) üretim tarihi ve son kullanma tarihi belirtilmemişse, bunların insan bedenine vereceği zararlardan üretimci sorumludur.

       d)      Geliştirme ve araştırma eksiklikleri

       Bazı yapım ve ürünlerin, önceden bilinemeyen bir takım tehlikeleri ve zararlı sonuçları zamanla ortaya çıkabilir. Yapımcı-üretimci, bu tür tehlikelere karşı sürekli önlem almak, her yapım ve üretim evresinde denetimi eksik etmemek, bilimin ve tekniğin en son gelişmelerini ve buluşlarını izlemek; pazarladığı ürünlerin tüketici tarafından kullanılması sırasında bir aksaklık çıkıp çıkmadığını, etkilerini ve zararlı sonuçlar doğurup doğurmadığını araştırmak durumundadır.

       Yapımcı-üretimcinin bu tür zararlardan sorumlu tutulup tutulamayacağı, üzerinde en çok tartışılan konulardan biridir. 25 Temmuz 1985 Avrupa Birliği Yönergesi’nin 7. maddesi (e) bendinde “Ürünün piyasaya sürüldüğü zamanki bilimsel ve teknolojik seviyesinin ayıbı ortaya çıkarmaya yeterli olmadığı” durumlarda üretimcinin (imalâtçının) sorumlu olmayacağı hükmü yer almıştır.

       Bize göre, insan sağlığının söz konusu olduğu durumlarda yapımcı-üretimci, her türlü çağdaş önlemi almak; işletmesi içerisinde sürekli çalışan “araştırma ve geliştirme” birimleri oluşturmak; bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından izlemek zorundadır. Gerek Avrupa Birliği Yönergelerinde ve gerekse Tüketicinin Korunması Yasasında bu tür zorunluluk getiren hükümlerin yer almamış olması kapitalist toplumların ayıbıdır ve hukukçular tarafından kınanmalı, giderek bu ayıba karşı “yargıç hukuku” işletilmelidir.

       e)      Zararlı oldukları önceden bilinen ürünler

       Hiçbir yapım ve üretim hatası veya bozukluğu bulunmayan bazı ürünlerin insan sağlığı için tehlikeli olduğu ve zararlı sonuçları görüldüğü önceden bilinmesine karşın, satın alınıp kullanılmaktadır. Örneğin, sigara, içki, katkı maddeli besinler, kozmetikler bu türdendir. Kuşkusuz bu ürünlerin zararlı sonuçlarından dolayı yapımcı-üretimci sorumlu tutulamaz. Ancak ambalajlar üzerinde ve kullanım belgelerinde tehlikeli ve zararlı oldukları açıkça belirtilmiyorsa, yapımcı-üretimci sorumlu tutulmalıdır. Örneğin, sigara paketleri üzerindeki “sağlığa zararlıdır” uyarısı böyle bir anlayışla uygulamaya konulmuştur.

       IV- TÜKETİCİ YASASINA GÖRE AYIPLI

              MALDAN SORUMLULUK

  1-    Ayıplı mal

  6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 38.maddesine göre:

  a)      Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.

  b)      Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.

  c)      Sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa olarak değerlendirilir. Malın montajının tüketici tarafından yapılmasının öngörüldüğü hâllerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur.

       2-      Ayıplı maldan Sorumluluk

       Yasa’nın 9.maddesine göre:

  a)      Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür.

  b)      Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz.

       3-      İspat yükü

       Yasa’nın 10.maddesine göre:

  a)      Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.

  b)      Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır.

       c)      Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulur. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Teknik düzenlemesine uygun olmayan ürünler ise hiçbir şekilde piyasaya arz edilemez. Bu ürünlere, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır.

       4- Tüketicinin seçimlik hakları

       Yasa’nın 11.maddesine göre:

  (1) Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici;

  a)      Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,

  b)      Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,

  c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,

  ç)      İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme,

seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

       (2) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.

     (3) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.

     (4) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü  içinde yerine getirilmesi zorunludur. Ancak, bu Kanunun 58 inci maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik eki listede yer alan mallara ilişkin, tüketicinin ücretsiz onarım talebi, yönetmelikte belirlenen azami tamir süresi içinde yerine getirilir. Aksi hâlde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.

     (5) Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.

     (6) Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.

  V- ÜRETİMCİNİN  YÜKÜMLÜLÜKLERİ

  1-      Genel olarak

       Üretimcinin (imalâtçının) sorumluluğu, uzun süre “yapım hataları ve ürün bozuklukları” ile sınırlı kalmış ve “yığınlara yönelik üretim” önceden bilinemeyen ve yapımcı-üretimci ile doğrudan ilişkisi bulunmayan tüketicilere, satıcılar (toptan ve perakendeci) aracılığı ile ulaştırılmakta iken, bugün büyük şirketler ve sermaye grupları kendi satış örgütlerini kurarak tüketici ile doğrudan sözleşmesel ilişki içerisine girmişlerdir. Artık çoğu ürünler ve aygıtlar için sözleşme dışı haksız eylem sorumluluğundan söz etmenin anlamı ve gereği kalmamıştır. Birbirleriyle yarış halindeki dev kuruluşlar, pazarlama alanlarını genişletebilmek için kendi dağıtım ve satış örgütlerini kurmakla yetinmeyip, satış sonrası hizmetleri de yüklenmeye başlamışlardır. Doğrusu da budur. Hazır besinler ve ilaçlar yönünden düşünürsek, özgün ambalajı içinde tüketicilere ulaştırılan konserve ve yiyeceklerin veya ilaçların ya da karmaşık bileşimi ve teknik niteliği bulunan çeşitli ürünlerin özellikleri ve içerdiği maddeler hakkında hiçbir bilgiye sahip bulunmayan dağıtıcı-toptancı-perakendeci gibi satıcı kesiminin sorumlu tutulmaları mantıksal açıdan ve hukuksal yönden kabul edilebilir bir durum değildir.[4]

       Öte yandan elektrikli aygıtların, otomobil ve benzeri motorlu taşıtların satış sonrası kullanım aşamalarında, kullanıcıların belirsiz tehlikelerle ve olası bozukluklarla başbaşa bırakılması da, çağdaş yaşamın ve ileri teknolojilerin yarattığı bir hukuksal boşluk olarak yasal düzenlemeleri zorunlu kılıyor; ancak çok güçlü sermayelerin egemen olduğu ve politik etkinliklerle yönetimleri kıskıvrak bağladığı toplumlarda beklenen yasal düzenlemeler bir türlü gerçekleşemiyordu. Ancak ne var ki, bu yasal boşluk, parlamentolar tarafından doldurulacak yerde, kıyasıya bir rekabet yüzünden büyük sermaye gruplarınca belli bir oranda giderilmiş oldu.

       Bugün bir çok alanda üretimcinin (imalâtçının) satış sonrası yükümlülüklerini yerine getiren birimler kendiliğinden oluşmuş; yasal düzenlemeler daha sonra yapılmıştır.

       2-      Tüketici Yasasına göre üretimcinin yükümlülükleri

       6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK.)  değişik çeşitli maddelerine göre üretimcinin (imalâtçının) yükümlülükleri şunlardır :

a)     Etiket koyma zorunluğu

       Yasanın 54.maddesine göre:

       1)      Perakende satışa sunulan malların veya ambalajların yahut kapların üzerine kolaylıkla görülebilir ve okunabilir şekilde tüketicinin ödeyeceği tüm vergiler dahil satış fiyatı ve birim fiyatını gösteren, üretim yeri ve ayırıcı özelliklerini içeren etiket konulması; etiket konulması mümkün olmayan hallerde aynı bilgileri kapsayan listelerin görülebilecek şekilde uygun yerlere asılması zorunludur. Hizmetlerin tarife ve fiyatlarını gösteren listeler de bu madde hükmüne göre düzenlenerek asılır.

       2)      Etiket, tarife ve fiyat listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması durumunda tüketici lehine olan fiyat uygulanır.

       3)      İndirimli satışa konu edilen mal veya hizmetlerin indirimli satış fiyatı, indirimden önceki fiyatı, tarife ve fiyat listeleri ile etiketlerinde gösterilir. İndirimli satışa konu edilen mal veya hizmetlerin indirimden önceki fiyattan daha düşük fiyatla satışa sunulduğunun ispatı satıcı veya sağlayıcıya aittir.

       4)      Bakanlık, belediyeler ve ilgili odalar, bu madde hükümlerinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işleri yürütmekle görevlidirler.

       5)      Etiket, tarife ve fiyat listeleri, indirimli satışlara ilişkin süre ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

       6502 sayılı Yasa uyarınca, 28.06.2014 gün 29044 sayılı RG’de yayınlanan Fiyat Etiketi Yönetmeliği’nin 5.maddesi 1.fıkrasında fiyat etiketi koyma zorunluğu olan mallar konusunda, Yasa’nın yukarda açıklanan 54.maddesi 1.fıkrası yinelendikten sonra, 2.fıkrasında etiket ve listelerde yer alması gereken hususlar şöyle sıralanmıştır:

a) Malın üretim yeri,

b) Malın ayırıcı özelliği,

c) Malın tüm vergiler dahil satış fiyatı,

ç) Malın birim fiyatı.

(3) İthal edilmiş mallara ait etiketlerde; malın üretildiği ülke isminin Türkçe yazılması zorunludur.

(4) Cam, naylon, karton, kâğıt ve bunlara benzer maddelerden oluşan kutu, kova, şişe, kavanoz, poşet, torba ve benzeri ambalajlar içinde tüketiciye satılan malların etiketlerinde; satış fiyatları ile birim fiyatlarının aynı boyut ve renkte kolaylıkla görülebilir ve okunabilir şekilde yazılması zorunludur.

(5) Açık halde satılan mallara ilişkin etiketlerde satış fiyatı yerine sadece birim fiyatının yer alması yeterlidir.

  (6) Malın birim fiyatının satış fiyatıyla aynı olması halinde birim fiyatının belirtilmesine gerek yoktur. 

 

  b) Tanıtma ve kullanma kılavuzu verme yükümlülüğü

       Yasanın 55.maddesine göre;

       1)      Tüketicinin kullanımına sunulan malların tanıtım, kullanım, kurulum, bakım ve basit onarımına ilişkin Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzuyla, gerektiğinde uluslararası sembol ve işaretleri kapsayan etiketle satışa sunulması zorunludur.

       2)      Malın güvenli kullanımına ilişkin hususların malın üzerinde yer alması halinde yazılı ve sesli ifadelerin Türkçe olması zorunludur.

       3)      Malların ilgili teknik düzenlemesi uyarınca kişinin sağlığı ile çevreye zararlı veya tehlikeli olabilmesi durumunda, bu malın güvenli kullanılabilmesi için malın üzerine veya tanıtma ve kullanma kılavuzuna bu durumla ilgili açıklayıcı bilgi ve uyarılar açıkça görülecek ve okunacak şekilde konulur veya yazılır.

       4)      Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzlarının hazırlanması sorumluluğu üretici ve ithalatçıya; tüketiciye verilmesi ve teslim edildiğinin ispat sorumluluğu ise satıcıya aittir.

       5)      Hangi malların tanıtma ve kullanma kılavuzu ve etiket ile satılmak zorunda olduğu ve bunlarda bulunması gereken asgari unsurlar ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

       6502 sayılı Tüketici Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, yukardaki son fıkra uyarınca 13.06.2014 gün 29029 sayılı RG.de yayınlanarak yürürlüğe konulan Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu Yönetmeliği’nin 5.maddesine göre:

       1) Tüketicinin kullanımına sunulan malların Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzuyla satılması zorunludur.

       2) Tanıtma ve kullanma kılavuzu açık, sade, anlaşılabilir bir dilde ve okunabilir şekilde düzenlenir ve kağıt üzerinde yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilir.

       3) Tanıtma ve kullanma kılavuzunun kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye sunulması halinde bu bilgiler ayrıca üretici veya ithalatçının internet sitesinde de yer alır. Üretici veya ithalatçının internet sitesinin bulunmaması durumunda ya da tüketicinin talep etmesi halinde tanıtma ve kullanma kılavuzu, herhangi bir ücret talep edilmeksizin ayrıca kağıt üzerinde tüketiciye verilir.

       4) Tanıtma ve kullanma kılavuzu, malın özelliğine ve tüketiciye sunuluş biçimine göre malın veya ambalajının üzerine yazılabilir veya eklenebilir.

       5) Malın kullanıcı arayüzünde yer alan yazılı, sesli ve görüntülü ifadelerin Türkçe olması zorunludur.

       Yönetmeliğin 7.maddesine göre, tanıtma ve kullanma kılavuzunda bulunması gereken bilgiler:

1) Tanıtma ve kullanma kılavuzunda, malın özelliğine ve tüketiciye sunuluş biçimine göre aşağıda belirtilen bilgilerin bulunması zorunludur:

a) Üretici veya ithalatçı firmanın unvan, adres, telefon numarası ve diğer iletişim bilgileri,

b) Kullanım, kurulum, bakım ve basit onarımda uyulması gereken kurallar,

c) Taşıma ve nakliye sırasında dikkat edilecek hususlar,

ç) Kullanım hatalarına ilişkin bilgiler,

d) Özellikleri ile ilgili tanıtıcı ve temel bilgiler,

e) Tüketicinin yapabileceği bakım, onarım veya ürünün temizliğine ilişkin bilgiler,

f) Periyodik bakım gerekmesi durumunda, periyodik bakımın, yapılacağı zaman aralıkları ile kim tarafından yapılması gerektiğine ilişkin bilgiler,

g) Bağlantı veya montajın nasıl yapılacağını gösterir şema ile bağlantı veya montajın kim tarafından yapılacağına ilişkin bilgiler,

ğ) 13/6/2014 tarihli ve 29029 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği eki listede tespit ve ilan edilen kullanım ömrü,

h) Yetkili servis istasyonları ile yedek parça malzemelerinin temin edilebileceği yerlerin unvan, adres, telefon numarası ve diğer iletişim bilgileri,

ı) İthal edilmiş mallarda, yurt dışındaki üretici firmanın unvan, adres, telefon numarası ve diğer iletişim bilgileri,

i) Kanunun 11 inci maddesinde tüketiciye sağlanan seçimlik haklara ilişkin bilgi,

j) Tüketicilerin şikayet ve itirazları konusundaki başvurularını tüketici mahkemelerine ve tüketici hakem heyetlerine yapabileceklerine ilişkin bilgi,

       k) Varsa tüketiciye sağlanan diğer haklar.

       (2) Enerji tüketen mallarda, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen bilgilere ek olarak, malın enerji tüketimi açısından verimli kullanımına ilişkin bilgilerin yer alması zorunludur.

       (3) Malın teknik özelliği veya tüketicinin kullanımında karşılaşacağı kolaylıklar da dikkate alınarak, yukarıda belirtilen bilgilerin işaret veya şekil çizmek suretiyle açık olarak anlatılabilmesi halinde, ayrıca yazılı bir metin aranmaz.

       (4) Malın güvenli kullanımına ilişkin hususların malın üzerinde yer alması halinde yazılı ve sesli ifadelerin Türkçe olması zorunludur.

       (5) Malların ilgili teknik düzenlemesi uyarınca kişinin sağlığı ile çevreye zararlı veya tehlikeli olabilmesi durumunda, bu malın güvenli kullanılabilmesi için malın üzerine veya tanıtma ve kullanma kılavuzuna bu durumla ilgili açıklayıcı bilgi ve uyarılar açıkça görülecek ve okunacak şekilde konulur veya yazılır.

       c)      Garanti belgesi verme yükümlülüğü

       Yasanın 56.maddesine göre:

       1) Üretici ve ithalatçılar, tüketiciye yönelik üretilen veya ithal edilen mallar için içeriği yönetmelikle belirlenen bir garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Bu belgenin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcıya aittir.

  2) Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlamak üzere asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.

  3) Tüketici bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen seçimlik haklarından onarım hakkını kullanmışsa, malın garanti süresi içinde tekrar arızalanması veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hâllerinde 11 inci maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı tüketicinin talebini reddedemez. Bu talebin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.

  4) Hangi malların garanti belgesi ile satılmak zorunda olduğu ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

  6502 sayılı Yasa uyarınca, 13.06.2014 gün 29029 sayılı RG.de yayınlanarak yürürlüğe konulan Garanti Belgesi Yönetmeliği’nin 7.maddesine göre, tüketicilere verilecek garanti belgesinde aşağıdaki bilgilerin yer alması zorunludur:

  a)      Üretici veya ithalatçı firmanın unvanı, adresi, telefonu ve diğer iletişim bilgileri ile yetkilisinin imzası ve kaşesi,

  b)      Satıcının unvanı, adresi, telefonu ve diğer iletişim bilgileri ile yetkilisinin imzası ve kaşesi,

  c)      Fatura tarih ve sayısı,

  ç)      Malın cinsi, markası, modeli ile varsa bandrol ve seri numarası,

     d) Malın tüketiciye teslim tarihi ve yeri,

     e)      Garanti süresi,

     f)  Azami tamir süresi,

     g)      Bütün parçaları dahil olmak üzere malın tamamının garanti süresince garanti kapsamında olduğuna ilişkin bilgi,

     ğ)      Kanunun 11 inci maddesinde tüketiciye sağlanan seçimlik haklara ilişkin bilgi,

     h)      Kullanım hatalarına ilişkin bilgi,

     ı)       Tüketicilerin şikayet ve itirazları konusundaki başvurularını tüketici mahkemelerine ve tüketici hakem heyetlerine yapabileceklerine ilişkin bilgi,

     i)       Varsa tüketiciye sağlanan diğer haklar.

       Garanti süresi, Yasa’nın 56.maddesi 2.fıkrasında belirtildiği üzere, malın teslim tarihinden başlamak üzere en az iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir. Örneğin, Garanti Belgesi Yönetmeliği eki ürünler listesinde motorlu araçlarla ilgili farklı garanti süreleri belirlenmiş olup, bu süreler “hangisi önce dolarsa” kaydıyla binek otomobillerinde (2) yıl veya 60.000 km., kamyonetlerde (2) yıl veya 100.000 km., motosikletlerde (2) yıl veya 30.000 km.’dir. 

       Yönetmeliğin 6.maddesi 3.fıkrasına göre, malın arızalanması durumunda, tamirde geçen süre, garanti süresine eklenir.

       Yönetmeliğin 10.maddesine göre, garanti uygulaması sırasında değiştirilen malın garanti süresi, satın alınan malın kalan garanti süresi ile sınırlıdır.

       Yönetmeliğin 8.maddesi 1.fıkrasına göre, Yasa’nın 11 inci maddesinde yer alan seçimlik haklardan ücretsiz onarım hakkının seçilmesi durumunda satıcı; işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin malın onarımını yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. 8.maddenin 2.fıkrasına göre, tüketici, ücretsiz onarım hakkını üretici veya ithalatçıya karşı da kullanabilir. Satıcı, üretici ve ithalatçı, tüketicinin bu hakkını kullanmasından müteselsilen sorumludur.

       Yönetmeliğin 9.maddesi 1.fıkrasına göre, tüketicinin, ücretsiz onarım hakkını kullanması halinde malın:

       a)      Garanti süresi içinde tekrar arızalanması, b) Tamiri için gereken azami sürenin aşılması, c) Tamirinin mümkün olmadığının, yetkili servis istasyonu, satıcı, üretici veya ithalatçı tarafından bir raporla belirlenmesi, durumlarında; tüketici, Yasa’nın 11.maddesindeki diğer seçimlik haklarından malın bedel iadesini, ayıp oranında bedel indirimini veya imkan varsa malın ayıpsız misli ile değiştirilmesini satıcıdan talep edebilir. Satıcı, tüketicinin talebini reddedemez. Bu talebin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.

       Yönetmeliğin 9.maddesi 2.fıkrasına göre, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması halinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.

       Aynı maddenin 3.fıkrasına göre, tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, satıcı, malın bedelinin tümünü veya bedelden yapılan indirim tutarını derhal tüketiciye iade etmek zorundadır.

       Gene aynı maddenin 4.fıkrasına göre, tüketicinin, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakkını seçmesi durumunda satıcı, üretici veya ithalatçının, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi talebinin kendilerine bildirilmesinden itibaren azami otuz iş günü içerisinde, bu talebi yerine getirmesi zorunludur.

       d)      Satış sonrası “Bakım ve Onarım” hizmetleri verme yükümlülüğü

       Yasanın 58.maddesine göre:

  1) Üretici veya ithalatçılar, ürettikleri veya ithal ettikleri mallar için Bakanlıkça belirlenen kullanım ömrü süresince, satış sonrası bakım ve onarım hizmetlerini sağlamak zorundadır.

  2)      Üretici veya ithalatçılar, yönetmelikle belirlenen mallar için Bakanlıkça onaylı satış sonrası hizmet yeterlilik belgesi almak zorundadır.

  3)      Bir malın yetkili servis istasyonlarındaki tamir süresi, yönetmelikle belirlenen azami süreyi geçemez.

  4)      Üretici veya ithalatçılar, yetkili servis istasyonlarını kendileri kurabileceği gibi servis istasyonlarının verdiği hizmetlerden sorumlu olmak şartıyla kurulu bulunan servis istasyonlarından veya servis organizasyonlarından da faydalanabilir.

  5) Herhangi bir üretici veya ithalatçıya bağlı olmaksızın faaliyette bulunan servis istasyonları da verdikleri hizmetten dolayı tüketiciye karşı sorumludur.

  6)      İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi hâlinde bakım ve onarım hizmetlerinin sunulmasından garanti süresi boyunca satıcı, üretici ve yeni ithalatçı müteselsilen sorumludur. Garanti süresi geçtikten sonra ise kullanım ömrü süresince[5] bakım ve onarım hizmetlerini üretici veya yeni ithalatçı sunmak zorundadır.

  7) Servis istasyonlarının kuruluşu, işleyişi, sayısı, özellikleri ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

       6502 sayılı Yasa uyarınca, 13.06.2014 gün 29029 sayılı RG.de yayınlanarak yürürlüğe konulan Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği’nde Yasa’nın 58.maddesindeki hususlar yinelenmiş olup, bunun dışında ayrıntılara girilmeyecektir. Ancak bazı hususları aydınlatmakta yarar görüyoruz. Şöyle ki:

       aa)Bakım ve onarım hizmeti denilince, satılan malın arızalanması durumunda onarılması, periyodik bakımın yapılması; bakım, onarım, kullanım için gerekli yedek parçanın satışa hazır bulundurulması; gerektiği zaman, malın gereken yere ve gerekli yöntemlerle taşınması gibi hizmetleri anlamak gerekir.

  bb)Satıcı, acente, bayi, temsilci gibi kişiler, malı üreten-imal eden ya da ithal eden ile birlikte, belirtilen bakım ve onarım hizmetlerinin verilebilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bunun için gerekli servis (bakım-onarım) istasyonlarını kurma; bu istasyonlarda gerekli bilgi ve yeteneğe sahip personeli çalıştırma; gereksinim duyulan yedek parçaları satacak reyonları kurma gibi yükümlülükleri yerine getirmeleri gerekir.

  cc)Eğer mal garanti süresi içinde arızalanmış ise, onarım ve buna bağlı yedek parça sağlama hizmetleri ücretsiz olarak yerine getirilir. Ayrıca garanti belgesinde aksine hüküm bulunmadıkça, garanti süresi içerisindeki montaj, bakım, arıza tespiti, nakliye gibi hizmetler için herhangi bir ücret istenemez.

  dd) Garanti süresi geçtikten sonra bakım, yedek parça sağlama vb. hizmetler ancak ücreti karşılığı yerine getirilir. Satıcı ve imalatçı, ithalatçı gibi ana firmalar bu hizmetleri, paralı da olsa, her an yerine getirebilecekleri olanakları yaratmak zorundadırlar.[6]

  ee) Yasada, bakım ve onarım hizmetleri için servis istasyonu kurma ve yedek parça stoklama zorunluğu, Bakanlıkça tespit ve ilan edilen kullanım ömrü süresi ile sınırlı tutulmuştur. Kullanım ömrü süreleri, yukarda açıklanan ve 6502 sayılı Yasa uyarınca, 13.06.2014 gün 29029 sayılı RG.de yayınlanarak yürürlüğe konulan Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği eki “Ürünler listesi”nde ürün gruplarına göre açıklanmıştır. Birkaç örnek verelim:

       Motorlu taşıtlarda, otomotiv sanayi bakım ve onarım hizmetlerinde, elektrikli ve gazlı ev aygıtlarında, sanayi makinelerinde, elektronik ve telekomünikasyon aygıtlarında, sanayi makinelerinde kullanım ömrü süreleri  (10)  yıldır. Klima, kombi, kalorifer kazanı, her türlü ısınma ve ısıtıcı aygıtları, şofbenler, termosifonlarda, bilgisayarlar ve benzeri aygıtlarda (5) yıl, taşınabilir elektrikli el aygıtlarında (7) yıldır. Liste çok uzun ve ayrıntılı olduğu için bu kadar örnek verebildik. 

       VI- ÜRÜNLERE İLİŞKİN YASA HÜKÜMLERİNE GÖRE SORUMLULUK

       4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un “Ürünlerin Piyasaya Arzında Üreticilerin ve Dağıtıcıların Yükümlülükleri” başlıklı 5.maddesine göre:

       1)      Piyasaya arz edilecek yeni ürünlerin ilgili teknik düzenlemeye uygun olması zorunludur. Bu hüküm, kullanılmış olmakla birlikte değişiklik yapılarak piyasaya tekrar arz edilmesi hedeflenen ürünler ile Avrupa Birliği üyesi ülkeler dışındaki ülkelerden ithal edilen eski ve kullanılmış ürünlere de uygulanır. Bu konularda, düzenlemeler yapmaya, sınırlamalar getirmeye ve istisnalar tanımaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

  2)      Üretici, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorundadır. Teknik düzenlemelere uygun ürünlerin güvenli olduğu kabul edilir. Teknik düzenlemenin bulunmadığı hallerde, ürünün güvenli olup olmadığı; ulusal veya uluslararası standartlara; bunların olmaması halinde ise söz konusu sektördeki iyi uygulama kodu veya bilim ve teknoloji düzeyi veya tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentisi dikkate alınarak değerlendirilir.

  3)      Üretici, güvenli olmadığı tespit edilen ürünün kendisi tarafından piyasaya arz edilmediğini veya ürünün güvenli olmaması halinin ilgili teknik düzenlemeye uygunluktan kaynaklandığını ispatladığı takdirde sorumluluktan kurtulur.

  4)      Bir ürünün güvenli kabul edilmesi için; ürünün bileşimi, ambalajlanması, montaj ve bakımına ilişkin talimatlar da dahil olmak üzere özellikleri; başka ürünlerle birlikte kullanılması öngörülüyorsa bu ürünlere yapacağı etkiler; piyasaya arzı, etiketlenmesi, kullanımı ve bertaraf edilmesi ile ilgili talimatlar ve üretici tarafından sağlanacak diğer bilgiler ve ürünü kullanabilecek risk altındaki tüketici grupları açısından değerlendirildiğinde, temel gerekler bakımından azamî ölçüde koruma sağlaması gerekir.

  5)      Üretici, ürünün öngörülen kullanım süresi içinde, yeterli uyarı olmaksızın fark edilemeyecek nitelikteki riskleri hakkında tüketicilere gerekli bilgiyi sağlamak, özelliklerini belirtecek şekilde ürünü işaretlemek; gerektiğinde piyasaya arz edilmiş ürünlerden numuneler alarak test etmek, şikâyetleri soruşturmak ve yapılan denetim sonuçlarından dağıtıcıları haberdar etmek, riskleri önlemek amacı ile ürünlerin toplatılması ve bertarafı da dahil olmak üzere gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

  6)      Üretici, ilgili teknik düzenlemede belirtilen tüm belgeleri; bu belgeler kapsamındaki son ürünün yurt içinde üretiliyor ise üretildiği, ithal ise ithal edildiği tarihten itibaren ilgili teknik düzenlemede belirtilen süre, bu sürenin belirtilmemesi halinde yetkili kuruluşça belirlenecek süre boyunca muhafaza etmek ve istenilmesi halinde yetkili kuruluşlara ibraz etmekle yükümlüdür.

  7)      Dağıtıcı, sahip olduğu bilgiler çerçevesinde, güvenli olmadığını bildiği ürünleri piyasaya arz edemez. Dağıtıcı, faaliyetleri çerçevesinde, ürünlerin taşıdığı riskler ve bu risklerden korunmak için alınması gereken önlemler hakkında ilgililere bilgi verir. Üreticinin tespit edilemediği durumlarda, yetkili kuruluşça belirlenecek süre içinde üreticinin veya malı tedarik ettiği kişinin kimliğini bildirmeyen dağıtıcı, üretici olarak kabul edilir.

       8)      Uygunluk işaretinin veya uygunluk değerlendirme işlemleri sonucunda verilen belgelerin tahrif veya taklit edilmesi, usulüne uygun olmadan kullanılması yasaktır.

       VII-SORUMLULUĞUN TÜRÜ VE UYGULAMA

       1-      Genel olarak

       Üretimcinin (imalâtçının)sorumluluğuna ilişkin yasal düzenlemeler, bir çok ülkelerde uzun süre savsaklanmış, yasal boşluk yargı kararlarıyla doldurulmaya çalışılmıştır. Sorumluluğun türü konusunda öğretide ve yargıda değişik görüşler ve uygulamada farklı çözümler kimi zaman sözleşmesel ilişki çerçevesinde ele alınmış; kimi zaman da sözleşme dışı sorumluluk olarak nitelenmiştir. Sözleşme dışı sorumluluk da ağırlaştırılmış kusur sorumluluğu veya tehlike ilkesine dayalı kusursuz sorumluluk biçiminde yorumlanıp, yargı kararları bu farklı görüşlere göre oluşturulmuştur.

       Yığınlara yönelik seri üretim Yirminci Yüzyılın başında günlük yaşamdaki yerini alırken, reklam ve markanın önem kazanmadığı ve henüz tüketicileri etkilemediği bir dönemde, önceden bilinemeyen belirsiz alıcılara mal ulaştıran imalatçıyı, bozuk veya hileli üründen ötürü haksız eylem sorumlusu olarak görmek ve kusurunu kanıtlamaya çalışmak, o dönem için belki doğru bir çözüm olabilir. Sonraları haksız eylemin kusur öğesinin objektifleştirilmesi ve yapımcıdan “yüksek özen” beklenmesi, alıcılara ve tüketicilere zararı ve kusuru kanıtlama kolaylığı sağlamış ve ülkemizde Yargıtay bu çözümü benimsemiş ise de, haksız eylem zamanaşımının bir yıl gibi çok kısa oluşu ve buna karşılık yargının çok ağır işlemesi nedeniyle, ilk (kısmi) davadan sonra, zararın asıl büyük bölümü için açılan ek (ikinci) davada, imalatçı zamanaşımı savunmasına sığınarak tazminat ödemekten kurtulmuş; bu haksız uygulama öğretide ve Yüksek Yargıda ilgi görmeyip (adil bir çözüm üretilmeyip) yıllarca sürüp gitmiştir.

       Ülkemiz dışında, zaman içerisinde gelişen ve değişen görüşlerle, imalatçının sorumluluğu “tehlike” ilkesine dayalı “kusursuz sorumluluk” olarak nitelenmeye başlanmış; çeşitli ülkelerde bu yöndeki başarılı çözümlerden sonra, Avrupa Birliği Yönergeleriyle “kusursuz sorumluluk” ilkesi benimsenip, en son 25 Temmuz 1985 gün 85/210 no.lu Konsey Yönergesinin 1.maddesinde “Üretici, ürünlerin neden olduğu zararlardan sorumludur” biçiminde yerini almış; böylece alıcılara ve tüketicilere, yapımcı (imalatçı) karşısında, tam bir koruma sağlanmıştır.

       2-      Ülkemizdeki yasal düzenlemeler

       a) Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde ilk kez 23.2.1995 tarihinde yürürlüğe konulan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesi 2. paragrafı son cümlesinde ve 6.3.2003 günü yürürlüğe konulan 4822 sayılı yasa ile yeniden düzenlenen 4. maddenin 3.fıkrası son cümlesinde “Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi sorumluluğu kaldırmaz.” denilerek, ülkemizde de “kusursuz sorumluluk” ilkesi kabul edilmesine ve bu sorumluluğun, 21.02.2007 gün 5582 sayılı yasanın 22.maddesi ile değiştirilen 4.maddesi 3.fıkrasında “imalatçı-üretici, ithalatçı, satıcı, bayi, acente” arasında ortaklaşa ve zincirleme (müteselsilen) tam sorumluluk olduğu belirtilmesine ve böylece “sözleşmesel ilişki” çerçevesinde üreticiye geniş ve sağlam bir hak arama olanağı sağlanmış olmasına karşın, bu yasal düzenlemeler Yargıtay kararlarına  yansımamıştır.

       b)      Önceki 4077 sayılı Yasa’nın 5582 sayılı Yasa ile değişik 4.maddesi 3.fıkrasındaki “imalatçı-üretici, ithalatçı, satıcı, bayi, acente”nin ortaklaşa  tam sorumlu olduklarına ilişkin hüküm, 6502 sayılı yeni Tüketici Yasası’nda yer almamış; yalnızca Yasa’nın 11.maddesindeki tüketicinin seçimlik haklarından “ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi” konularında, üretici ve ithalatçı, satıcı, bayi, acente ve kredi verenlerle birlikte “ortaklaşa sorumluluğu”  tutulmuştur. Bunun yanı sıra, 6502 sayılı Yasa’nın bazı maddelerinde “ortaklaşa sorumluluk” hükümlerine yer verilmiş ise de, bunların yeterli olmadığı görüşündeyiz. Örneğin, bağlı kredilerle ilgili 35.maddede satıcı ve konut finansmanı kuruluşu;  garanti belgesine ilişkin 56.maddenin 3.fıkrasında satıcı, üretici ve ithalatçı; satış sonrası hizmetlere ilişkin 58.maddenin 6.fıkrasında garanti süresi boyunca satıcı, üretici ve yeni ithalatçı  “ortaklaşa sorumlu” tutulmuşlardır.

       Sonuç olarak, bize göre, yeni 6502 sayılı Tüketici  Yasası’nda “imalatçı-üretici ve ithalatçı” nın “sözleşmesel” sorumluluğunun tam olarak yer almaması, önemli bir eksiklik olarak görülmeli; bu eksiklik, 2007 yılında 4077 sayılı önceki yasanın 5582 sayılı yasayla değiştirilen 4.maddesi 3.fıkrası aynen alınarak giderilmelidir.

       3-      Yargıtay kararları

       a)      Önceki 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Yasası’nın yürürlükte olduğu dönemde, Yasa’nın yukarda açıklanan hükümleri gereği, kusur sorumluluğunun yerini kusursuz sorumluluk ilkesinin alması gerekirken, yüksek özen gerektiren objektif kusur sorumluluğu görüşü değiştirilmemiştir.

       b)      Gene önceki dönemde Yapımcıya (imalatçıya) karşı açılan davalara BK. m.60’daki bir yıllık zamanaşımının değil, 4077 sayılı TKHK. m.4/4’deki iki yıllık sürenin ve maldaki bozukluğun yol açtığı ölüm ve yaralanma ile ilgili davalarda “hile” kavramı “tehlike sorumluluğu ve ağır kusur” olarak yorumlanıp on yıllık zamanaşımının uygulanması gerekir iken, imalatçıya bir yıllık ve (maldaki bozukluktan habersiz ve bu nedenle kusursuz) satıcıya on yıllık zamanaşımı uygulanarak, aynı sorumluluk için iki farklı uygulama yaratılmıştır.

       c)      4077 sayılı Tüketicinin Korunması Yasası’nın 4.maddesi ile 7,10 ve 13. maddelerinde “imalatçı”nın “satıcı” ile birlikte ortaklaşa ve zincirleme tam sorumluluğu yer almış olmasına ve 4822 sayılı yasa ile yapılan 4. madde 3. fıkradaki son değişiklikte “Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar.” denilerek önceki hüküm daha bir açıklığa kavuşturulmuş bulunmasına karşın, imalatçının sorumluluğunun “haksız eylem ve kusur sorumluluğu” sayılması biçimindeki görüşler sürdürülmüştür.

       Bu açıklamalarımıza örnek olarak Yargıtay’ın şu kararlarını gösterebiliriz :

       13.HD.2.3.1998 gün 10172-1882 sayılı kararında: “İmalatçının sorumluluğu, BK.nun genel ilkesi uyarınca objektif kusur sorumluluğu olup, zarar gören ile imalatçı arasında sözleşme ilişkisi bulunmadığından, aynı kanunun 41.maddesine göre haksız fiil sorumluluğudur” denilerek, BK. 60.maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin geçirildiği gerekçesiyle imalatçı hakkındaki dava reddedilmiş; satıcı yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

       Oysa, dosya incelendiğinde imalatçı tarafından belli bir basınç altında doldurulması gereken soda şişelerinin, hatalı doldurulma nedeniyle patladığı ve bu patlama sonucu şişe kapağının davacının gözüne saplanarak bir gözünün kör olmasına neden olduğu saptanmıştır. Bu durum imalatçı yönünden “ağır kusur” oluşturduğundan, gerek BK.207/3. maddesi ve gerekse TKHK.4/4. maddesi uyarınca zamanaşımı en az on yıl kabul edilmeli ve bu süre sürekli sakatlığa ilişkin Sağlık Kurulu raporunun öğrenildiği günden başlatılmalıydı.

       Öte yandan, kararda satıcı ile imalatçı arasındaki sorumluluk ilişkisi BK.51. maddesindeki eksik teselsül olarak kabul edilmiş; TKHK. 4.maddesindeki “ortaklaşa ve zincirleme tam sorumluluk” (BK.50) gözardı edilmiştir.

       Bir başka yönden de, bilirkişi incelemesi sırasında değişik yerlerden alınan şişelerin denenmesi  sonucu, imalatçının hatası  saptanmasına göre, ünlü bir markanın sahibi olan ve yoğun reklamlarla tüketiciyi etkileyen imalatçı şirketin zamanaşımı savunmasına sığınması, Medeni Yasanın 2.maddesi göz önünde bulundurularak  reddedilmeliydi.

       4.HD.11.04.2000 gün 517-3348 sayılı kararında: “İmalatçının hatalı mal üretmesinin hukuka aykırı bir eylem olduğu ve bunun haksız eylem kabul edilmesine göre de B.K.60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiği” sonucuna varılmıştır.

       4.HD.01.11.1999 gün 7147-920 sayılı kararında:“Davalı ürettiği malzemeleri kullanma yer ve amacına uygun biçimde üretmediği, küçük bir özensizlik sonucu doğacak büyük tehlikeyi önleyecek biçimde eşya üretemediği ve kendisinden beklenen nesnel özen yükümlülüğünü göstermediği anlaşıldığına göre, zarar kapsamının belirlenmesi gerekir.” denilmiştir.

       HGK.27.11.1996 gün ve E.1996/4-588 K. 1996/831 sayılı kararında: “İmalatçının sorumluluğunun kusur sorumluluğu kabul edilmesi, ancak bu sorumluluğun yüksek özen yükümlülüğü gerektirdiği görüşünde birleşilmesi biçiminde” bir sonuca varılmıştır.

       4.HD.25.09.1997 gün 4787-8679 sayılı kararında : “Tüpgazı muhafaza eden ve belli bir depozito ile kullanmaya bırakılan tüpün mülkiyeti imalatçıya ait olduğuna göre, tüpün patlayarak zarar vermesinden kaynaklanan tazminat davasında, imalatçının sorumluluğu özen eksikliğine bağlanmalıdır.” denilmesine karşın, imalatçının B.K.41. ve izleyen maddeler uyarınca sorumlu olduğu sonucuna varılıp, imalatçı ile kullanıcı arasında “depozito” ile oluşan “sözleşme ilişkisi” ve tüpün mülkiyetinin imalatçıya ait olduğu gerçeği gözardı edilmiştir.

4-      Yargıtay’ın satıcı ile alıcı arasındaki sözleşme ilişkisinin “güven ortamında” meydana gelen olaylarda,  imalatçıyı “sözleşmesel davranış yükümlülükleri” uyarınca sorumlu tutan kararları

a)      Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 06.05.1992 gün ve E. 1992/13-213 K. 1992/315 sayılı kararında, üçüncü kişi durumundaki davacının, satıcı ile alıcı arasındaki borç ilişkisinin güven ortamında tüp patlaması sonucu geçirdiği kazadan dolayı, davalının sorumluluğunu, sözleşmesel ilişki çerçevesinde değerlendirmiş ve BK.125.(TBK.146.) maddesindeki on yıllık zamanaşımının uygulanması gerekeceği sonucuna varmıştır. (YKD.1992/8-1176)[7]

       Böylesine doğru bir gerekçenin neden yerleşik bir görüş olarak yerleşmediği; “imalatçı” ile “satıcı” arasındaki sözleşme ilişkisinin güven ortamında yoğun bir reklam kampanyasının da özendirmesiyle markaya inanarak ve imalatçının ad ve ünvanına güvenerek malı satın alan alıcının neden korunmadığı; imalatçının sözleşmesel davranış yükümlülükleri gözönünde tutularak BK.125.(TBK.146.) maddesindeki on yıllık sürenin neden uygulanmadığı bugüne kadar sorulmuş ve sorgulanmış değildir.

       Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 20.09.1979 gün 3398-4053 sayılı kararında: “Davacı, malın davalı yapımcı A.Ş. tarafından üretildiğini bilerek ve ona  güven duyarak satın almıştır. Bu nedenle yaratılan güvenden dolayı  da davalı A.Ş. nin sorumluluğunun bulunduğunun kabulü gerekir. Ayrıca yapımcı davalı, ürettiği malı acentesi aracılığı ile davacıya sattığına göre, aradaki sözleşme ilişkisi nedeniyle satıcının satılan maldaki bozuklukları garanti borcu (BK. 94 vd.) hükümlerince de sorumlu kılınacaktır.” denilmesine  karşın, olayın BK. 41. vd. kapsamında ele alınması çelişki oluşturmuştur. (YKD.1980/12-1615)

       Gene bir başka ve yıllar önceye ait Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 5.7.1977 gün 2921-7745 sayılı kararında : “Alıcı malı satın alırken hangi fabrikanın o malı imal ettiğini bilmekte ve bu  bakımdan fabrikaya ve o mala karşı güven duymaktadır.” (YKD.1978/11-1801) denilerek “güven sorumluluğu” tezi benimsenmesine karşın, bu teze bağlanmaya son derece elverişli “Sözleşmesel sorumluluk” ilkesine yaklaşılmaması, çağdaş ve hakça bir çözümden yoksun kalınması sonucunu doğurmuştur.[8]

       b)      Güvence ilkesine dayalı sözleşmesel sorumluluk görüşü ABD. de “yargıç hukuku” aracılığı ile geliştirilip başarıyla uygulanmış; buradan yola çıkılarak zarar gören tüketicilerin doğrudan doğruya yapımcıya başvurabilmeleri olanağı sağlanmıştır. Amerikan hukukunda yapımcının sözleşmesel sorumluluğu bir warranty (açık ve kesin güvence) sorumluluğudur.[9] Reklamlar ve markalar dünyasında bu doğru bir çözümdür. Öyle sanıyoruz ki, 4077 sayılı TKHK ve bu kanuna 4822 sayılı yasa ile yapılan eklemeler, bir yandan tehlike ilkesine dayalı kusursuz sorumluluk ilkesini yasallaştırırken, öte yandan yapımcı ile satıcının ortaklaşa ve zincirleme tam sorumluluğunu çeşitli maddelerde birkaç kez yineleyerek, tüketici ve kullanıcıları, yapımcı ile satıcı arasındaki sözleşme ilişkisinin güven ortamına yerleştirmiş; ayrıca sorumlulardan herhangi birine doğrudan başvurabilme olanağı yaratmıştır.

       VIII- TÜKETİCİNİN KORUNMASI YASASINDA SÜRELER                                     

       1-  Ayıplı maldan sorumlulukta zamanaşımı

       Yasa’nın 12.maddesi 1.fıkrasına göre: Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir.”

       6502 sayılı TKHK’nun yukardaki maddesinde, 6098 sayılı TBK m.231/1’de ve 818 sayılı BK m.207/1’de olduğu gibi, tüketici ve alıcı yararına olmak üzere zamanaşımının sözleşme ile uzatılabileceği hükmü yer almıştır.

       2-      İkinci el satışlarda zamanaşımı

       Yasa’nın 12.maddesi 2.fıkrasına göre: “Bu Kanunun 10.maddesinin 3.fıkrası saklı olmak üzere ikinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz.”

       İkinci el satışlar ile konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda, yukardaki sürelerin uygulanmayacağı ayrık hüküm olarak 10.maddenin 3.fıkrası şöyledir:

         Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulur. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Teknik düzenlemesine uygun olmayan ürünler ise hiçbir şekilde piyasaya arz edilemez. Bu ürünlere, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır.

        Yukarda sözü edilen kanun, 11.07.2001 gün 24459 sayılı RG’de yayınlanarak, yayını tarihinden altı ay sonra 29.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4703 sayılı yasa olup, 5.maddesinde “Ürünlerin piyasaya arzında, üreticilerin ve dağıtıcıların yükümlülükleri” açıklanmıştır.

       3-      Zamanaşımının ileri sürülemeyeceği durumlar veya üst sınır

       a)      Yasa’nın 12.maddesi 3.fıkrasına göre ayıplı mallarda ve 16.maddesi 2.fıkrasına göre ayıplı hizmetlerde zamanaşımının ileri sürülemeyeceği durumlar:

       Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

       b)      Yukardaki hükme göre, ağır kusur ve hile durumunda zamanaşımı süresiz mi olacaktır. On yıllık üst sınır (hak düşürücü süre olmadığına göre) uygulanmayacak mıdır? Öğretideki görüşler, hile ve kandırma durumunda satıcıya karşı açılacak davalarda TBK.146.maddesindeki (BK.125. maddesindeki) on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı yönündedir.

       Bir başka görüşe göre de, “satıcı davranışlarıyla tüketicide (alıcıda) bir dava açılmasının gereksizliği kanısını uyandırmış ve böylece tüm süreleri geçirtmiş ise, Medeni Kanun’un 2.maddesi uyarınca, satıcının, zamanaşımını ileri sürmesine izin verilmemelidir.

       c)      Avrupa Birliği 3 no.lu Direktifinin 11.maddesinde  “malın fiilen piyasaya sürüldüğü tarihten başlayarak on yıllık sürenin sona ermesiyle” zarardan dolayı dava açılamayacağı hükmü yer almıştır.

       Bizce “malın piyasaya sürüldüğü gün” belirsizlik içermektedir. Bu konuda ispat yükünün kimde olacağı da belli değildir. En iyisi böyle bir üst sınırın konulmamasıydı.

       4- Zamanaşımı süresinin sözleşme ile uzatılması

       Kural olarak, yasalardaki zamanaşımı süreleri sözleşme ile kısaltılamaz, kaldırılamaz, sınırlandırılamaz. Yalnızca sözleşme ile uzatılabilir. Bu uzatma, öğretideki görüşlere göre, TBK.146 (BK.125) maddesindeki  on yıllık süreyi aşmamalıdır.

       TBK.m.231/1’de (BK.207/1’de) alıcı yararına olduğu gibi, önceki 4077 sayılı TKHK. 4. maddesinde ve yeni 6502 sayılı TKHK’nun 12.maddesi 1.fıkrasına da tüketici yararına olmak üzere, zamanaşımının sözleşme ile uzatılabileceği hükümleri yer almış; her iki yasa metninde de satıcının ve sorumluların daha uzun bir süre için “güvence” vermesinden söz edilmiştir. Borçlar Yasası ile Tüketici Yasasındaki bu hükümler, TBK.148.maddesindeki (BK.m.127’deki) “zamanaşımı sürelerinin sözleşme ile değiştirilemeyeceği” hükmünün ayrığı olmaktadır.

       Zamanaşımının uzatılması iki biçimde olabilir :

     a)      Sözleşme ile,

     b)      Satıcının tek yanlı “güvence” vermesi ile.

       Tek yanlı güvence, genellikle “Garanti Belgesi” verilerek yapılmaktadır. 6502 sayılı Yasa’nın “İhtiyari garanti” başlıklı 57.maddesine göre:

  1)      İhtiyari garanti, tüketicinin yasal hakları saklı kalmak kaydıyla mal veya hizmetle ilgili; değişim, onarım, bakım, bedel iadesi ve benzeri hususlarda satıcı, sağlayıcı, üretici veya ithalatçı tarafından verilen ilave taahhüdü ifade eder.

  2) İhtiyari garanti taahhüdü süresince, taahhüt edilen hakların kullanılması nedeniyle tüketiciden masraf talep edilemez.

  3) Taahhütte bulunan, taahhüdünün yanı sıra ilgili reklam ve ilanlarında yer alan ifadelerle de bağlıdır. Bu taahhütte, tüketicinin yasal haklarının saklı olduğu, garantiden faydalanma koşulları, süresi, garanti verenin adı ile iletişim bilgileri yer almak zorundadır.

  4) İhtiyari garanti taahhüdünün tüketiciye yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile verilmesi zorunludur.

  5) İhtiyari garanti taahhüdü, bu maddede öngörülen özellikleri taşımasa bile taahhütte bulunanı bağlar.

       5-      Garanti Belgesinin zamanaşımı sürelerine etkisi

       6502 sayılı TKHK.56. maddesine göre: Üretici ve ithalatçılar, tüketiciye yönelik üretilen veya ithal edilen mallar için içeriği yönetmelikle belirlenen bir garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Bu belgenin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcıya aittir.

       Garanti süresi, malın teslim tarihinden başlamak üzere en az iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.

       6-      Satış sonrası hizmetlerin süresi

       Yasanın 58.maddesine göre: “Üretici veya ithalatçılar, ürettikleri veya ithal ettikleri mallar için Bakanlıkça belirlenen kullanım ömrü süresince, satış sonrası bakım ve onarım hizmetlerini sağlamak zorundadır.”

       Kullanım ömrü süreleri, 6502 sayılı Yasa uyarınca, 13.06.2014 gün 29029 sayılı RG.de yayınlanarak yürürlüğe konulan Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği eki “Ürünler listesi”nde ürün gruplarına göre açıklanmıştır. Daha önce ilgili bölümünde verdiğimiz örneklerden birkaçını yineleyelim:

 

 

       Kullanım ömrü süreleri     

       15 yıllık: Kat kaloriferleri, kombiler

       10 yıllık: Otomobil, kamyonet, motosiklet gibi motorlu araçlar, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makineleri, elektrikli süpürge, fırın, ütü, düdüklü tencere gibi ev aletleri, televizyon, radyo, müzik setleri, kalorifer kazanı, klima, şofben, termosifon, LPG-Doğalgaz sobaları, vantilatör, aspiratör hidrofor, klozet, duş teknesi,elektrikli sayaçlar, jeneratör, ahşap ve metal mobilyalar.

       7 yıllık: Elektrikli traş makinesi, epilasyon aygıtı, ekmek kızartma, tost, çay-kahve  makineleri, su ısıtıcılar, meyve sıkıcılar, blender, ev sinema, ses kayıt ve oynatma sistemleri, uydu alıcıları, müzik aletleri vb.           

       5 yıllık: Cep telefonları, bilgisayarlar, yazıcılar, tarayıcılar, faks, kameralar, fotoğraf makineleri, alarm cihazları, modem, batarya, tansiyon aleti, işitme cihazı, masaj aleti, çocuk arabaları, engelliler için akülü araçlar vb.

       3 yıllık: Hard disk, klavye, hoparlör, kulaklık, regülatör, araç lastikleri, jant, şarj dinamosu, amortisör, radyatör vb.

 


[1]  Eski dilde “İmalât: Ham maddeyi işleyerek üretilen her türlü mal” ve “İmalâtçı: Ham maddeyi işleyerek mal üreten”dir.  (Fransızca’da: Fabrication, fabrıcant) -  Tarım ürünleri yetiştiren çiftçilere eski dilde “müstahsil” denirdi. Bunun Türkçe karşılığı “üretici”dir. Gene eski dilde “Mamûl: İşlenmiş mal” ve “Mahsûl: Ürün (Topraktan elde edilen)” idi. (Fr.Produit,recolte). Bütün bu sözlük anlamlarına bakılarak, teknoloji ve sanayi ağırlıklı (fabrication) seri mal üretenlere “ÜRETİMCİ” ve topraktan ürün elde edenlere “ÜRETİCİ” denilmesinin dilimizdeki anlamlarına ve yasalardaki amaca uygun düşeceği görüşüyle bu kavramları benimsemiş bulunuyoruz.      

[2]    Aydın Zevkliler ,Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 2001, sf. 48 vd.

[3] Bu bölümde yararlanılan yazılar: Ergun Özsunay, Türk Hukukunda Gerçek Bir Boşluk : “Yapımcının Sorumluluğu”, Sorumluluk Hukukunda Yeni Gelişmeler 1978 Sempozyumu, sf.53-112; İbrahim Kaplan, İmalatçının Sorumluluğu Üzerine Düşünceler, Batider, 1985, C.XIII, sayı :1, sf.137-140

[4]   Ergun Özsunay’a göre: “Yığın için üretim, doğal olarak “yığın için dağıtımı” beraberinde getirmiştir. Dağıtım mekanizmasına katılan “aracılar”ın (toptancı, perakendeci vb.) çok kez, orijinal kutusu ya da ambalajı içinde tüketiciye ulaştırdıkları mamulün niteliği hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları söylenebilir. Bu nedenle, özellikle karmaşık yapısı bulunan teknik mamuller bakımından, “dağıtıcıların bir “gözden geçirme yükümlülüğü”nden  bile söz edilemez. Zira çağdaş endüstrinin, tüketicilere ulaştırılmak üzere, orijinal ambalajı içinde “dağıtıcılara” (aracı tacirlere) gönderdiği konserve yiyeceklerin, ilaçların ya da karmaşık bileşimi ve teknik niteliği bulunan başka mamullerin, “dağıtıcılar” tarafından incelenebilmesine olanak yoktur. Bu nedenle, satıcının, sadece bir dağıtıcı (aracı tacir) olması durumunda, mamuldeki bozuklukların neden olduğu zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesi çok kez olanaksızdır. Nitekim, çeşitli hukuk düzenlerinde, mamuldeki bozukluktan zarar gören tüketicinin, aracı tacirden (dağıtıcı/satıcı) zararı giderim isteminde bulunamayacağı belirtilmektedir.

      Kaldı ki, “dağıtıcı” durumunda bulunan “satıcı”yı mamuldeki bozuklukların neden olduğu zararlardan sorumlu tutmanın, “amaca da uygun olmadığı” söylenebilir. Zira, özellikle bir mamulü seri olarak etkileyen bozukluklarda (yapım bozukluğu) dağıtıcı/satıcının, zarar gören tüm tüketicilerin zararlarını  giderebilmesi de olanaksızdır. Eğer, onun zararı giderimle yükümlü olduğu kabul edilecek olursa, sorumluluğunu sigorta ettirecek (sorumluluk sigortası); “belirli olmayan tehlikeler” (riziko) bakımından ödemek zorunda kalacağı yüksek primler de, mamulün satış fiyatına yansıyacaktır. Böylece, son çözümlemede, hem bozuk mamullerin neden olduğu zararların rizikosu tüketici tarafından üstlenilmiş olacak; hem de, mamullerin fiyatlarında, amaca uygun olmayan artışlar meydana gelecektir.

      O halde, bozuk mamullerin neden olduğu zararların giderimi için, dağıtıcı/satıcılara değil, fakat, doğrudan doğruya “yapımcı-üretimciye” (imalatçı, producer, manufacturer) başvurulması gerekir. (Ergun Özsunay, a.g.m.,sf.56-57) 

[5] Garanti süresi geçtikten sonra ise kullanım ömrü süresi, motorlu araçlarda söz konusu olmaktadır. Bunun örneklerini, yukarda, garanti süresi bölümünde verdik. Örneğin, binek otomobillerinde garanti süresi (2) yıl veya 60.000 km’dir. Buna göre (2) yıl geçmiş olup da 60.000 km. henüz dolmamışsa, garanti süresi geçmemiş olacaktır.  Bunun gibi, garanti süresi kamyonetlerde (2) yıl veya 100.000 km., motosikletlerde (2) yıl veya 30.000 km.’dir.

[6]   Aydın Zevkliler, a.g.e., sf.182-183

[7]   Kararla ilgili somut olayda, satın alınan tüpgazın bağlanması için alıcının (kullanıcının) yardım istemi üzerine gelen üçüncü kişinin, tüpteki gaz kaçağı yüzünden patlama sonucu uğradığı zarardan satıcının sorumluluğu, MK.2.maddesi uyarınca varlığı kabul edilen borç ilişkisine (koruma yükümlülüğüne) aykırı sayılarak on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı sonucuna varılmıştır.

[8]   Rona Serozan, Yapımcının Sorumluluğu, Yargı, 1979/Şubat, sayı:34, sf.25-26

[9]   Ergun Özsunay, agm., sf.67