1- Islahla zamanaşımı savunmasının kabul edilmesi, haksız ve adaletsiz bir görüş ve yanlış bir uygulamadır.
Yasa'nın 176.maddesinin gerekçesinin son paragrafına tehlikeli bir "virüs" gibi sokuşturulan ıslahla zamanaşımı savunması yapılabileceğine ilişkin cümle oradan çıkarılmalı ve ayrıca 182'inci maddedeki "kötüniyetli ıslaha" açıklık getiren ve maddeyi etkinleştiren yasa değişikliği yapılmalıdır.
Yargıtay'ın uzun yıllardan beri süre gelen yerleşik kararlarına aykırı olarak, Hukuk Genel Kurulu, ıslah adı altında zamanaşımı savunması yapılabileceği yönünde kararlar vererek, "ıslah yoluyla dahi olsa, kazanılmış hakların ortadan kaldırılamayacağı" kuralını gözardı etmiş; ayrıca (yargılamanın yıllar süren, zaman ve emek harcanan ileri aşamasında) davacının haklılığı kesin belli olduktan sonra, davalıya "ıslah" adı altında zamanaşımını ileri sürme olanağı tanınması, kötüniyetin korunması niteliğinde (HMK.m.182, 29/1, TMK.m.2) son derece haksız, adalet duygularını incitici, yargıya ve hukuka güveni sarsıcı, asla kabul edilemez bir durumdur.
Islah yoluyla zamanaşımı savunması yapılabileceği görüşü, yukarda belirttiğimiz gibi uzun yargılama aşamasından sonra, davacıya kazanılmış hakkını kaybettiren ve davalıya (haksız biçimde) borçtan kurtaran, üstelik kötüniyeti koruyan, hukuka ve hakkın özüne aykırı bir anlayış olup, 6100 sayılı HMK'nun ıslaha ilişkin hükümlerinde bu yönde bir açıklama bulunmamasına karşın, 176. maddenin gerekçesinin son paragrafına ıslah yoluyla zamanaşımı savunması yapılabileceği" açıklaması sokuşturulmuştur.
2- Yargılamanın son aşamasında, kanıtlanmış davaya karşı ıslah yoluyla zamanaşımı savunması kabul edilmemeli, kötüniyet korunmamalıdır.
6100 sayılı HMK'nun davalıya tanıdığı geniş olanakları ve yargılama aşamalarını şöyle bir gözden geçirelim:
Davalı, iki kez verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı savunmasını unutmuş, ön inceleme aşamasında da bu yönde bir girişimde bulunmamış; tahkikat aşamasına geçildikten, uzun zaman ve emek harcanarak deliler toplandıktan, tanıklar dinlendikten, örneğin ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat davalarında kusur ve hesap raporları verildikten sonra karar aşamasına yaklaşıldığı sırada, tazminat miktarını öğrenip aklı başına gelen davalı vekili, haksız ve hukuka aykırı olayın sorumlusu ve tazminat ödeme yükümlüsü olduğu kesin belli olan davalıyı kurtarmak için, “ıslah yoluyla” zamanaşımını ileri sürerse, bu, dürüstlük kuralına” aykırı (TMK.m.2 ve HMK.m.29/1), kötüniyetli bir davranış olur. (HMK.m.182)
Medeni Yasanın 2.maddesi 2.fıkrasında denildiği gibi "Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.."
6100 sayılı HMK.29/1.maddesine göre de "Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar." (Ayrıca TMK.m.2/1)
Uzun yargılama sürecinden sonra, tazminat ve kapsamı ile haksız eylem, hukuka aykırılık ve sorumluluk kesin belli olduktan sonra, bundan kurtulmak ve kesinleşmiş tazminat borcunu ödememek için "ıslaha" sığınıp zamanaşımını ileri sürmek, 6100 sayılı HMK'nun 182.maddesine göre "kötüniyetle ıslah" değil midir?
3- Kötüniyetli ıslah
Kötüniyetli ıslah için HMK’nun 182.maddesinde "Islahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ıslahı dikkate almadan karar verir" denilmesine göre:
a) Haksız ve suç oluşturan eylem, sorumluluk ve tazminat miktarı kesin belli olduktan sonra, davalının ıslah yoluyla zamanaşımını ileri sürerek borçtan kurtulmaya kalkışması "kötüniyetli ıslah" sayılmayacak mıdır?
b) Yasada açıkça tanınmayan, ancak bir takım görüşlerin etkisiyle HMK’nun 176. maddesinin gerekçesinin son paragrafına "tehlikeli bir virüs" gibi sokuşturulan "ıslahla zamanaşımı definde bulunulabileceği" açıklaması, yasal bir hak imiş gibi korunacak mıdır?
c) Yargıç, madde hükmünde kendisine tanınan yetkiyi kullanarak, sorumluluğu ve tazminat yükümlülüğü belli olduktan sonra, zamanaşımı savunması yapan davalının bu eylemini "kötüniyetli ıslah" sayıp, ıslahı dikkate almadan karar verecek midir? Yargıtay, yanlış kararlarından dönüp, yerel mahkeme hakiminin bu yöndeki kararını onayacak mıdır?
Zaman içinde bu soruların yanıtını almaya çalışacağız. Yani, bekleyip göreceğiz. Özellikle bizim konumuz olan insan zararlarında (ölüm ve bedensel zararlarda) yargının, Yargıtay'ın ve bilim çevrelerinin en yüce hak olan "yaşama hakkı" konusundaki olumlu görüşlerinin beklentisi içinde olacağız. Onların katı, dar biçimsellikten, sığ görüşlerden kendilerini kurtarıp hakkın özünü kavramalarını bekleyeceğiz.
d) Son olarak "kötüniyetli ıslah" başlıklı HMK'nun 182. maddesinin gerekçesindeki uyarılara dikkati çekmek istiyoruz:
Önceki 1086 sayılı HUMK'nun 90.maddesine göre, kötüniyetli ıslah yapılsa dahi ıslah geçerli kabul ediliyor, ancak mahkeme para cezasına ve karşı tarafın zararlarının /ödenmesine karar verilebiliyordu.
Buna karşılık 6100 sayılı HMK'nun 182.maddesine göre, ıslahın kötüniyetle yapıldığı anlaşılırsa, mahkeme, kötüniyetli ıslahı (ıslah yoluyla zamanaşımı savunmasını) dikkate almadan karar verebilecektir.
İşte, yeni yasa uyarınca bizim de yargıçlardan ve Yargıtay'dan beklentilerimiz budur. Artık yaşama hakkının söz konusu olduğu olaylarda, (ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle açılan tazminat davalarında) haksızlık, hukuka aykırılık ve tazminat miktarı kesin belli olmuşsa, yargıç, davalının ıslah yoluyla ileri sürdüğü zamanaşımı savunmasını dikkate almadan tazminata hükmetmeli; Yargıtay da bunu onamalıdır.
Ancak ne var ki, yargıçlar alışkanlıklarından ve saplantılarından kolay kolay vazgeçmiyorlar. En iyisi, en başta söylediğimiz gibi, Yasa'nın 176.maddesinin gerekçesinin son paragrafına tehlikeli bir "virüs" gibi sokuşturulan ıslahla zamanaşımı savunması yapılabileceğine ilişkin cümle oradan çıkarılmalı ve ayrıca 182'inci maddedeki "kötüniyetli ıslaha" açıklık getiren ve maddeyi etkinleştiren yasa değişikliği yapılmalıdır.