Menu

Arama Yapın

HMGS PANELİMİZİN DEMOSUNU İNCELEMEK İÇİN TIKLA

Menu


TRAFİK KAZALARINDA SUÇ KAVRAMI

01 Kasım 2024

Bu makale 300 kez okundu.

Yazar Çelik Ahmet ÇELIK
Makaleyi PDF olarak İndir

ÖZET:

1) Kaza, dikkatsizlik ve özensizlikle istemeyerek bir zarara neden olmaktır. Buna özel hukukta “kusur”, ceza hukukunda “taksir” denilmektedir. O halde, istemeyerek veya öngöremeyerek ya da öngörebilmiş olsa bile sonucunu düşünemeyerek trafik kazasında ölüme veya yaralanmaya neden olan kişi, ceza yasasına göre “taksirli suç” işlemiş olacaktır.

2) İsteyerek, tasarlayarak veya ani öfke ile birini öldüren veya yaralayan kişinin eylemi “kaza” değil, “kasıt”tır. Kaza ve kasıt birbirine zıt kavramlardır; kaza istemeyerek, kasıt isteyerek yapılandır. Kasten kaza yapılmaz, bu akla ve mantığa aykırıdır; dolayısıyla trafik kazası yapanlar “kasıtlı suç” işlemiş olmazlar. Eğer bir kimse motorlu aracı suç aygıtı (silah) olarak kullanmak suretiyle “kasten” birini (hasmını) öldürmüşse veya yaralamışsa, bu trafik kazası değildir. Kasıt ancak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarında sözkonusu olur.         

3) Motorlu araç, bir yerden bir yere gitmek veya yolcu ya da yük taşımak amacıyla kullanılır. Buna motorlu aracın işletilmesi ve bu işin sorumluluğunu üstlenene “işleten” denir. İşleten, motorlu aracın, ulaşım veya taşıma amacıyla kullanılması sırasında üçüncü kişilere verilen zarardan dolayı sorumlu olur. Eğer motorlu araç “ulaşım ve taşıma amacı” dışında, suç aygıtı olarak kullanılmışsa, işleten sorumlu tutulamaz. Her ne kadar, yasaya göre, işleten “sürücünün kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu” ise de, bu sorumluluk ”istemeyerek” zarar verme (kaza) durumunda söz konusu olup, isteyerek ve tasarlayarak gerçekleştirilen kasıtlı suçlarda (işletme amacı dışında) kullanılmışsa, işleten ve dolayısıyla aracın sigortacısı sorumlu olmaz.

Nasıl ki, işletenin çekmecesinden tabancası gizlice alınıp, birini öldürmek amacıyla kullanıldığında, işleten sorumlu tutulamazsa, aynı biçimde motorlu araç “silah” olarak kullanılarak “kasten” öldürme olayında da işleten sorumlu olmaz.

 

 

4) Şunları soralım:

Kasten öldürülenin yakınları veya kasten yaralanan kişi, işletenden tazminat isteyebilirler mi, isteyemezlerse sigortacının da tazminat ödememesi gerekir.

Suç aygıtı olarak kullanılan aracın sigortası yoksa, Güvence Hesabı tazminat öder mi ve ödediği tazminat için işletene rücu edebilir mi?

Bu soruları düşünebilen ve doğru yanıtlarını bulabilen, motorlu aracın suç aygıtı (silah) olarak kullanılması suretiyle kasten öldürme veya yaralama suçlarından işletenin sorumlu olmayacağı ve dolayısıyla sigortacının tazminat ödememesi gerektiği sonucuna varacaktır.

I- KONUNUN ELE ALINIŞ NEDENLERİ

1- Trafik Sigortası Genel Şartlarında kasıt kavramı

a) Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın “sigortacının sigortalıya rücu hakkına” ilişkin B.4 maddesi 3.fıkrası (a) bendinde “Tazminatı gerektiren olay, sigortalının veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasti bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmişse” sigortalıya (işletene) rücu edileceği açıklaması yer almış olup, bu genel şartları hazırlayanlar ve yürürlüğe koyanlar “kasıt” ile “kaza” kavramları arasındaki zıtlığın ayırdına varamamışlar; “kasıtlı kaza” gibi akıl ve mantık dışı bir eylem olamayacağını, kazanın “kasıtlı” değil, “dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara aldırış etmezlik sonucu istemeyerek bir zarara neden olma eylemi” olduğunu düşünememişlerdir. Onlar düşünemedikleri gibi, öğretide de bunu eleştiren olmamış; Yargıtay kararlarında dahi kasıt ve kaza kavramlarının  bir arada olamayacağının ayırdına varılamamış; yerel mahkemenin kasti hareketi trafik kazası saymayıp, işletenin ve sigortacının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davayı reddeden kararı, Yargıtay’ca bozulmuştur.[1]

b) Konunun düşünülemeyen ya da fark edilemeyen bir yönü de, 2918 sayılı KTK’nun 85.maddesi 4.fıkrasına göre, işleten, sürücünün “kusurundan” kendi kusuru gibi sorumlu olup, bu hükme göre sürücünün “kasıtlı” eyleminden (hasmını öldürmek veya yaralamak kastı ile motorlu aracı suç aygıtı (silah) olarak kullanmasından) dolayı sorumlu tutulamaz. Çünkü sürücünün kasıtlı suçu, motorlu aracın işletilmesine ilişkin “işletme kusuru” değildir. Sürücünün kasıtlı eylemiyle, işletenin sorumluluğu yönünden nedensellik bağı kesilmiştir.

Bunun yansıması olarak, işletenin belli bir limite kadar sorumluluğunu üstlenen sigorta şirketi, sürücünün kusurlu eyleminden sorumlu ise de, işletenin sorumlu tutulamayacağı sürücünün “kasıtlı eyleminden” sorumlu olmaz. Bu nedenle de, sigorta şirketinin, sürücünün “kasıtlı” olarak öldürdüğü kişinin desteğinden yoksun kalan haksahiplerine veya bedensel zarara uğrayan kişiye (olay trafik kazası olmadığı ve işletenin sorumluluğu yönünden nedensellik bağı kesildiği için) tazminat ödememesi gerekir.

c) Sigorta Genel Şartlarında “kasıt” kavramına mutlaka yer verilecekse, sigortacının sigortalısına rücu hakkına ilişkin B.4. maddesi 1.bendindeki “kasti hareket” oradan alınıp A.6 maddesindeki “teminat dışı haller” arasına konulmalıdır.

2- İş kazalarında “kasıt” kavramı      

İş kazaları, trafik kazası niteliğinde olduğunda, yani trafik-iş kazalarında hem iş ve sosyal güvenlik yasaları, hem trafik yasası uygulanacağından, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’ndaki “kasıt” kavramı üzerinde de durmalıyız. Orada da “kaza” ve “kasıt” kavramları bir araya getirilmiştir.

a) 5510 sayılı Yasa’nın 21.maddesi 1.fıkrasında “iş kazasında işverenin kastından” söz edilmiş olup, madde metnini yazanlar ve yürürlüğe koyanlar, işverenin çalıştırdığı kişiyi kasıtlı olarak öldürmesi veya beden gücü kaybına uğratması gibi, kendisini suçlu duruma düşürecek ve tazminat yükümlüsü durumuna sokacak bir eylemi “bilerek, isteyerek” niçin gerçekleştireceğinin mantıklı bir açıklamasının yapılamayacağını; kaza ve kasıt kavramlarının bir arada olamayacağını düşünememişlerdir.

b) 5510 sayılı Yasa’nın 22.maddesi 1/c fıkrasında da “işçinin kasdî haraketiyle iş kazasına uğraması” açıklaması yer almış olup, kazanın “istemeyerek, dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara aykırı davranmak sonucu” meydana gelen bir olay olduğunun ayırdına varılamamıştır. İşçinin kendini öldürmesi (intihar) kaza değildir; kendini yaralaması, beden gücü kaybına uğratması işverenden tazminat alma amacına yönelik olabilir ise de, böyle kasıtlı bir eylem az rastlanır durumlardan olduğu gibi, işçinin bu tür davranışı ile işverenin sorumluluğu yönünden nedensellik bağı kesilmişse tazminat alamayacak; Sosyal Güvenlik Kurumu gelir bağlamayı kabul etmiş olsa bile, bağlanacak gelir yarıya indirilecektir (5510/m.22/1-c).

II- KAVRAMLAR VE TANIMLAR

Aşağıda kavramların hem sözlük anlamları verilmiş, hem tanımları yapılmış; gerekli görülen yerlerde geniş açıklamalara girilmiştir.

1- Kaza kavramı

Kaza’nın konumuzu ilgilendiren sözlük anlamı “önceden düşünülüp tasarlanmayan ve beklenmeyen bir zamanda” zarara uğramaktır. Bunu kazaya uğrayan kişi, kendi eylemiyle gerçekleştirebileceği gibi, başkaları yapmış ve onu zarara uğratmış olabilirler. Her iki durumda da önceden tasarlanmış ve planlanmış bir eylem söz konusu olmayıp, umulmayan ve beklenmeyen bir zamanda ani olarak gerçekleşen bir durum, bir “raslantı”dır. 

2- Trafik kazası

Kaza kavramı içerisinde, önceden tasarlanmayan ve beklenmeyen bir zamanda, işletilme halindeki motorlu araç sürücüsünün, dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara uymazlık” sonucu istemeyerek bir zarara (ölüme, yaralanmaya ve maddi zarara) neden olması “trafik kazası”dır. Sürücünün bu eylemine özel hukukta “kusur” ceza hukukunda “taksir” ve “taksirli suç” denilmektedir.

3- Taksir

Taksir’in sözlük anlamı “dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara aykırı davranmaktan doğan kusurlu olma durumu”dur.[2]

5237 sayılı TCK’nun 22.maddesi 2.fıkrasına göre taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen sonucun "öngörülmeyerek" gerçekleştirilmesidir.

Taksir, basit taksir ve bilinçli taksir olmak üzere iki türlüdür:

Basit taksirde kişi, bir kazaya neden olabileceğini hiç düşünmeden, böyle bir sonucu asla istemeden, dikkat ve özen eksikliği, dalgınlık ya da önlem almada yetersizlik, araç kullanmada beceriksizlik sonucu bir kazaya neden olmaktadır (Öngörülememe durumu).

Bilinçli taksirde kişi, başkalarına zarar vermeyi istememekle birlikte, araç sürüşüyle, trafik kurallarına aykırı davranışlarıyla bir kazaya neden olabileceğini bilmesine, böyle bir olasılığı dikkate alması gerekmesine karşın, bilinçli olarak hareket etmektedir (Öngörebilme durumu) .

4- Olası kast

TCK’nun 21.maddesi 2.fıkrasına göre “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.”

Madde hükmüne göre olası kast şöyle tanımlanabilir: “Eylem ve davranışlarıyla birilerine zarar verebileceğini bilmesine, öngörmesine karşın, sınırsız ve ölçüsüz bir sorumsuzluk ve aldırmazlıkla hareket ederek zararlı sonuca sebep olma durumudur.”  

Olası kastın, isteyerek, bilerek, tasarlayarak işlenen ve belli bir kişiyi öldürmeyi veya yaralamayı amaçlayan doğrudan kastla bir ilgisi olmayıp, yukarda tanımlanan “bilinçli taksir”in bir ileri derecesidir. Bilinçli taksiri özel hukukta “ağır kusur” olarak nitelersek, olası kasta “çok ağır kusur” diyebiliriz.

Olası kastta, doğrudan kastta olduğu gibi, belli kişiler hedef alınmamıştır; olası bir zararlı sonuç yaratma durumunda, zarar görecek kişiler belirsizdir. Örneğin, karayolunda tehlikeli bir biçimde seyredilirken, kime zarar verileceği önceden belli değildir.

İlerde olası kast ile kast arasındaki farkları belirteceğiz.

5- Kast

TCK’nun 21.maddesi 1.fıkrasına göre “Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmesidir.” Kastta belli bir hasım vardır; belli bir kişiye kin ve öfke duyularak, belli bir zamanda ve belli bir yerde eylem gerçekleştirilir. Kasıtlı suç, baştan tasarlanarak veya tartışma ya da kavga sırasında ani öfkeye kapılarak işlenir.

Kastın yukardaki tanımlarına göre “kaza” kavramı ile bağdaşmayacağı; kasıtlı suçun “kaza ile” işlenmesinin akla, mantığa, yaşam gerçeklerine aykırı olduğu açıktır. Kaza ve kasıt birbirine zıt kavramlardır; kaza istemeyerek, kasıt isteyerek yapılandır; dolayısıyla trafik kazası yapanlar “kasıtlı suç” işlemiş olmazlar. Eğer bir kimse motorlu aracı suç aygıtı (silah) olarak kullanmak suretiyle “kasten” birini (hasmını) öldürmüş ve yaralamışsa, bu trafik kazası değildir. Kasıt ancak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarında sözkonusu olur.

III- TRAFİK SUÇLARI

1- Tanım

Karayollarında ve karayolu sayılan yerlerde, yasalarla konulan kurallara aykırı hareket eden, kurallara aykırı eylem, işlem ve davranışlarıyla trafik güvenliğini tehlikeye sokan veya ölüm, yaralanma ve maddi hasar biçiminde zararlı sonuç yaratan kişiler "trafik suçu" işlemiş olurlar.

Bu tanıma göre bir eylemin “trafik suçu” sayılabilmesi için:

1. Suç sayılan olay, karayollarında ve karayolu sayılan yerlerde meydana gelmelidir.

2. Sürücü, yasalarla konulan kurallara aykırı hareket etmiş; eylem ve davranışlarıyla trafik güvenliğini tehlikeye sokmuş olmalıdır. (Tehlike suçu)

3. Ölüm veya yaralanma ya da maddi hasar biçiminde zararlı sonuçlar yaratılmış olmalıdır. (Zarar suçu)

Bunlardan tehlike suçlarında (TCK m.179) özel bir kast türü varsa da, zarar suçlarında (ölüm, yaralanma TCK m.85,89 ve maddi hasar) asla “kasıtlı suç” söz konusu olmayıp, trafik kazalarında “kaza” kavramının bir unsuru olan zarar suçları tümüyle “taksirli suçlar”dandır.

 

 

2- Eylem biçimlerine göre trafik suçu türleri

a) İdari, adli para cezaları ile ceza puanı uygulanan kurallara aykırı davranışlar;

b) Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçları;

c) Ölüm, yaralanma ve maddi hasar biçiminde zararlı sonuç yaratan suçlar.

Bunlardan birincisi, kurallara aykırı eylem ve işlemler olup, genellikle hiçbir zararlı sonuca neden olmaksızın, salt Trafik Yasası'ndaki kurallara aykırı eylem ve işlemlerden dolayı idari ve adli para cezası verilen, ceza puanı uygulanan, trafiğe çıkması veya araç kullanması geçici veya süreli yasaklanan gerçek veya tüzel kişilerle ilgilidir (2918/KTK m.19-84). Bununla birlikte, kurallara aykırı davranışlar yüzünden bir trafik kazası meydana gelmiş ve bir zarar doğmuşsa, elbette sorumlular hakkında Ceza Yasası hükümleri uygulanacaktır.

İkincisi, 5237 sayılı TCK’nun 179.maddesi 1-2-3 fıkralarında yer alan "Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçları" kısaca “tehlike suçları” olup, bunlar;

1) Ulaşım güvenliğini tehlikeye sokma suçu (m.179/1)

2) Tehlikeli biçimde araç kullanma suçu (m.179/2)

3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle güvenli bir biçimde araç kullanamayacak durumda olmasına karşın, araç kullanma suçu (m.179/3)

olmak üzere üç türdür.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçları “kasten” işlenen suçlardandır. Bu suç taksirle işlenemez; ancak kasten işlenebilir. Bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekir.[3] Tehlike suçunda bir zarar doğmamışsa, bu suçu işleyen yalnızca cezalandırılmakla yetinilir (TCK m.179). Tehlike suçu işlenirken aynı zamanda bir zarar da doğmuşsa, ölüme, yaralanmaya ve maddi hasara neden olunmuşsa, o zaman hem “tehlike suçu” hem “zarar suçu” işlenmiş olur.

Trafik suçlarının üçüncüsü “zarar suçları” olup, asıl konumuz bu suç türü olduğu için aşağıda geniş biçimde ele alacağız.

3- Zarar suçları 

Zarar suçları, Trafik Yasası'nda düzenlenen kurallara ve Ceza Yasası hükümlerine aykırı eylemler sonucu, ölüm, yaralanma ve maddi zarara neden olma suçlarıdır (TCK m.85,89). Ayrıca TCK.' -nun 179'uncu maddesindeki "tehlike suçları" aynı zamanda bir "zarar" doğurmuşsa, ölüm ve yaralanmaya ilişkin hükümler uygulanır (m.85,89). Böyle durumlarda ayrıca tehlike suçlarına ilişkin hükümler (m.179) uygulanmaz.  

Zarar suçları kast" ve "taksir" olarak iki ana bölüme ayrılır. Aşağıda bunları ayrı ayrı inceleyeceğiz.

4- Kasıtlı suçlar

Bilerek ve isteyerek işlenen suç "kasıtlı suç"tur (TCK m. 21/ 1). Bu suç yalnızca “trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçlarında (TCK m.179) söz konusu olup, bir zarar suçu olan ve “taksirle” işlenen trafik kazalarında “kasıtlı suç” olmaz. Bu, istemeden gerçekleşen bir olay olan “kaza” kavramına, akla, mantığa ve yaşam gerçeklerine aykırıdır. Çünkü, “kaza” ve “kasıt” birbirine zıt kavramlardır; kaza istemeyerek, kasıt isteyerek yapılandır; dolayısıyla trafik kazası yapanlar “kasıtlı suç” işlemiş olmazlar. Eğer bir kimse motorlu aracı suç aygıtı (silah) olarak kullanmak suretiyle “kasten” birini (hasmını veya tartıştığı, kavga ettiği kişiyi) öldürmüşse ve yaralamışsa, bu trafik kazası değildir.

İleri bölümlerde bilinçli taksirin ileri bir derecesi olan “olası kastı” anlatırken, kast kavramı üzerinde bir kez daha duracağız.

5- Taksir ve taksirli suçlar

Taksir’in sözlük anlamı “dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara aykırı davranmaktan doğan kusurlu olma durumu”dur.

Taksir: Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi "öngörülmeyerek" gerçekleştirilmesidir (TCK m.22/2)

TCK’nun 22.maddesinin 1.fıkrasına göre "Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır" denilmesine göre taksirin unsurları şunlar olabilir:

1. Yasada açıkça belirtilen eylemler (m.22/1)

2. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık (m.22/2)

3. Sonucun öngörülemeyerek (istenmeyerek) gerçekleşmiş olması (m.22/2)

4. Eylem ile sonuç arasında nedensellik bağı bulunması.

Taksirin türleri

Yasanın 22.maddesi 3.fıkrasına göre: "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır."

Yasa'nın bu hükmüne göre taksir (2) türlüdür:

1. Öngörülemeyen taksir (Bilinçsiz taksir-Basit taksir)

2. Öngörülebilen taksir (Bilinçli taksir)

Bize göre "bilinçsiz-bilinçli" kavramları uygun değildir. Çünkü "bilinçsiz" kişiye ceza verilemez. Doğru adlandırma “basit taksir” olmalıdır. Her iki taksir türünde de "istemeyerek" zarar verme durumu vardır. İsteyerek yapılırsa "kast" olur.

a) Basit taksirde kişi, bir kazaya neden olabileceğini hiç düşünmeden, böyle bir sonucu asla istemeden, dikkat ve özen eksikliği, dalgınlık ya da önlem almada yetersizlik, araç kullanmada beceriksizlik sonucu bir kazaya neden olmaktadır (Öngörülememe durumu).

b) Bilinçli taksirde kişi, başkalarına zarar vermeyi istememekle birlikte, araç sürüşüyle, trafik kurallarına aykırı davranışlarıyla bir kazaya neden olabileceğini bilmesine, böyle bir olasılığı dikkate alması gerekmesine karşın, bilinçli olarak hareket etmektedir (Öngörebilme durumu).

Ülkemizdeki trafik kazalarını büyük bir bölümünde "bilinçli taksir" söz konusudur. "Korkma bir şey olmaz" anlayışı halkımızda temel bir davranış biçimidir. Pek çok sürücü, kaza yapacağını/ yapabileceğini bilmesine karşın alkollü araç kullanır, aşırı hız yapar, viraja ve kavşağa hızlı girer, en olmayacak yerde sollama yapar; insanın değerini, yaşamın ve sağlığın önemini kavrama bilincinden yoksun olduğu için taşıdığı yolculara zarar verebileceğini düşünemez.

Bütün bunlar "bilinçli taksir" olarak nitelenmenin yanı sıra, kimi durumlarda "tehlikeli araç kullanma" (TCK m.179/2-3) suçunu oluşturuyorsa, o zaman "olası kast" (TCK m.21/2) olarak değerlendirilecektir. Giderek, kırmızı ışıkta geçme yasağına karşın, yayaların üzerine araç süren veya kent içinde aşırı hızla gelip kaldırımdaki kişileri ezen sürücünün eylemi "kast" olmasa bile "olası kast" (TCK m.21/2) olarak nitelenmek ve ceza ona göre verilmek gerekecektir.

6- Olası kast

TCK’nun 21.maddesi 2.fıkrasına göre “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.”

Madde hükmüne göre olası kast şöyle tanımlanabilir: “Eylem ve davranışlarıyla birilerine zarar verebileceğini bilmesine, öngörmesine karşın, sınırsız ve ölçüsüz bir sorumsuzluk ve aldırmazlıkla hareket ederek zararlı sonuca sebep olma durumudur.” 

Bu tanımı trafik kazalarına uygularsak “Sürücünün, son derece tehlikeli bir biçimde araç kullanarak, trafik kurallarını alt üst ederek, sorumsuzca, pervasızca, kime ne zarar gelirse gelsin aldırış etmeyerek, bunu göze almış olarak araç sürmesi ve bir kazaya neden olması durumudur.”

Olası kastta, kastta olduğu gibi, belli kişiler hedef alınmamıştır; olası bir zararlı sonuç yaratma durumunda, zarar görecek kişiler belirsizdir.

Aşağıda olası kast ile kast arasındaki farkları belirteceğiz.

7- Olası kast ile kasıtlı suç arasındaki farklar

TCK’nun 21.maddesi 1.fıkrasına göre “Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmesidir.”

Aynı maddenin 2.fıkrasına göre “Olası kast, kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesidir.”

Yasadaki tanımlara göre “kast” ile “olası kast” arasındaki farkları, trafik kazaları yönünden, şöyle belirleyebiliriz:[4]

a) Kasıtta, belli bir hasım vardır; olası kastta zarar verilecek kişi belirsizdir.  

b) Kasıtta, belli bir kişiye kin ve öfke duyularak eylem gerçekleştirilir; olası kastta önceden belirlenmiş bir kişi olmadığı için kin ve öfkeye yer yoktur.

c) Kasıtlı suç, bilerek ve isteyerek işlenir; olası kastta istemeyerek zarar verilir.

d) Kasıtlı suç, belli bir zamanda ve belli bir yerde işlenir; olası kastta yer ve zaman önceden belirlenmiş değildir, tamamen raslantıdır.

8- Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki benzerlikler ve farklar

a) Her iki suç da “istemeyerek” işlenir.

b) Her ikisinde de “öngörebilirlik” olup, arada derece farkı vardır. Bilinçli taksir “ağır kusur” ve olası kast “çok ağır kusur”dur.

c) Bilinçli taksirde kişi bir kazaya neden olabileceği olasılığını bilmesine rağmen, kurallara aykırı hareket etmekte, sorumsuzca davranmaktadır.

Olası kastta ise, sorumsuzluk en yüksek derecesine ulaşmakta, olursa olur denilerek pervasızca tehlikeli sonuç göze alınmaktadır. Trafikte olası kastın en tipik örnekleri, trafikte makas yaparak ve hız sınırlarını aşarak araç sürmek, kent içinde ve ana caddelerde otomobil yarışı yapmak, ileri derecede alkollü olarak araç kullanmak, kırmızı ışıkta yayaların üzerine araç sürmektir.[5]

d) Bilinçli taksirde trafik kurallarına aykırı davranma vardır. Olası kastta ise, trafik kuralları alt üst edilirken, âdeta bir macera arayışı söz konusudur.[6]

IV- TRAFİK KAZALARINDA SUÇ KAVRAMI

1- Trafik kazaları

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3.maddesinde trafik kazası “Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve maddi zararla sonuçlanmış olan olay” olarak tanımlanmıştır.

Daha geniş tanıma göre “Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan motorlu, motorsuz ve özel amaçlı taşıtlar ile iş makineleri ve lâstik tekerlekli traktörlerin karıştığı ölüm, yaralanma ve maddi zararla sonuçlanan kazalar trafik kazası’dır.”

Yukardaki tanımlara göre, bir olayın “trafik kazası” sayılabilmesinin koşulları şunlardır:                                                                                                                                     

a) Kaza, karayolu üzerinde meydana gelmiş olmalıdır.

b) Olaya hareket halinde olan bir veya birden fazla araç karışmış olmalıdır.

c) Kazaya karışan motorlu araç “işletilme” halinde olmalıdır.

d) Olay sonunda ölüm, yaralanma ve maddi zarar doğmuş bulunmalıdır.

e) Olay ile zarar arasında “nedensellik bağı” kurulabilmelidir.

Trafik kazalarında “kaza” kavramı üzerinde duralım ve daha önce yaptığımız tanımı ve buna ilişkin açıklamalarımızı yineleyelim:

Kaza’nın konumuzu ilgilendiren sözlük anlamı “önceden düşünülüp tasarlanmayan ve beklenmeyen bir yer ve zamanda” zarara uğramaktır. Bunu kazaya uğrayan kişi, kendi eylemiyle gerçekleştirebileceği gibi, başkaları yapmış ve onu zarara uğratmış olabilirler. Her iki durumda da önceden tasarlanmış ve planlanmış bir eylem söz konusu olmayıp, umulmayan ve beklenmeyen bir zamanda ani olarak gerçekleşen bir durum, bir “raslantı”dır. 

Trafik kazaları da, “kaza” kavramı içerisinde, önceden tasarlanmayan ve beklenmeyen bir zamanda meydana gelen zarara uğrama ve uğratma durumudur. Kazayı yapan sürücü, dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara uymazlık” sonucu istemeyerek bir zarara neden olma eylemini gerçekleştiren kişi olup, eylemini önceden tasarlamış, bir zarara uğratmayı planlamış değildir. Bir kazaya neden olacağını beklemediği gibi, hız sınırlarını aşarken, sollama yaparken, şerit tecavüzünde bulunurken ve buna benzer kurallara aykırı davranışlarda bulunurken, bir kaza yapabileceğini öngörememiştir ya da öngörebilmiş olsa bile sonucunu düşünememiştir.

Trafik kazaları, önceden tasarlanmayan, isteyerek değil, istemeyerek gerçekleştirilen bir eylem olduğundan, buna özel hukukta “kusur”, ceza hukukunda “taksir” denilmektedir. O halde, istemeyerek veya öngöremeyerek ya da öngörebilmiş olsa bile sonucunu düşünemeyerek trafik kazasında ölüme veya yaralanmaya neden olan kişi, ceza yasasına göre “taksirli suç” işlemiş olacaktır (TCK m.22). Taksirin ağır kusur sayılan türü “bilinçli taksir” (TCK m. 22/3) olup, bunun bir ileri ve yüksek derecesi “çok ağır kusur” sayılması gereken “olası kast”tır (TCK m.21/2).

Bütün bunları yukarda kavramlar ve tanımlar ile trafik suçları bölümlerinde anlattık; trafik kazalarında suç sayılan eylemlerin tümünün, önceden tasarlanmamış ve belirlenmemiş olan yer ve zamanda istemeyerek gerçekleştirilen eylemler olduğunu; bunlara ceza yasasında “taksirli suçlar” denildiğini; taksirli suçların ağır kusur sayılan türü olan “bilinçli taksir”in ileri derecesi olan “olası kast”ta dahi, doğrudan kastta olduğu gibi, önceden tasarlama veya ani öfkeye kapılıp, belli bir kişiyi hedef alarak suç işleme kastı bulunmadığını, “olası kast”ın da taksir gibi “istemeyerek” gerçekleştirilen suçlardan olduğunu açıkladık.

İlerde trafik kazalarında kast suçunun söz konusu olamayacağını; eğer motorlu araç suç aygıtı (silah) olarak kullanılıp kasten öldürme veya yaralama suçu işlenmişse, buna Trafik Yasası hükümlerinin uygulanamayacağını, işletenin ve sigortacının sorumlu tutulamayacağını anlatacağız, örnekler vereceğiz.

2- Trafik kazalarından sorumluluk

a) Motorlu araçlara ulaşım ve taşıma amacıyla sahip olunur. Kişi ya kendisinin veya işyerinin ulaşım ihtiyacını karşılamak için ya da yük ve yolcu taşıyarak ticari faaliyette bulunmak ve kazanç elde etmek için motorlu araç satın alır veya uzun süreli kiralayıp kullanır. Motorlu aracı ulaşım veya taşıma amacıyla kullanmaya motorlu aracın “işletilmesi” ve bunun sorumluluğunu üstlenene motorlu araç “işleten” denir.

Motorlu araç işletenin sorumluluğu, 2918 sayılı KTK’nun “İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu” başlıklı 85.maddesi 1.fıkrasında açıklanmış olup, buna göre "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”

b) Yukardaki açıklamalara ve yasa hükmüne göre, motorlu araç işletenin sorumluluğu için:

1. Motorlu aracın ulaşım veya taşıma amacıyla kullanılması gerekir.

2. Motorlu araç “işletilme” halinde iken zarar meydana gelmiş olmalıdır.

3. Ölüm, yaralanma ve maddi zarara “istenmeden” sebep olunmalıdır.

c) Yukarda tanımlanan ve unsurları açıklanan “Motorlu aracın ulaşım veya taşıma amacıyla kullanılması sırasında, yani “işletilme” halinde iken, ölüme, yaralanmaya ve maddi zarara “istenmeden” sebep olunması durumuna “trafik kazası” denilmektedir.

İşletenin trafik kazasından sorumlu tutulabilmesi için:

1. Sürücünün, “ulaşım veya taşıma amacıyla” araç kullanma sırasında, trafik kurallarına aykırı hareket etmesi nedeniyle “kusurlu” bulunması gerekir.

2. Sürücü kusurlu olmasa bile, kaza, işletenin aracın düzenli bakımını yaptırmamış olmasından (teknik arızadan) dolayı meydana gelmiş olmalıdır.  

3. İşletenin sorumluluğu yönünden nedensellik bağı, zarar görenin veya üçüncü kişinin kusuruyla kesilmemiş olmalıdır.

4. Kazanın sebebi, karşı konulamaz doğa olayı (mücbir sebep) olmamalıdır.

d) Bu koşulların karşıtı olarak, trafik kazası sayılamayacak olan ve işletenin sorumlu tutulamayacağı durumlar:

1. Motorlu araç “ulaşım veya taşıma amacı” dışında, terör, kaçakçılık, kasten öldürme ve yaralama gibi suçlarda kullanılmışsa;

2. Başkalarına verilen zararın nedeni, araç kullanma sırasında yasalara ve trafik kurallarına aykırı araç sürme veya teknik arıza değilse;

3. Zarar verme sırasında motorlu aracın “işletilme” halinde sayılmaması gerekmekte ise, bütün bu durumlar trafik kazası sayılmamalı ve işleten sorumlu tutulamamalıdır.

3- Trafik kazalarında suç kavramı

a) Yukardan beri yaptığımız açıklamalara göre, trafik kazalarında sürücünün eylemi, ceza yasasına göre “taksirli” suçlardandır (TCK m.22).

Daha önce tanımladığımız gibi, taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi "öngörülmeyerek" gerçekleştirilmesidir (TCK m.22/2).

Buna göre taksirli suç, önceden tasarlanarak, istenerek, belli bir kişi hedef alınarak değil, "istemeyerek" önceden belirlenmeyen bir yer ve zaman diliminde zarar verme durumu ve “kusurlu” bir davranıştır.

Trafik kazaları da, “kaza” kavramı içerisinde, önceden tasarlanmayan ve beklenmeyen bir zamanda meydana gelen zarara uğrama ve uğratma durumudur. Kazayı yapan sürücü, dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara uymazlık” sonucu istemeyerek bir zarara neden olma eylemini gerçekleştiren kişidir. Eylemini önceden tasarlamış, bir zarara uğratmayı planlamış değildir. Bir kazaya neden olacağını beklemediği gibi, hız sınırlarını aşarken, sollama yaparken, şerit tecavüzünde bulunurken ve buna benzer kurallara aykırı davranışlarda bulunurken, bir kaza yapabileceğini öngörememiştir ya da öngörebilmiş olsa bile sonucunu düşünememiştir.

Görüldüğü gibi “trafik kazası” ve “taksirli suç” kavramları için aynı tanımlar yapılmakta; her ikisinin unsurları bir ve aynı olmaktadır.

b) Yukardaki tanımlara göre, trafik kazaları ile taksirli suç kavramlarının anlamlarını ve unsurlarını şöyle belirleyebiliriz:

1. Trafik kazası “istenmeyerek” işlenen “ taksirli” suçlardandır.

2. Trafik kazası yapan sürücü, önceden belirlenmiş birine zarar verme kastıyla hareket etmiş olmayıp, olası zarar görecek kişi belirsizdir ve raslantıyla zarara uğramıştır.

3. Trafik kazasının yeri ve zamanı önceden belirlenmiş değildir; araç karayolunda seyir halinde iken sürücünün trafik kurallarına aykırı hareketi, hatası, dikkatsizliği sonucu kaza meydana gelmiştir.

4. Sürücü, bir kazaya neden olacağını “öngörememiş” olabileceği gibi (basit taksir), “öngörebilecek” durumda olsa dahi (bilinçli taksir), önceden kararlaştırılmış ve hedef seçilmiş bir hasım, bir zarar verme amacı olmayıp, yalnızca sorumsuz davranmıştır. Dahası sürücü, kime ne olursa olsun aldırışsızlığı içinde, tehlikeli bir biçimde araç kullanarak bilinçli taksirin bir üst ve daha ağır derecesi olan “olası kast” suçunu işlediği sırada zarar verilmek istenilen belli bir hasım, kasıtlı bir eylem söz konusu değildir.

5. Sürücünün yola çıkarken amacı, birine zarar vermek değil, bir yere ulaşmak veya bir taşıma görevi üstlenmişse onu yerine getirmektir. Amacı sadece gezmek, otomobil sürmenin zevkini çıkarmak, hatta hız yaparak, karayolunda tehlikeler saçarak bir serüven yaşamak olsa dahi, öldürmek veya yaralamak istediği önceden belirlenmiş bir kişi ve böyle bir kastı yoktur. Bu yüzden sürücünün bilinçli taksiri aşan sorumsuz davranışlarına “olası kast” denilmiştir.

6. Sonuç olarak, trafik kazası yapan sürücünün istenci, birilerine “isteyerek” zarar verme yönünde olmayıp, çeşitli ruh hallerine ve davranış biçimlerine göre, “dikkatsizlik, özensizlik, önlemsizlik, meslekte acemilik, yasa ve kurallara uymazlık” (basit taksir) veya “önemsemezlik, umursamazlık, düşüncesizlik” (bilinçli taksir) ya da “aldırmazlık, sakınmazlık, insan yaşamına değer vermezlik” (olası kast) sonucu, ölüme veya yaralanmaya ya da maddi hasara neden olmuşsa, bütün bunları “istemeyerek” yapmış olacaktır.  

Şu halde sürücünün “isteyerek, bilerek” önceden kavgalı olduğu, kin ve öfke duyduğu kişinin üzerine motorlu aracı sürerek onu öldürmesi veya yaralaması ya da öldürme veya yaralama girişiminde bulunması kasıtlı bir suç olup, trafik kazası değildir; bu nedenle işleten ve sigortacı sorumlu tutulamaz.

Bu konuyu aşağıda geniş biçimde işleyeceğiz. Ama önce, yukardaki bölümlerde kavram olarak açıkladığımız taksirli suçlarla ilgili örnekler vererek, kavramlara daha bir açıklık getirelim.

V- TRAFİK KAZALARINDAN ÖRNEKLER

1- Basit taksirle ilgili Yargıtay kararlarından örnekler        

Sanığın hatalı eyleminin tali yoldan kontrolsüz şekilde ana yola girmekten ibaret olduğu, bu halde eylemin basit taksir ile gerçekleştiği, bilinçli taksirin koşullarının oluşmadığının kabulü gerekir.

12.CD.08.11.2017, E.2016/1580 K.2017/8580

Taksirle yaralama suçundan sanık hakkındaki yargılamada, sanığın meskun mahal dışında, bölünmüş, tek yönlü, asfalt kaplı, çift şeritli yolda, seyir halinde olduğu sırada, pet şişe ile su içmek suretiyle dikkatsiz ve tedbirsiz davranıp direksiyon hakimiyetini kaybederek yoldan çıkıp, tarlada çalışmakta olan katılanın hayati tehlike geçirecek, kemik kırığı oluşacak ve duyulardan ve organlardan birinin işlevinin yitirilmesine neden olacak şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda bilinçli taksir koşullarının oluşmadığı gözetilmeden sanık hakkında fazla ceza tayini hatalıdır.

12.CD.04.02.2014, E.2013/17973 K.2014/2600

Salt ehliyetsiz araç kullanma, tek başına bilinçli taksirin koşullarını oluşturmaz.

Sanığın idaresindeki motosikletle, çift yönlü yolda seyri sırasında, yol içinde yayaya çarparak yaraladığı olayın gerçekleşme şeklinde alkolün etkili olduğuna, sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine ilişkin, dosya içeriğine başkaca bilgi belge yansımadığı, salt ehliyetsiz araç kullanmanın tek başına bilinçli taksirin koşullarını oluşturmayacağı gözetilmeksizin, eylemin bilinçli taksirle gerçekleştiğinin kabulü doğru bulunmamıştır.

12.CD.29.04.2013, E.2012/28691 K.2013/11610

Olay günü gündüz vakti tek yönlü yolda sürücü belgesiz sanığın idaresindeki araç ile seyri sırasında hızını yeterince düşürmeden dikkatsiz davranarak tali kusurlu olarak karşıdan karşıya geçmekte olan katılana çarpması şeklinde meydana gelen olayda, bilinçli taksir koşulları bulunmadığı nazara alınmadan, sürücü belgesiz olması sebebiyle bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu şeklindeki hatalı gerekçe ile sanığa hükmolunan cezadan TCK'nın 22/3 maddesi gereğince artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayini hatalı görülmüştür.

12.CD.02.06.2015, E.2014/19902 K.2015/9496

Taksirle öldürme suçunda; sanığın idaresindeki yüklü kamyonla gece vakti yağışlı havada, ıslak zeminde çift yönlü, yokuş aşağı eğimli, sola doğru sert virajlı yolda seyrederken hızını yol şartlarına ayarlamamaktan dolayı şerit ihlali yaparak karşı şeride taşıması ile karşıdan gelen katılanların içinde bulunduğu araca çarpması şeklinde gelişen bir kişinin öldüğü üç kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda bilinçli taksirin şartlarının bulunmadığı gözetilmelidir.

12.CD.23.01.2013, E.2012/7892 K.2013/2056

Sanığın 0,84 promil alkollü olduğu halde yönetimindeki otomobili ile şerit ihlali yaparak sol taraftaki sokağa sinyal vermeden dönüş yaptığı sırada, karşı yönde kendi şeridinde seyir halinde olan katılanın yönetimindeki motosiklet ile çarpışması sonucu katılanın hayati tehlike geçirmeyecek, vücudunda orta derecede kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda; sanığın olay yerini terk etmesi sebebiyle Trafik Kazası Tesbit Tutanağının düzenlenmediği, keşiften elde edilen bilgilerden kazanın olay günü çizilmiş basit krokide anlatıldığı şekilde vuku bulmadığı, Adli Tıp Kurumu raporuna göre sanığın asli kusurlu olduğu ancak gerçekleşen olayda netice öngörülebilir olmasına karşın, sanığın almış olduğu alkolün etkisi veya kişisel başka etkenlere güvenerek hareketini sürdürdüğüne ilişkin herhangi belirlemenin bulunmadığının anlaşılması karşısında, bilinçli taksirin koşullarının oluşmadığı nazara alınmadan, eylemin sadece sanığın alkollü olmasına bağlı olarak bilinçli taksirle işlendiğinin kabulü hukuka aykırıdır.

12.CD. 21.01.2013, E.2012/3556  K.2013/1727

Meskun mahalde, ehliyetsiz olan suça sürüklenen çocuğun otomobil ile meskun mahal hız sınırları üzerinde iki yönlü çok şeritli caddede seyri sırasında, soldan sağa geçmek isteyen ölene gidişe göre sağ şeritte kavşak başına 19 metre mesafede çarpması sonucu meydana gelen olayda bilinçli taksirin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden bilinçli taksir hükümlerinin uygulanarak artırım uygulanması hukuka aykırıdır.

12.CD.01.03.2013, E.2012/9999 K.2013/4961

Sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, alkollü şekilde, meskûn mahal dışında, yaklaşık onbirbuçuk metre genişliğinde, aydınlatmanın mevcut bulunduğu, çift yönlü, refüjle bölünmemiş, zemini kuru, asfalt kaplama, görüşe açık düz yolda seyir halinde iken, önündeki aracı takibi esnasında direksiyon hâkimiyetine gerekli özeni göstermemesi sebebiyle yoldan çıkıp sağında ve yolun dışında bulunan yayaya çarptığı, ardından yaralıyı aracıyla hastaneye götürmek üzere yola çıktığı, yaralının karşılaşılan ambulansla hastaneye götürüldüğü, ancak hastanede hayatını kaybettiği, bilirkişi raporları doğrultusunda tam kusurlu bulunduğu sabit olan olayda, gece geç saatlerde önündeki araçları takip etmeye çalıştığı sırada yoldan çıkarak bankette yürümekte olan yayaya çarpıp yaralamasına veya ölümüne sebebiyet verebileceğini istememekle birlikte, bu neticeyi öngörmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, nitekim dosya içerisinde istemediği bu durumu öngörmesine rağmen, otomobiline, şoförlük tecrübe ve yeteneklerine, şansına, kullandığı yolun boş olacağı ihtimaline güvendiği ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı harekette bulunarak, öngördüğü fakat istemediği zararlı neticeye sebebiyet verdiğine veya kazanın tamamen almış olduğu alkolün etkisiyle güvenli sürüş yeteneklerini kaybetmesi ya da önünde bulunan araçlarla yarış halinde bulunması veya aşırı hızı sebebiyle direksiyon hâkimiyetini sağlayamaması neticesi meydana geldiğine dair herhangi bir delil de bulunamadığı, kaldı ki tıbbi verilere göre kanında tespit edilen ortalama altmışbeş promil alkol miktarı, tek başına bilinçli taksirin varlığı için yeterli olamayacağından, somut olayda bilinçli taksir şartlarının gerçekleştiğinden söz edilmesine imkân bulunmamaktadır. Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, öncelikle sanığın tam kusurlu davranışları ile meydana gelen ve bir kişinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasında bilinçli taksir şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

CGK.29.03.2016, E.2014/12-585 K.2016/150

2- Bilinçli taksirle ilgili Yargıtay kararlarından örnekler     

Somut olayda, çift yönlü olarak kullanılan caddede akşam saatinde hız sınırının üzerinde hızla seyreden sanık, birine çarparak ölümüne neden olmuştur. Sanık, objektif özen sorumluluğuna uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu durum karşısında, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket edildiğinin kabulü gerekir. Suçun taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti yönünden ölenin de kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur.

CGK. 24.11.2009, E.2009/9-185 K.2009/273

Somut olayda, sanık sürücü tarafından kullanılan araca yüklenen 40x30 ebatındaki taş, önce karayoluna düşüp buradan da sekerek yol kenarındaki yayaya çarparak ölümüne neden olmuştur. Kamyonda taşınan bu ebattaki taşın üzerine branda kapatılmadan ve başkaca bir tedbir alınmadan taşınması halinde sarsıntı halinde düşebileceği ve zarara neden olabileceği kamyon sürücü tarafından öngörülmesi gereken bir husustur. Bu durumda olayda bilinçli taksir bulunduğunun kabulü gerekir.

CGK.06.10.2009, E.2009/9-189 K.2009/220

153 promil alkollü olup ters yola girerek mağdurun aracına çarpan ve onu yaralayan sanığın suçu “bilinçli taksir” ile yaralama suçu olduğundan, mağdurun sikâyetten vazgeçmesi, sanığın durumunu etkilemeyeceğinden, ayrıca sanığın eylemi “zarar suçu” niteliğinde olduğundan, ayrıca “trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçundan mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.

12.CD. 03.06.2013 E.2012/21863 K.2013/14870

Uyuşmazlık, sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Sanığın bölünmüş yol başlangıcı, hız sınırı ve sollama yasağına ilişkin trafik işareti, uyarıcı yön levhaları ve çizgilerin usulüne uygun olarak bulunduğu yolda, karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğunu bilmesine rağmen aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun gecenin geç saati olması nedeniyle boş olacağı ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı yönden gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, gerçekleşmesini istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek şekilde objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eyleminde bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği gözetilmeksizin, taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.

CGK. 09.12.2014, E.2013/9-125 K.2014/543

Geceleyin meskun mahalde hız sınırları üzerinde ve alkollü olarak seyretmekte olan sanığın, araç üzerindeki hakimiyetini yitirerek 18 metre fren iziyle sola yönelip orta refüjde 20 metre sürtünme izi bırakacak şekilde ilerledikten sonra burada bulunan palmiye ağacını devirip girdiği diğer yolda devrilip sürüklenerek 60 metre ilerledikten sonra durabilmesi şeklinde gelişen eyleminin bilinçli taksir altında işlendiği ve tayin olunan cezanın bu sebeple artırılması gerektiği gözetilmelidir.

9.CD.28.01.2009, E.2007/5379 K.2009/844

Olay öncesi aldığı alkol nedeniyle araç kullanmamasına ilişkin uyarıları dinlemeyerek, gece vakti seyir halinde kaplamadan çıkarak banket üzerinde yürüyen yayalara çarpıp bir kişinin yaralanmasına iki kişinin de ölümüne sebebiyet veren ve olayda tam kusurlu olduğu anlaşılan sanık hakkında TCK.nun 45/3. maddesinde öngörülen bilinçli taksirin oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde eksik ceza tayini, kanuna aykırıdır.

9.CD.12.05.2005, E.2005/1150 K.2005/2012

Alkollü olan ve sürücü belgesi bulunmayan sanığın, otomobili ile geceleyin, hızlı seyredip direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu yolun sağındaki kaldırım üzerindeki ağaca çarparak aracındaki bir kişinin ölümüne neden olması şeklindeki eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu gözetilerek cezanın bilinçli taksir nedeniyle artırıma tabi tutulması gerekir.

9.CD.19.09.2007, E.2007/1640 K.2007/6502

Aşırı alkol alarak, uykusuz ve trafik kurallarını dikkate almadan araç kullanan ve karşı şeride geçerek ölümlü kazaya sebebiyet veren sanığın eyleminin bilinçli taksir suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.

9.CD.26.09.2005, E.2005/3763 K.2005/6440

Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimiyle suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekir.

Sanığın idaresindeki otomobil gündüz vakti, 7.2 metre genişliğindeki, çift yönlü, sollama yasağı bulunan yan yolda, önündeki aynı istikamette seyir halinde bulunan aracı solladığı sırada karşı yönden gelmekte olan mağdurların içinde bulunduğu araca çarpması sonucu yaralanmalarına neden olduğu olayda, bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu ve tayin edilen temel cezanın TCK'nın 22/3. maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirir.

12.CD.19.01.2015, E.2014/6895 K.2015/611

Sanığın 1,23 promil alkollü vaziyette, sevk ve idaresindeki otomobille, kırmızı ışıkta beklemekte olan müştekilere ait araçlara arkadan çarptığı olayda; sanık yönünden bilinçli taksir koşullarının oluştuğu ve hakkında TCK'nın 22/3. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, hatalıdır.

12.CD.27.02.2020, E.2019/4831 K.2020/2107

3- Olası kastla ilgili Yargıtay kararlarından örnekler          

Daha önce alkollü araç kullandığı gerekçesiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hakkında hüküm bulunan ve alkollü araç kullanması nedeniyle sürücü belgesi iptal edilen sanığın, olay tarihinde de sürücü belgesi alkol sebebiyle iptal edilmiş olmasına rağmen sevk ve idaresindeki kamyonet cinsi araçla trafiğe çıktığı, sanığın kaza anında emniyetli sürüş yeteneğini olumsuz olarak etkileyecek ölçüde alkollü olduğu, sanığın kazadan hemen önce yolda bir iki aracı makas atarak geçtiği, ışıklı kavşağa yaklaştığı sırada hızını azaltmadığı gibi kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen durmayarak kavşaktan hızlı bir şekilde geçtiği, bu suretle kazanın oluşumunda asli ve tam kusurlu olduğu, başka bir kimsenin kusurunun olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Yerleşim yerinde bulunan ve gece vakti de olsa yoğun bir trafik akışı olan ışıklı kavşağa yaklaşan sanığın, kendisine kırmızı ışık yanması ve önündeki araçların durduğunu görmesine rağmen karşı yönden gelip sola dönüş yapacak araçların önüne çıkabileceğini öngördüğü hâlde hızlı bir şekilde o esnada boş olan en sol şeritten geçmesi ve muhtemel olan neticenin meydana gelmesi suretiyle o sırada Dikmen Caddesine geçmek için yeşil ışıkla birlikte sola dönüş yapan sürücünün sevk ve idaresindeki araca çarparak ölüme neden olması, kaza tespit tutanağı ve tanık ifadelerine göre fren yapmadığı ve hızını azaltmadığı sabit olan sanığın, öngördüğü muhtemel neticeyi engelleme çabasının ya da neticeyi göze almadığına dair bir davranışının bulunmaması, başka bir ifadeyle gerçekleşen muhtemel neticeye kayıtsız kalarak kabullenmesi, ayrıca somut olayın kanun koyucu tarafından olası kastın düzenlendiği madde gerekçesinde belirtilen örnek olaydaki gibi gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

CGK. 02.07.2019, E.2019/1-121 K.2019/518

Dava, kasten yaralama suçuna ilişkindir. Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, sanığın alkollü şekilde aracı ile seyir halindeyken, rastgele ateş etmesi sonucunda, iş yerinin önüne hava almaya çıkan mağdurun bacağına isabet eden kurşun ile basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda, sanık hakkında olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi hatalıdır.

3.CD.20.03.2019, E.2018/10062 K.2019/5970

Sanığın olay tarihinde 170 promil alkollü olarak ilçe merkezinde aracı ile seyir halinde iken direksiyonu arkadaşının üzerine kırdığı, bu hareketi ile yolun sol tarafında kaldırımda bulunan insanlara çarpabileceğini öngördüğü, aracın hakimiyetini kaybetmesinden sonra frene basıp, aracı kendi şeridine sokma çabası göstermediği, bunun sonucunda da yolun sol tarafındaki kaldırımda oturmakta olan maktule çarparak, multipl kaburga kırığına bağlı gelişen hemapnömortoraks sonucu dolaşım ve solunum yetersizliği sebebi ile ölümüne neden olduğu olayda; sanığın neticeyi öngörmesine rağmen, sonucuna kayıtsız kalarak eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmakla, olası kastla insan öldürme suçundan hüküm kurulması gerekir.

1.CD.23.09.2008, E.2007/7292 K.2008/6666

Dava, taksirle öldürme suçuna ilişkindir. Somut olayda, iddia, savunma ve kabul ile kabulü sağlayan delillerin gösterilmemesi, sanık hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan yapılan yargılamada, sanığın hangi eylemlerinin ne şekilde bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturduğu hususunun açıklanmaması suretiyle gerekçesiz hüküm tesisi isabetsizdir. Kendisine yapılan dur uyarılara rağmen sanığın eylemine devam edip meskun mahaldeki yolda ters istikamette karşıdan gelen araçlara çarparak ölüme yol açabilecek bir kazaya neden olabileceğini öngörmesine rağmen, yakalanmamak için eylemine devam edip seyrini sürdürmekle meydana gelecek neticeyi kabullendiği anlaşılmakla, sanığın eylemini olası kast ile işlediği ve olası kast hükümleri uygulanmak suretiyle cezalandırılması yerine suç vasfında yanılgıya düşülerek, bilinçli taksir hükümleri uygulanmak suretiyle mahkumiyetine karar verilmesi bozma nedenidir.

12. CD.03.10.2018, E.2018/4228 K.2018/9174

Alkollü bir şekilde sanığın aracı ile yeşil ışıkta yayaların yaya geçidinden geçtiği sırada, yaya geçidinden geçmekte olan yayalara çarpacağını, bu çarpmanın yaralanmayla ya da ölümle sonuçlanabileceğini öngörmesine karşın, aracının hızını kesmeden, duran araçların sağından geçerek kavşağa girdiği, yaya geçidinden, sanığın gidiş yönüne göre yolun solundan yolun sağına geçmekte olan maktüle N.Y.'a kaldırıma 3.50 metre kala çarptığı ve yaklaşık 20 metre sürüklediği, olay yerinden kaçtığı; maktülenin, kafatası travması zemininde gelişen beyin kanaması ve genel vücut travması zemininde gelişen etraf kemiği kırıkları ile müterafik iç ve dış kanamanın müşterek sonucu olarak öldüğü; eylemin olası kasıtla insan öldürme suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, 5237 sayılı TCK’nun 81, 21/2 ve 53 maddeleri uyarınca hüküm kurulması yerine, bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırıdır.

1.CD.31.12.2007, E.2006/8147 K.2007/9996

Uyuşmazlık, sanığın fiilinin haksız tahrik altında olası kastla öldürme suçunu mu, yoksa bilinçli taksirle öldürme suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.

Sanığın tarihi altın sikkeler karşılığında ölene verdiği, ancak ölenin alıp kaçtığı parayı geri alabilmek amacıyla içerisinde ölenler ve mağdurun bulunduğu süratli bir biçimde seyreden aracı takibe başladığı;

Şehir merkezinde öndeki aracı durdurabilmek amacıyla iki kere arkadan çarptığı, birisi bagaj kapağının üzerine, diğeri tamponun hemen üstündeki kaportasına gelecek şekilde en az iki el ateş ettiği, buna rağmen aracın durmayarak şehirlerarası yola çıktığı;

Takibin şehirlerarası yolda da devam ettiği, her iki aracın ana yolda yaklaşık yüz altmış kilometre süratle seyrettiği, aralarındaki mesafenin bir metreye kadar düştüğü, birkaç kilometre sonra içerisinde ölenlerin bulunduğu aracın takla atarak orta refüjü aşıp karşı şeride geçtiği, sanığın durmayarak yola devam ettiği, ihbar üzerine aracının durdurulup yakalandığı; kazada iki kişinin öldüğü, bir kişinin de yaralandığı;

Öndeki aracı durdurup parasını almak ya da parasını atmalarını sağlamak amacıyla hareket eden ve uzman çavuş olup silah kullanma konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip bulunmasına rağmen, ateş ederken kimseyi doğrudan hedef aldığı veya takip ettiği araca ana yolda arkadan vurduğuna ilişkin, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı herhangi bir delil bulunmayan sanığın, doğrudan öldürme veya yaralama kastı ile hareket etmediği,

Ancak aşırı süratli bir biçimde takip ettiği araca kullandığı araçla arkadan vurduğunda ve silahla ateş ettiğinde sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybedebileceğini öngörmesine rağmen, takip ettiği içerisinde ölenlerin ve mağdurun bulunduğu araca şehir merkezindeki takip esnasında arkadan birden fazla kere vurduğu, isabet kaydedecek şekilde tabancayla ateş ederek camlarının kırılmasına neden olduğu, ana yolda yaklaşık yüz altmış kilometre hızla ve çok yakın mesafeden takip ederek sıkıştırdığı, bu durum karşısında öngördüğü neticeyi göze alıp kabullendiği, ısrarlı biçimde gerçekleştirdiği eyleminin ölümle sonuçlanabileceğini öngördüğü ve neticesini kabullendiği, başka bir deyişle muhtemel ölüm neticesine kayıtsız kaldığı ve sonucunda meydana gelen kaza da iki kişinin ölümüne neden olduğu, bu itibarla fiilinin "olası kastla öldürme" suçunu oluşturacağının kabulünde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

CGK.01.04.2014, E.2013/1-484 K.2014/162

VI- TRAFİK KAZASI SAYILAMAYAN KASITLI EYLEMLER

1- Motorlu aracın suç aygıtı olarak kullanılması

a) Kasıtlı suçlarda, önceden tasarlanarak veya belli kişilerle kavga ya da tartışma sırasında ani öfkeye kapılarak öldürme veya yaralama eylemi “bilerek ve isteyerek” gerçekleştirilmiştir.

Bunun iki tipik örneğinden birincisi, sürücünün öldürme veya yaralama kastı ile motorlu aracı silah gibi kullanarak hasmının üzerine sürmesidir.

İkinci örnek, trafikte tartışma ve kavga sırasında öfkeye kapılıp karşısındaki kişiyi öldürmesi veya yaralamasıdır.

İki olayda da “trafik suçu” işlenmiş değildir. Her iki örnekte de trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu yoktur (TCK m.179). Her iki olayda da “trafik kazası” işlenmiş değildir (KTK m.3). Her iki olayda da “motorlu aracın işletilmesi” sırasında, işletenin sorumlu tutulacağı bir “kusurluluk” durumu yoktur (KTK m.85).

b) 2918 sayılı KTK’nun 3.maddesinde “Trafik kazası, karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve maddi zararla sonuçlanmış olan olay” olarak tanımlanmıştır.

Trafik kazasının bu tanımına göre, sürücünün motorlu aracı hasmının üzerine sürüp öldürmesi ve yaralaması olayı ile trafikte iki sürücünün tartışması sırasında birinin ötekini öldürmesi veya yaralaması olayı trafik kazası değildir; dolayısıyla işleten sorumlu tutulamaz ve işleten sorumlu olmadığı için sigortacının da tazminat ödeme yükümlülüğü yoktur.

Şu halde sürücünün, önceden kin ve düşmanlık beslediği veya kan davası güttüğü, mal ve miras anlaşmazlığı içinde bulunduğu, alacak-verecek yüzünden kavgalı olduğu, siyasal veya din-mezhep-etnik köken ayrılıkları yüzünden öfke duyduğu kişinin üzerine, motorlu aracı sürmesi trafik kazası kabul edilemez.  

2- Kasıtlı eylemlerde işletenin sorumluluğu yönünden nedensellik bağı kesilmiştir.

a) Hareket halindeki aracın suç aygıtı olarak kullanılması, örneğin öldürme veya yaralama kastıyla hasmın üzerine araç sürülmesi; araca bomba yüklenip terör eylemlerinde kullanılması trafik kazası değildir.

b) Trafik Sigortası Genel Şartları B.4 maddesi (a) bendinde, sürücünün "kasıtlı" olarak başkalarına zarar vermesi durumunda tazminatı ödeyen sigortacının "işletene" rücu hakkı yer almış ise de, bize göre, sürücünün "kasıtlı" olarak, hasmını öldürmek veya yaralamak gibi belli bir amaçla hareket ettiği ceza mahkemesi kararıyla sabit olmuşsa, bu bir trafik kazası olmayıp, motorlu araç suç aygıtı olarak kullanılmış olduğundan, sigorta şirketi zarar gören kişiye tazminat ödememelidir. Böyle bir olayda, bizce, işletenin sorumluluğu yönünden nedensellik bağının kesildiği sonucuna varılmalıdır.

c) Şöyle bir örnek üzerinde duralım: Hareket halinde olan bir araca dışardan ateş açılmış; yaralanan sürücü direksiyon hakimiyetini kaybedip yol kıyısındaki veya kaldırımdaki yayalara çarparak yaralanmalarına neden olmuştur.

Böyle bir olayda, aracın kontrolsuz kalıp yayalara çarpmasından sürücü sorumlu tutulamaz. İster hasmı tarafından, ister kimliği belirsiz kişiler tarafından ateş edilmiş olsun, ağır yaralanarak direksiyon hakimiyetini kaybedip yayalara çarpan sürücüye bir kusur yüklenemez. Peki, yayaların (üçüncü kişilerin) zararını kim ödeyecektir? Eğer (sürücü kusursuz olmasına karşın) işleten ve sigorta şirketi tazminat ödemek zorunda kalmışlarsa, bunların, ateş açanlara ve kimlikleri belirsiz ise, İçişleri Bakanlığı'na karşı rücu davası açılabileceği kanısındayız.

3- Yargıtay kararlarından trafik kazası sayılmaması gereken örnekler

a) Yargıtay kararlarından aldığımız aşağıdaki örneklerde, olayların içinde motorlu araç bulunmasına karşın, trafik kazası olarak nitelenmemesi gerektiği kanısınayız.

Birinci örnek: Mağdurun içkili lokanta önünde telefonla görüştüğü sırada, sanığın aracını mağdur üzerine sürdüğü; mağdurun geriye kaçtığı, sanığın tekrar arabasını mağdurun üzerine sürerek çarptığı ve yaraladığı biçiminde gerçekleşen olay bir trafik kazası değildir. Bu olayda işletene sorumluluk yüklenemeyeceğinden, sigorta şirketi mağdura tazminat ödememelidir; bir ödeme yapılmışsa, işletene değil, ödenen kişiye rücu etmelidir.[7]

İkinci örnek: Sanığın tarihi altın sikkeler karşılığında ölene verdiği, ancak ölenin alıp kaçtığı parayı geri alabilmek amacıyla içerisinde ölenler ve mağdurun bulunduğu süratli bir biçimde seyreden aracı takibe başladığı, şehir merkezinde öndeki aracı durdurabilmek amacıyla iki kere arkadan çarptığı, birisi bagaj kapağının üzerine, diğeri tamponun hemen üstündeki kaportasına gelecek şekilde en az iki el ateş ettiği, buna rağmen aracın durmayarak şehirlerarası yola çıktığı, takibin şehirlerarası yolda da devam ettiği, her iki aracın ana yolda yaklaşık yüz altmış kilometre süratle seyrettiği, aralarındaki mesafenin bir metreye kadar düştüğü, birkaç kilometre sonra içerisinde ölenlerin bulunduğu aracın takla atarak orta refüjü aşıp karşı şeride geçtiği, sanığın durmayarak yola devam ettiği, ihbar üzerine aracının durdurulup yakalandığı, kazada iki kişinin öldüğü, bir kişinin de yaralandığı olayın bir “trafik kazası” olmadığı görüşündeyiz.[8]

Üçüncü örnek: Kasten yaralama suçunu işleyen sanık, çalıştığı şirkete ait araçla, aralarında miras kavgası olan bacanağı üzerine araç sürerek, kalıcı sakatlık oluşacak derecede yaralamış; yaralanan kişiye tazminat ödeyen Sigorta Şirketi, Trafik Sigortası Genel Şartları’nın B.4.maddesi (a) bendindeki “kasti hareket” koşuluna dayanarak, yaralama suçunu işleyen sürücünün işverenine (motorlu araç işletenine) karşı “rücu davası” açmıştır.

Sanık, ceza mahkemesinde yargılanmış ve hakkında TCK 86/ 1.maddesine göre “kasten yaralama” suçundan mahkûmiyet kararı verilmiş bulunmakla, olayın bir trafik kazası olmadığı sabittir. O halde işleten, 2918 sayılı KTK’nun 85/son maddesine göre sürücünün yüzde yüz kusurlu eyleminden sorumlu tutulamaz. Çünkü, sanık işletene (işverenine) ait kamyoneti “suç aleti” olarak kullanmıştır.

İşleten sorumlu olmayınca da, onun bu sorumluluğunu KTK 91.vd.maddelerine göre üstlenmiş olan Sigorta Şirketi’nin de tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmadığı; yukarda açıklanan nedenlerle ve ceza mahkemesinin mahkumiyet kararıyla sabit olduğu üzere, sürücü tarafından kişisel husumetle “kasten” yaralanan kişiye, sigorta şirketinin tazminat ödememesi gerekirken, “hataen” ödemiş bulunduğu ve bu durumda davalı işletene rücu edemeyeceği; yalnızca ödeme yaptığı kişiden ödediği tazminatı geri isteyebileceği kanısındayız.[9]  

4- Yargıtay kararlarından trafik kazası sayılmayan örnekler

Şehir merkezinde insanların çokça bulunduğu işlek bir caddede, hedeflediği askeri servis otobüsünün geçtiği sırada bomba yüklü aracı uzaktan kumanda ile patlatarak aracın yakınlarında bulunan yedi kişiyi öldürdüğü olayda; insanların yoğun olarak bulunduğu bir caddede böylesine güçlü bir bombanın patlaması halinde çevrede bulunan insanların da öleceği sonucunun muhakkak olduğu ve bu durumda doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilerek buna göre cezalandırılması gerektiği gözetilmeden eylemin olası kastla işlendiği kabul edilmesi bozma nedeni yapılmıştır.

9.CD.22.09.2011, E.2011/9401 K.2011/27205

Maktulün, sanığın kız arkadaşı olan şahıs ile ilişkisi belirlenememiş ise de, sanığın kendi yönünde arkası dönük olarak gitmekte bulunan ölene, şerit değiştirerek saptanamayan bir sebeple kasten çarparak öldürdüğü, sanığın kolluktaki ifadesi ve aşamalarda tutarlı ve samimi görülen tanık anlatımları, olay yeri keşif tutanağı ve Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşıldığından eylemi kasten adam öldürmek suçunu oluşturur.

CGK.03.10.1994, E.1994/1-187 K.1994/210

 

 


[1]      Örnek: Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 12.03.2019 gün E.2018/6259 K. 2019 /2787 sayılı kararı.

[2]      Taksir, Arapça “kasr”dan gelme olup “kusur etme, eksik ve yanlış hareket etme” anlamındadır. Latince: İmprudentia: İhmal, önlemsizlik, savsama - Fransızca “Delit d’imprudance”da “imprudance”ın sözlük anlamı “sakınmazlık, ihtiyatsızlık, öngöremezlik”tir.

[3]      Yargıtay 12.CD.08.12.2014, E.2014/2735 K.2014/24918 sayılı kararı

[4]      Yargıtay 9.CD.22.09.2011, E.2011/9401- K.2011/27205 sayılı kararına göre “Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.”

[5]      Alkollü sanığın, yeşil ışıkta yayalar yaya geçidinden geçtiği sırada, yayalara çarpacağını, bu çarpmanın yaralanmayla ya da ölümle sonuçlanabileceğini öngörmesine karşın, aracının hızını kesmeden, duran araçların sağından geçerek kavşağa girip maktule çarpmasının, olası kasıtla öldürme suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, (olası kast TCK m.21/2) yerine bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan hüküm kurulması, yasaya aykırıdır. (1.CD. 31. 12.2007, E.2006/8147 K.2007/9996)

[6]      Olası kastla bilinçli taksiri ayırt etme konusunda doktrinde, Frank formülü uygulanmaktadır. Buna göre: Fail, sonucun meydana geleceğini kesin olarak bilseydi, eylemi yine gerçekleştirir miydi? Yanıt evet ise kast, hayır ise taksir söz konusu olur. (Cengiz Apaydın, Ceza Hukukunda Kusurluluk, Seçkin 2018, sf.262) - CGK. 02.07.2019, E.2019/1-121-K.2019/518 sayılı kararı.

[7]      Yargıtay 12.CD.07.01.2013, E.2012/6374 K.2013/164

[8]      Yargıtay CGK. 01.04.2014, E.2013/1-484 K.2014/162

[9]      Pendik 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 25.03.2008 gün E.2005/103 K. 2008/ 126 sayılı kararı ve İstanbul Anadolu 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013 /497 esas no.lu dosyası.