Menu

Arama Yapın

HMGS PANELİMİZİN DEMOSUNU İNCELEMEK İÇİN TIKLA

Menu


TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME SORUNU

01 Kasım 2024

Bu makale 398 kez okundu.

Yazar Çelik Ahmet ÇELIK
Makaleyi PDF olarak İndir

ÖZETLER:

1) Trafik kazalarında işleten, sürücü, sigortacı “ortaklaşa sorumlu” olup, tümü hakkında ortak görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.

2) Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat davalarında ve tüm haksız fiillerde özel yasa Türk Borçlar Kanunu olduğu ve bu tür davalar ticari nitelik taşımadığı için, kural olarak görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.

3) İki ticari araç çarpışsa dahi, bu bir “ticari olay” değildir. Bu yönden de görevli mahkeme, ticaret mahkemesi değil, asliye hukuk mahkemesidir.

4) Trafik kazalarında zarar gören üçüncü kişilerin yararlanacakları Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenmiştir. Ayrıca Ticaret Kanunu’nda zorunlu sigortalara yer verilmiş olması, sigortalara karşı açılacak davalarda ticaret mahkemelerinin görevli olacakları anlamına gelmez. Çünkü Zorunlu Trafik Sigortasında özel yasa Trafik Yasası’dır. Özel Yasa uygulanacağına göre, bu yönden de ticaret mahkemeleri değil, asliye hukuk mahkemeleri görevlidir. Hem işleten, sürücü, sigortacıdan oluşan “ortaklaşa sorumlular” hakkında görevli mahkeme farklı olamaz.

5) Trafik-iş kazalarında işveren de sorumlu ise, üçüncü kişilerin ve sigortacıların da ortaklaşa sorumlu oldukları trafik-iş kazası nedeniyle tazminat davalarında görevli mahkeme iş mahkemesidir.

6) Yolcu taşıma ticari bir iş olduğundan, görevli mahkeme ticaret mahkemeleridir.

7) Ticari nitelikli yolcu taşıma kazalarında, ortaklaşa sorumlular arasında ayrım yapılamaz ve sigorta şirketlerine arabuluculuk hükmü uygulanamaz.

 

 

 

I- GENEL OLARAK

1- Yasa ve görev kuralları

a) Görev kurallarının yargı erkinin işleyişiyle ilgili olması nedeniyle kamu düzeninden sayılmış; 6100 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde “Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir” denilmiştir. Görevin kamu düzenine ilişkin bulunmasının doğal sonucu, bu alanın tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir alan konumunda bulunmamasıdır. Yani taraflar anlaşmak suretiyle görev sözleşmesi yaparak, somut uyuşmazlık bağlamında görevli olmayan bir yargı yerini görevli hale getiremezler.[1]  

b) Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkeme, tarafların itirazı olmasa bile, görevli olup olmadığını yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden inceleyip karar verebilir. Ayrıca taraflar da mahkemenin görevsiz olduğunu, yargılamanın sonuna kadar her aşamada ileri sürebilirler. 

c) Görev dava şartlarından olduğu için (m.114/c), mahkeme, ön inceleme aşamasında ve tahkikat aşamasına geçmeden önce, diğer dava şartları ile birlikte görev konusunu da inceleyip dosya üzerinden bir karar verir. Gerektiği takdirde karar vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir (m.138).

ç) Bir davada hem görev hem de yetki itirazında bulunulduğu takdirde, öncelikle görev konusu incelenerek karara bağlanır. Yetki itirazı hakkında ise ancak görevli mahkemede karar verilebilir.

2- Görevsizlik kararı ve sonuçları      

a) Mahkeme, görevsizlik kararı verirse, dosya, kararda belirtilen görevli mahkemeye gönderilmek gerekecektir. Bunun için taraflardan biri, iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini istemelidir. Bu süre içinde başvurulmazsa mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir (m.20).

Dava açılmamış sayılınca da, (6098/TBK 154/2 ve (818/BK 133/2) gereğince zamanaşımı kesilmemiş olacaktır. Eğer bu arada zamanaşımı süresi dolmuşsa, davacı bir hak kaybına uğrama tehlikesiyle karşılaşacaktır. Bu sakınca bir ölçüde, 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 137.maddesiyle giderilmiş; önceki mahkemece davanın açılmamış sayılmasından sonra, davacının görevli mahkemede dava açabilmesi için altmış günlük ek bir süreden yararlanma olanağı tanınmıştır. Aynı hüküm 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 158.maddesinde de vardır; orada da “mahkemece görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi sırasında zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, davacının altmış günlük ek bir süre içinde haklarını kullanabileceği” hükmü yer almıştır.

Bir başka anlatımla, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonraki iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurma ve dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini isteme süresini geçiren ve bu yüzden davası açılmamış sayılan davacı (6100/m. 20), eğer 818 sayılı BK 137.maddesindeki (yeni 6098 sayılı TBK 158.maddesindeki) altmış günlük süre içerisinde (bu kez görevli mahkemede) yeniden harç ödeyerek yeni bir dava açarsa,  zamanaşımı süresini ve hak düşürücü süreyi geçirmemiş olacak, hak kaybına uğramayacaktır.

b) Süresi içinde görevli mahkemeye başvurulmuşsa, görevsiz mahkemede tarafların yapmış oldukları işlemler görevli mahkemede de geçerli olacaktır.

II- TRAFİK KAZALARINDA GÖREVLİ MAHKEME

1- Haksız fiillerde görevli mahkeme

a) Trafik kazalarında sorumlular, (ayrık durumlar dışında) genel olarak işleten, sürücü ve sigortacıdır (2918 sayılı KTK m.3, 85, 91 vd.). Zarar görenler, ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk kurallarına dayanarak, aynı davada bunların hepsini dava edebilecekleri gibi, yalnız birini de dava edebilirler (6098/TBK 61 ve 163 vd.- 818/BK 50-51 ve 142 vd.) .

b) Trafik kazası ölümle veya bedensel zararla sonuçlanmış ise, davalı ister işleten veya sürücü olsun, ister tek başına sigorta şirketi dava edilsin, her zaman ve her durumda görevli mahkemenin “asliye hukuk mahkemesi” olması gerekir. Çünkü, haksız fiillerden kaynaklanan tazminat davalarının, özellikle ölüm sonucu destekten yoksun kalma veya bedensel zararlar nedeniyle tazminat davalarının yasal dayanağı, Ticaret Kanunu değil, Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümleridir (6098/TBK 53,54,55 ve 818/BK 45,46).

c) Ancak ne var ki, işleten ve sürücü ile birlikte (ortaklaşa sorumlu) sigorta şirketlerine karşı asliye hukuk mahkemesinde açılan tazminat davalarında, sigorta şirketlerinin vekilleri, sigorta hükümlerinin Ticaret Kanunu’nda düzenlendiği savıyla görev itirazında bulunmakta; mahkemeler de (Yargıtay’ın bu konudaki yanlış kararları yüzünden) görev itirazını kabul etmekte; böylece ticari bir olay olmayan trafik kazaları ile ilgili dosyalar ticaret mahkemelerine gönderilmektedir. Bu, bir çok yönden yanlıştır:

1. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nda özel yasa, Ticaret Kanunu değil, Trafik Kanunu’dur.

2. KTK’nun 91.maddesine göre Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yaptırmak zorunda olan motorlu araç işletenler, anılan sigortayı yaptırmakla ticari bir işlem yapmış olmazlar.

3. Aynı biçimde KTK’nun 101.maddesine göre Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yapmakla yükümlü olan sigorta şirketleri, söz konusu poliçeyi düzenlemekle ticari bir işlem yapmış olmazlar. Çünkü bu sigortanın yapılması, yasal bir zorunluluktur.

4. Her ne kadar 6102 sayılı TTK’nun 1483-1484 maddelerinin başlığı “zorunlu sorumluluk sigortaları” ise de, ticari bir niteliği olmayan bu sigorta türüne 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer verilmesi yanlış bir düzenleme olmuştur.

Kaldı ki, TTK’nun 1483.maddesinde “Sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar” denilmiş olup, KTK’nun 101.maddesinin tekrarı niteliğindedir.

Üstelik “diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere” denilmesine göre, bu açıklama, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nda özel yasa olan Trafik Kanunu’nu işaret etmektedir. Anılan yasanın 91 ve 101.maddelerine göre, sigorta yaptırmak ve yapmak zorunda olunması kamusal bir yükümlülük olduğuna göre, ticari bir işlem ve ticari bir belge söz konusu değildir. Bu yönden de, trafik kazası nedeniyle açılan tazminat davalarında ticaret mahkemeleri görevli olamaz.

 

 

2- Ortaklaşa sorumlular için ayrı davalar açılmışsa, bunların ortak mahkemede birleştirilmesi gerekir.

a) Aynı trafik olayı için, “ortaklaşa sorumlular” arasında ayrım yapılıp, işleten ve sigortacı için asliye hukuk mahkemesinin, sigortacı için ticaret mahkemesinin görevli sayılması, yüksek mahkemelerin böyle kararlar vermesi bir hukuk ayıbıdır.

6100 sayılı HMK’nun 166.maddesi 4.fıkrasına göre “Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.” Ayrı ayrı mahkemelerin aynı olay için birbirinden farklı kararlar vermelerini önlemek için, dosyaların birleştirilmesi bir zorunluluk olmalıdır. HMK 166.maddesi bize göre eksik düzenlenmiştir.  

b) Davaların hangi mahkemede birleştirilmesi gerektiği konusuna gelince: HMK 166.maddesinin 1.fıkrasında “Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar” denilmiş olup,

Madde hükmüne göre, önce asliye hukuk mahkemesinde işletene ve sürücüye karşı, daha sonra ticaret mahkemesinde sigortacıya karşı dava açılmışsa, davalar ilk mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde birleştirileceğine göre, sigorta şirketi “benim için özel mahkeme ticaret mahkemesidir, ben asliye hukuk mahkemesine gitmem” mi diyecektir?

Ya da, ticaret mahkemesi hakimi, taraflardan birinin birleştirme talebini “Yargıtay sigortalara karşı açılan davalarda ticaret mahkemelerini görevli sayıyor, o nedenle ben dosyayı asliye hukuk mahkemesine göndermem, onlar buraya gelsin” mi diyecektir?

Görüldüğü gibi, mizaha kaçan bir durum ortaya çıkmaktadır.

c) Çözüm açıktır: Trafik kazaları nedeniyle “işleten-sürücü-sigortacı” birlikteliğinden oluşan “ortaklaşa sorumlulara” karşı (TBK m.61,163) açılacak tazminat davalarında “ortak görevli mahkeme” asliye hukuk mahkemesidir. Çünkü:

1. Trafik kazaları ticari bir olay değildir.

2. Zorunlu sigorta yaptırmak ve yapmak ticari bir işlem değildir.

3. Trafik kazaları nedeniyle tazminat davalarının yasal dayanağı Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümleri olduğu için, özel yasa, Ticaret Kanunu değil, Borçlar Kanunu’dur.

4. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nda özel yasa, Ticaret Kanunu değil, Trafik Kanunu’dur.

Bütün bu nedenlerle, “ticari bir olay olmayan” trafik kazaları nedeniyle açılan davalarda, ticaret mahkemeleri değil, işleten-sürücü-sigortacı ayrımı yapılmaksızın tüm “ortaklaşa sorumlular” için “ortak mahkeme” olan asliye hukuk mahkemeleri görevli olmak zorundadır.

3- Trafik kazaları ticari bir olay değildir.

a) Kazaya karışan araçlar “ticari araç” olsa dahi, eğer ölüm veya bedensel zararlar nedeniyle tazminat istenmişse, bu bir “ticari dava” değil, bir “hukuk davası”dır. Davalılar arasında işleten ve sürücü yer almayıp, yalnızca sigorta şirketinin dava edilmesi durumunda dahi, tazminat isteğinin yasal dayanağı Borçlar Kanunu hükümleri olduğundan ve zarar görenler ile sigorta şirketi arasında “ticari ilişki” bulunmadığından görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi”dir.

b) Trafik kazalarından "zarar gören" kişiler ile sigorta şirketleri arasında "ticari ilişki" yoktur; zarar görenlerin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası'ndan tazminat almak için sigorta şirketine başvurmalarıyla aralarında bir "ticari ilişki" oluşmaz. Çünkü "Zorunlu Sigorta poliçesinden" tazminat ödeme, sigorta şirketinin özel yasadan (Trafik Yasası'ndan) doğan bir sorumluluğudur.  

c) Özel Yasa (Trafik Yasası) gereği yaptırılması "zorunlu" ve ticari niteliği olmayan bir sigorta türünün, (hiç gereği yokken ve 2918 sayılı KTK'da yeterli hüküm varken) ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda da yer alması, yasa koyucunun veya tasarıyı hazırlayanların bir yanlışıdır.

d) Trafik Kanunu’nda düzenlenmiş olan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ticari bir belge ve ticari bir işlem olmadığı ve bu sigortadan tazminat isteyenlerin bir ticari ilişkiye girmediği şuradan da bellidir ki, asliye hukuk mahkemesinde açılan davada görev itirazında bulunan sigorta şirketleri avukatları, eğer trafik kazasından zarar görenler kendilerine karşı doğrudan ticaret mahkemesinde dava açmışlarsa ve “madem ki bu bir ticari davadır” diyerek “avans faizi” istemişlerse, sigorta şirketlerinin vekilleri bu kez "hayır bu trafik kazasıdır, arada ticari ilişki yoktur, avans faizi değil, yasal faiz istenebilir" demektedirler.  

e) Trafik kazalarının ticari bir olay olmadığını, bu nedenle ticaret mahkemelerinin değil, asliye hukuk mahkemelerinin görevli olması gerektiğini, somut örneklerle ve mantık yürüterek bir de şöyle açıklayalım:

Düşünelim ki: Bir tüccar, şirkete kayıtlı ve ticari sayılan özel arabasıyla kaza yapıp ölüme veya yaralanmaya sebep olsa, bu kişiye karşı açılacak dava, ticari dava mıdır? Elbette değildir. O halde görevli mahkeme, ticaret mahkemesi değil, asliye hukuk mahkemesidir. Bu örnekte, Ticaret Kanunu hükümlerine tabi tüccarın zarar görene karşı sorumluluğu ile gene Ticaret Kanunu hükümlerine tabi sigorta şirketinin sorumluluğu arasında ne fark vardır?

f) Trafik Kanunu’nda düzenlenen Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nın ticari bir işlem olmamasına karşılık, motorlu araç işletenin ve taşımacının yaptırdığı Zorunlu Taşıma Sigortası, Zorunlu Koltuk Sigortası, Kasko Sigortası ve Ferdi Kaza Sigortası ticari nitelikte sigorta türleri olduğu için, bu tür sigortalara karşı açılacak davalarda ticaret mahkemeleri görevlidir. Bu fark, fark edilmelidir.

4- Görev konusunda çelişkili Yargıtay kararları       

Trafik kazalarında "görevli mahkeme" konusunda Yargıtay kararlarında da çelişkiye düşülmüş; aynı dönemde birbirine aykırı kararlar verilmiştir. Şöyle ki:

aa) Yargıtay 17.Hukuk Dairesi, destekten yoksun kalma ve bedensel zarar nedeniyle "sigorta şirketlerine" karşı açılan tazminat davalarında, sigorta poliçesinden tazminat istendiği ve Trafik Sigortasının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1483. maddesinde yer aldığı gerekçesiyle, Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiş; asıl yasal dayanak olan 2918 sayılı KTK'nun 91. maddesi gözardı edilmiştir.[2]

bb) Aynı 17.Hukuk Dairesi aynı dönemde verdiği başka kararlarda, bu kez (doğru olarak) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu hükümlerini dikkate almış ve "asliye hukuk mahkemesinin" görevli olduğuna karar vermiştir. Kararda şöyle denilmiştir, özetle:

Davacılar, davalıya Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesiyle sigortalı aracın sürücüsü desteğin karıştığı trafik kazasında ölümü nedeniyle BK.'nun 53.maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemişlerdir. Davacılarla davalı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı arasında ticari ilişki bulunmadığı gibi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğunu düzenleyen 85.maddesi gereği, motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı zarar gören 3. şahısları korumak amacıyla getirilmiş olan bu yasal düzenleme davaya dayanak gösterilerek işbu dava açılmış olduğuna, davanın desteğin ölümüyle sonuçlanan kazadan kaynaklanan tazminat davası oluşuna göre Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.

(17.HD.27.06.2013, E.2013/10280 K.2013/10151)

Gene Trafik Sigortasından tazminat isteklerinde, "asliye hukuk mahkemesinin" görevli olduğuna ilişkin kararın gerekçesinde şöyle denilmiştir.

Dava, davalı şirkete Trafik (ZMSS) Sigortalı araç ile davacı şirkete ait aracın karıştığı kaza nedeniyle uğranılan maddi zararın poliçe ile sınırlı olarak tahsili istemine ilişkindir. Somut olayda uyuşmazlık davacı ve davalı şirket Ticaret Kanunu poliçesi yahut ticari ilişkiden değil, davacının işleteni olduğu araç ile davalıya sigortalı aracın karıştığı maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklanmaktadır. Bu haliyle uyuşmazlığın haksız fiile dayalı alacak davası olduğu anlaşıldığından, davanın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.

(17.HD. 31.12.2012  E. 2012/9255  K. 2012/15203)

5- Sigorta şirketlerinin görev itirazından kaynaklanan sorunlar ve Ticaret Mahkemelerinde arabuluculuk

Sigorta şirketlerinin, asliye hukuk mahkemesinde açılan davalarda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483-1484 maddelerindeki zorunlu sigorta hükümlerine dayanarak görev itirazında bulunmaları nedeniyle yaşanan sorunlara, son zamanlarda bir de “zorunlu arabuluculuk” sorunu eklenmiştir.

a) Kimi hukukçular, 06.12.2018 gün 7155 sayılı Kanun’un 20.maddesiyle 6102 sayılı T.Ticaret Kanunu’na “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı altında eklenen 5/A maddesinin sigorta şirketlerini de kapsadığını ileri sürmekte; ticaret mahkemeleri buna uymaktadırlar.

Madde hükmüne göre, Yasa’nın 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce, bir dava şartı olarak, arabulucuya başvurulacaktır.

b) Bize göre, arabuluculuk koşuluna ilişkin yasaya eklenen 5/A maddesinin yollamada bulunduğu 4’üncü maddede, arabulucuya başvurulmasını gerektiren ve sınırlı olarak belirtilen konular arasında “sigortacı-sigorta ettiren” arasındaki uyuşmazlıklar ile “zarar gören” yer almamış bulunmaktadır. Yasa’nın Sigorta Hukuku bölümündeki özel hüküm nedeniyle de sigorta uyuşmazlıklarında arabulucuya başvuru şartının söz konusu olmaması gerekir. Çünkü “Doğrudan dava hakkı” başlıklı 1478’inci maddede “Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir” denilmiştir.

Yasaya eklenen arabulucuya başvurma şartına ilişkin 5/A maddesi genel hüküm ve Sigorta Hukuku bölümündeki “doğrudan dava hakkı” başlıklı 1478.madde özel hüküm olduğuna göre, elbette özel hüküm uygulanacaktır. Buna göre ticaret mahkemesinde sigorta şirketlerine karşı açılan davalarda arabulucuya başvurma şartının söz konusu olmaması gerekir. Ancak ne var ki, yargıdaki uygulamada arabulucuya başvurma şartı arandığından ikinci bir sorun yaşanmaktadır.

c) Öte yandan bir başka yanlış da, ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat davalarının açılmasından önce, arabulucuya başvurulmasının bir sonuç doğurmayacağının ayırdına varılmamış olmasıdır. Nitekim, 7036 sayılı yeni İş Mahkemeleri Kanunu’nun “arabulucuya başvurma” şartına ilişkin 3.maddesinin 3’üncü fıkrasında “İş kazası veya meslek hastalığı” nedeniyle iş mahkemelerinde açılan tazminat ve rücu davalarında “arabulucuya başvurma şartının uygulanmayacağı” açıklanmakla, yasayı hazırlayanlar bilinçli davranmışlardır.

İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle açılan davalarda uygulanması mümkün görülmeyen “arabuluculuk şartı”nın, ölümlü ve yaralanmalı trafik kazaları nedeniyle açılan davalarda da uygulanamaması gerekir.

Eğer biz TTK 5/A maddesini yanlış yorumluyorsak, özel hüküm varken genel hüküm uygulanamayacağına göre TTK’nun 1478. maddesine göre, sigortalara karşı açılacak davalarda “arabuluculuk şartı”nın söz konusu olmaması gerekir. TTK 5/A maddesini doğru yorumluyorsak, Yargıtay Özel Dairesi, sigortalara karşı açılan davalarda ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin kararlarını değiştirmeli; yanlıştan dönmelidir.

d)   6102 sayılı TTK’nun 1483-1484.maddelerinde (yanlış bir düzenlemeyle) zorunlu sigortaların yer alması ve gene TTK’na eklenen 5/A maddesiyle getirilen “arabuluculuk” şartının getirilmesi yüzünden yargıda ne gibi sorunlar yaşandığının somut örneklerini verelim:

aa) Trafik kazasında ölüm veya yaralanma nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesinde ortaklaşa sorumlu konumundaki “işleten-sürücü-sigortacı” üçlüsüne karşı açılan tazminat davasında, sigorta şirketi vekilleri “görev” itirazında bulunduklarında, (bu konudaki yanlış ve yanılgılı Yargıtay kararları yüzünden) asliye hukuk mahkemeleri “görevsizlik” kararı verip, dosyayı asliye ticaret mahkemesine göndermekte; böylece işleten ile sürücü de haksız surette ticaret mahkemesine sürüklenmektedir.

bb) Asliye hukuk mahkemesinde işleten ve sürücüye karşı, ticaret mahkemesinde sigortacıya karşı dava açıldığında, bunların tümü ortaklaşa sorumlu olduklarına göre, davaların birleştirilmesi gerekirken, bu husus gözden kaçırılmaktadır.

cc) Ticaret mahkemesinde sigortacıya karşı dava açılmadan önce, TTK’na eklenen 5/A maddesi gereği “arabulucuya başvurma” şartının yerine getirileceği kabul edildiğine göre, asliye hukuk mahkemesinde ortaklaşa sorumlu konumundaki “işleten-sürücü-sigortacı” üçlüsüne karşı açılan tazminat davasında, sigorta şirketi vekilinin görev itirazı üzerine, dosya ticaret mahkemesine gönderildiğinde de, sigortacı yönünden “arabuluculuk şartı”nın yerine getirilmesi istenecek midir? Bunun için dava durdurulacak mıdır? Ortaklaşa sorumlulardan işleten ve sürücü, sigortacı yönünden dava şartının yerine getirilmesini beklemek zorunda mı bırakılacaktır? Arabulucuda buluşan davacı ve sigortacı anlaşırlarsa, işleten ve sürücünün durumu ne olacaktır? Böylece “ortaklaşa sorumlular” arasında fark yaratılması, 6098 sayılı TBK’nun 61.maddesine aykırı olmayacak mıdır?

Biz buna bir çözüm önerelim: İdari Yargıda tam kaza (tazminat) davaları öncesinde 2577 sayılı Yasa’nın 13.maddesine göre, bir dava açmadan önce idareye başvurulup (60) gün beklendikten sonra dava açılır. Ancak, dava idari yargıda değil de adli yargıda (asliye hukuk mahkemesinde) açılmış olup da, mahkeme idari yargının görevli olduğu sonucuna varmışsa, (30) gün içinde idari yargıya başvurulduğunda, İdari Yargılama Yasası’nın 13.maddesi 2. fıkrasına göre “Görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”

İşte, İdari Yargı’daki bu uygulama kıyasen ticaret mahkemelerinde de uygulanmalı; asliye hukuk mahkemesinde görevsizlik kararı verilip dosya ticaret mahkemesine geldiğinde, sigorta şirketi yönünden “arabuluculuk” şartı aranmamalıdır.

6- Arabuluculuk “trafik-iş” kazalarında uygulanamaz

Ticaret Kanunu 5/A maddesindeki arabuluculuk şartına bir de “Trafik-İş Kazaları” yönünden bakalım:

Trafik kazasında zarar gören sigortalı işçi ise ve geçirdiği kaza Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından “iş kazası” sayılmışsa, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3.maddesi 3.fıkrasına göre arabulucuya başvurma şartı söz konusu olmayacak; doğrudan dava açılabilecektir. Böyle bir davada işveren, sürücü, üçüncü kişi ve her iki aracın sigortacıları ortaklaşa sorumlu olduklarına (TBK m.61) ve bunların tümüne karşı aynı mahkemede tek bir dava açılabileceğine göre, sigorta şirketleri, Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesindeki dava şartının yerine getirilmesi gerektiğini ileri sürebilecekler midir? Böyle bir durumda 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3.maddesi 3.fıkrası ile 6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesini nasıl bağdaştıracağız?

Görüldüğü gibi ne yönden bakarsak bakalım, trafik kazaları nedeniyle sigorta şirketlerine karşı açılacak davalarda, TTK’nun 5/A maddesindeki arabulucuya başvurma şartının söz konusu olamayacağı sonucuna varıyoruz.

7- Trafik-İş kazalarında görevli mahkeme

a) Bir trafik iş kazasında işverene ait araç ile üçüncü kişiye ait araç çarpışmış ve her iki araç sürücüsünün de kusurlu bulunduğu bu kazada, işverene ait araçta "yolcu ve görevli" olarak bulunan işçisi ölmüş veya yaralanmışsa, ortaklaşa sorumluluk söz konusudur. İşçi veya haksahipleri, yalnızca üçüncü kişiyi dava etmişlerse, bu davayı, görevsizlik kararıyla iş mahkemesine göndermek doğru olmayacaktır. Çünkü, yaralanan işçi ya da ölmüşse haksahipleri ile üçüncü kişi arasında "sözleşme ilişkisi" yoktur. Öyle olunca da iş mahkemesi değil asliye hukuk mahkemesi görevli olur. Yukarda en başta açıkladığımız gibi, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 1. maddesine göre, İş Mahkemesinin görevli olması için şu iki unsurun birlikte gerçekleşmesi koşuldur.

1. Uyuşmazlığın tarafları işçi ve işveren (ya da işveren vekili) olmalıdır.

2. Uyuşmazlık iş sözleşmesinden veya İş Kanunundan kaynaklanmalıdır.

Yukarda verdiğimiz örnekte, trafik kazasının oluşunda, sürücüsü belli bir oranda kusurlu bulunan işleten konumundaki "üçüncü kişi" ile kazaya uğrayan işçi veya haksahipleri arasında "hizmet ilişkisi" bulunmamaktadır. O halde, davanın iş mahkemesinde görülmesi, 5521 sayılı Yasa'nın 1.maddesine aykırı olacaktır.

b) İşçi veya haksahipleri, olay hem trafik hem iş kazası olmasına karşın, yalnızca üçüncü kişiyi dava etmişlerse, (işvereni de dava etmeleri zorunlu olmadığına ve bunun için zorlanamayacaklarına göre) ortaklaşa sorumluluk gereği üçüncü kişi ve onun sigortacısı zararın tamamını ödeyecekler; sonra, sürücüsünün kusuru oranında işverene rücu edeceklerdir.

c) İşveren tarafından kiralanan araçla işçilerin işyerine getirilip götürülmeleri sırasında meydana gelen kazada, servis şirketi ile birlikte işveren ortaklaşa sorumlu olur ve doğrudan işverenden tazminat istenebilir. Çünkü personelin taşınması için araç kiralama sözleşmesi yapan işveren, aynı zamanda "işleten" olarak da sorumludur.

d) Kimi davalarda taraf vekillerinin birbirine zıt savunmaları karşısında bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır. Örneğin "trafik iş kazası" nedeniyle (işverene ait aracın sürücüsü de kusurlu olmasına karşın, işveren dava edilmeyip) karşı aracın işleteni olan üçüncü kişiye ve onun Trafik Sigortasını yapan sigorta şirketine karşı Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmışsa, sigorta şirketi vekili, Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu ileri sürmekte; karşı araç işleteni davanın işverene ihbar edilmesini istemekte; ihbar üzerine mahkemeye gelen işveren vekili İş Mahkemesinin görevli olduğu yönünde savunma yapmaktadır. Böyle bir durumda görevli mahkeme hangisidir? Salt "trafik kazası" nedeniyle dava açıldığına ve ihbar edilen kişi davada taraf konumuna gelemeyeceğine göre, işverenin taraf olmadığı bir dava iş mahkemesinde mi görülecektir? Biz bu konuda kestirip atmıyor, öğretiden ve yargıdan çözüm bekliyoruz.

8- Yolcu taşımada görevli mahkeme ticaret mahkemeleridir

a) Yolcu taşıma "ticari bir iş" olup, hem önceki ve yeni Türk Ticaret Kanunu'nda ve hem de özel bir Yasa olan 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu'nda yer almıştır. Bu nedenle yolcunun ölümü veya bedensel zarara uğraması nedeniyle açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme "Ticaret Mahkemeleri"dir.

b) Yolcu taşıma sırasında meydana gelen ölüm ve yaralanmalı kazalar nedeniyle, ölen yolcunun yakınlarının veya beden gücü kaybına uğrayan yolcunun, taşımacıya ve sigortacıya karşı açacakları davalarda Ticaret Mahkemeleri görevli olmasına göre, 6102 sayılı T.Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinden sonra gelmek üzere, 06.12.2018 gün 7155 sayılı Kanun’un 20.maddesiyle “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı altında eklenen 5/A maddesi gereği arabulucuya başvurulacaktır. Peki, arabulucu ne yapacaktır? Delil toplayacak, tanık dinleyecek midir, bilirkişi görevlendirip kusur ve hesap raporu, yaralanan kişi için sakatlık raporu alabilecek midir? Bütün bunları yapamayıp bir tazminat miktarı belirleyemeyeceğine göre, ölüm ve bedensel zararlarda arabulucuya başvurmanın, zaman kaybından başka ne yararı olacaktır? 7036 sayılı İş Kanunu’nu hazırlayanların bir bildikleri vardı ki, Yasanın 3.maddesi 3. fıkrasına “iş kazası ve meslek hastalığı” davalarında “arabuluculuk şartı”nın uygulanmayacağı açıklamasını koymuşlardır.

İş kazası ve meslek hastalıklarında arabulucuya başvurulamayacağına göre, yolcunun ölümü ve yaralanması halinde de arabuluculuk şartının uygulanmaması gerekir.

9- Yolcunun ölümü veya yaralanmasına ilişkin davalarda Tüketici Mahkemesi görevli olamaz

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 28 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra, kimi hukukçular Yasa'nın 3.maddesindeki "tüketici işlemi" tanımı içinde yer alan "eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem" açıklamasını, bizce, yanlış yorumlayarak, bundan böyle (konumuz olan) taşıma ve sigorta uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların dahi (Ticaret Mahkemelerinde değil de) Tüketici Mahkemelerinde görüleceği sonucuna varmaları doğru olmamıştır. Bu görüşlerin etkisinde kalan Yargıtay Özel Dairesi'nin kararlarıyla "ticari" nitelikteki bir çok davanın Tüketici Mahkemesine yollanması, bu mahkemelerin uzmanlık mahkemesi niteliğini yitirip, asliye hukuk mahkemelerinin yerini almaları sonucunu doğuracaktır.

Hele ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan kazalarda, yolcuların ve yakınlarının Tüketici Mahkemesinde dava açmaya zorlanmaları, büsbütün yanlış olacaktır. Çünkü, insan zararları (ölüm ve beden gücü kayıpları) farklı bir yargılamayı gerektiren dava türlerindendir. Bunları "ayıplı hizmet" sonucu sayamayız. İnsan zararları, Tüketici Yasası'nın konusu olamaz. Bunlarda seçimlik hakların kullanılması doğa yasalarına aykırı ve olanaksızdır. Hizmetin yeniden görülmesi veya ücretsiz onarım, bedelden indirim ya da sözleşmeden dönme gibi seçimlik haklar ölüyü diriltmez, eksilen organı geri getirmez.

Borçlar Yasası'na göre, ölüm nedeniyle destekten yoksunluk ve beden gücü kayıpları nedeniyle tazminat istemleri, ayrı bir uzmanlık alanı olmasının yanı sıra, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 114/2.maddesine (önceki 818 BK 98/2) göre, sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklara haksız fiil hükümleri uygulanır. Bu nedenle haksız fiilin tarafı durumundaki kişiler (özellikle ölüm nedeniyle destekten yoksun kalanlar) tüketici olarak nitelenemez.

 

 

10- Tüketici mahkemesinin görevli olduğu dava konuları

a) Motorlu araç üretim ve ithalatçıları ile yetkili satıcılarının ayıplı üründen dolayı; motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunanların (oto onarım ve bakım işi yapan servis ve tamirhane sahiplerinin, otopark işleticilerinin, ikinci el satış yapan galericilerin) ayıplı hizmetlerden dolayı sorumlulukları söz konusu olduğunda, bunlara karşı açılacak davalarda görevli mahkeme “tüketici mahkemeleri” olacaktır.[3]

b) Yolcu taşıma “ticari” bir iş olup, bundan önceki bölümde açıkladığımız gibi, Tüketici Yasası’ndaki seçimlik haklar ölüm ve bedensel zararlara uygulanamayacağından, ticaret mahkemelerinin görevli olması gerekir ise de, ölüm ve bedensel zararlar dışında taşıma hizmetinin kötü, kusurlu, eksik olması nedeniyle açılacak davalarda “tüketici mahkemesi” görevli olmalıdır. Örneğin, TTK 914/1. ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu 7.maddesine göre, taşımacının yolcuları güvenli ve rahat bir yolculuk yaptırmamış ve yolculuğun "kötü" geçmiş olması; bilette yazılı saatte yola çıkılmaması, sefer sırasından önceden kararlaştırılmamış olan yerlerde sık sık duraklama yapılması, önceden seçilmiş olan yoldan başka bir yola sapılarak yolculuğun uzatılması; bütün bu nedenlerle yolcunun gideceği yere zamanında gidememesi; bu yüzden hem sıkıntılı bir yolculuk yapılmış ve hem de bir zarar doğmuş olması; örneğin, öğrencinin veya memur adayının sınava, iş adamının toplantıya veya ihaleye, yurt dışı hava yolcusunun uçağına yetişememiş; herhangi bir nedenle bir fırsatın kaçırılmış olması; otobüsün ısıtma düzeninin bozukluğu nedeniyle yolcunun üşüyüp hastalanması; yolcu eşyasının kaybolması veya hasarlanması; kent içi toplu taşıma araçlarının kalkış ve duruşlarında gerekli özenin gösterilmemesi, açılır kapanır kapı düzeninin bozuk olması, havalandırma ve ısınma aygıtlarının iyi çalışmaması, gerektiğinden fazla yolcu alınması gibi nedenlerle, rahat bir yolculuk yapılamaması, yolcunun ineceği yerde inememesi ya da inerken ve binerken bir kazaya uğraması; tüm bu örnekler Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da tanımlanan "ayıplı hizmet" kavramına gireceğinden, bu tür olaylar nedeniyle açılacak davalarda görevli mahkeme “tüketici mahkemeleri” olacaktır.

11- Ortak görevli mahkeme

Aynı davada, bir kısım davalılar hakkında genel mahkemenin, diğer davalılar hakkında ise uzman olan özel mahkemenin görevli bulunması halinde, uyuşmazlık aynı olaydan kaynaklanıyor ve zarar tek ise ya da taleplerden birisi yönünden verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendirecek nitelikte bulunuyorsa; söz konusu özel mahkeme ile genel mahkeme arasında "Yargılama usulüne" dair esaslı farklılıklar bulunmaması kaydıyla, bütün taraflar ve talepler yönünden uzman olan özel yetkili mahkemece yargılama yapılarak uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Bu husus, hukukun öngörülebilir olmasının, usûl ekonomisinin ve davaların makul süre içinde bitirilmesi yükümlülüğünün de gereğidir. O halde, gerek karayolu taşımacılık zorunlu koltuk ferdi kaza, zorunlu karayolu taşımacılık mali sorumluluk, zorunlu mali mesuliyet ve kasko sigortacısı şirketlerin; gerekse de davalı sigorta şirketinin sorumluluğu aynı maddi olaydan kaynaklanmış ve zarar tek olmakla, davaların birlikte görülmesi zorunludur.[4]

Örneğin, trafik kazası aynı zamanda bir “trafik-iş” kazası niteliğinde olup da, işveren ile birlikte üçüncü kişiler ortaklaşa sorumlu iseler, bundan önceki bentte açıkladığımız gibi ve Yargıtay’ın yerleşik kararları uyarınca, görevli mahkeme “iş mahkemesi” olacaktır. 

Bir başka örnek: Otobüs ile kamyon çarpışması sonucu yolcunun ölümü veya bedensel zarara uğraması durumunda, yolcu taşıma ticari bir iş olduğundan, (ortaklaşa sorumluluk gereği) otobüsün işleteni olan taşımacıya, onun koltuk, taşıma ve trafik sigortalarını yapan sigorta şirketlerine; kamyonun işletenine, sürücüsünü ve trafik sigortacısına karşı açılan maddi ve manevi tazminat davasında görevli mahkeme “ticaret mahkemesi” olacaktır.

12- Devlet ve kamu kurumlarının taşıtlarının karıştığı kazalarda görevli mahkeme

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun106.maddesine göre: “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır.”

Özel Yasa'nın bu hükmüne göre, devlete ve kamu yönetimlerine ait araçlar bir trafik kazasına karışmışlarsa, bunlar hakkında, başka kişiler ve sigorta şirketleriyle birlikte tümü hakkında açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme "asliye hukuk mahkemeleri"dir.

Devlet ve kamu kurumlarına karşı “motorlu araç işleten” olarak asliye hukuk mahkemesinde dava açılırken, kamu araçlarının trafik sigortalarını yapan sigorta şirketlerine de aynı davada yer verildiğinde, daha önce değindiğimiz gibi, sigorta şirketi avukatlarının ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu ileri sürmeleri dikkate alınmamalıdır.

13- Karayolları İdaresi'nin yol kusurlarından ve trafik düzenlemelerinden sorumlu olması durumunda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir

a) 6100 Hukuk Yargılama Yasası’nın ilk şeklinde, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen 3.maddesine "ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle" tazminat davalarının, İdari Yargı'da değil, yalnızca Adli Yargı'da (asliye hukuk mahkemelerinde) açılacağı hükmü konulurken, buna koşut olarak, 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değiştirilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesi iptal edilmemiş olup, halen yürürlüktedir.

Buna göre, ölümlü ve yaralanmalı trafik kazasının meydana gelmesinde hizmet kusuru da olsa (örneğin Karayolları İdaresi’nin yol ve alt yapı kusurları gibi) kişilere karşı adli yargıda, idareye karşı idari yargıda ayrı ayrı dava açılmasına gerek olmayıp, ortaklaşa ve zincirleme kusur ve sorumluluk esasına göre, (Karayolları ile birlikte) hepsi hakkında asliye hukuk mahkemesinde dava açabilme olanağı bulunmaktadır.

b) Bu konunda Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında “2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan davaların adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır” denilmektedir.[5]

Yukardaki açıklamalara göre, trafik kazasında ölüm, yaralanma, madde hasar nedeniyle yol kusurları veya trafik düzenlemelerinde eksiklik ve bozukluk nedeniyle Karayolları İdaresine karşı açılacak davalarda görevli yargı yeri “idari yargı” değil, “adli yargı” ve “asliye hukuk mahkemesi” olacaktır.

c) Trafik kazasının, Karayolları İdaresi’nin “hizmet kusurları”ndan kaynaklanması nedeniyle açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında, “idari yargı”nın değil, “adli yargı”nın görevli olacağına ilişkin, 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değiştirilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110.maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuş; Anayasa Mahkemesi 26.12.2013 gün E.2013/68 K.2013/165 sayılı kararıyla iptal istemini, aşağıdaki gerekçeyle reddetmiş, şöyle denilmiştir:

“… Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu trafik kazalarından kaynaklanan davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun'da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” denilmiştir.[6]

d) Yukardaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, trafik kazasının, tek başına Karayolları İdaresi’nin hizmet kusurlarından (yol ve yapı bozukluklarından, bakım ve onarım hatalarından, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenlemelerindeki eksiklik ve yetersizliklerden) meydana gelmesi durumunda, Karayolları İdaresine karşı açılacak davalarda (2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değişik 110.maddesine göre) görevli mahkeme “asliye hukuk mahkemesi” olacaktır.

e) Trafik kazasının oluşunda üçüncü kişiler ile birlikte Karayolları İdaresi de kusurlu bulunmuşsa, araç işletenine, sürücüsüne, sigortacısına karşı açılan davada, onlarla birlikte “ortaklaşa sorumlu” olarak Karayolları İdaresi de (adli yargıda) dava edilebilecektir. Örneğin, bir otobüs kazasında yolcu yaralanmış olup da, kazanın oluşunda otobüs şoförünün yanı sıra, Karayolları İdaresinin de yol kusurları söz konusu ise, taşımacıya, sürücüye, taşıma ve trafik sigortalarını yapan sigorta şirketlerine karşı maddi ve manevi tazminat davaları açılırken, onlarla birlikte davalılar arasında Karayolları İdaresine de yer verilebilecektir.

f) Karayolları İdaresine karşı, hizmet kusurlarından (yol kusurlarından ve trafik düzenlemelerinden) kaynaklanan trafik kazaları nedeniyle adli yargıda tazminat davası açılabileceğine ilişkin Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarından örnekler:

Kazanın, yolun mucurlu bir şekilde bırakılması ve çalışmanın yapıldığı yolun ilerisinde ve gerisinde yeterli ve gerekli uyarıcı levhanın da bırakılmaması, olabilecek muhtemel kazaları engelleyecek nitelikte herhangi bir tedbirin alınmaması sebebiyle meydana geldiği ileri sürülerek, Karayollarının hizmet kusuruna dayalı olarak açılan tazminat davasının, 2918 sayılı KTK’nun 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değişik 110.maddesine göre “adli yargı” yerinde görülmesi gerekir.

UM.14.07.2014, E.2014/759 K.2014/811

Dava, yolda bulunan ve 1 metre derinliğinde olan çukura girmesi nedeniyle meydana gelen kaza sonucu araçta meydana gelen hasarın idareden tazmini isteminin Karayolları Trafik Kanunu uyarınca adli yargı yerinde görülmesi gerekir.

UM.30.12.2013, E.2013/1770 K.2013/1981

Dava, meydana gelen ölümlü, yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazasının oluşunda yolun ve dolayısıyla davalı idarenin kusuru olduğu iddiasıyla maddi ve manevi tazminatın davalı idareden tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış; kazanın olduğu yerde herhangi bir trafik levhasının ve yer çizgilerinin bulunmadığı; mıcırla kaplı zeminde aracın kayarak karşı yönden gelen araçla çarpışması sonucu ölümlü, yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği; Karayolları Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğu gereği karayollarını trafiğe uygun hale getirmesi, aksi halde yolun yapım halinde olduğunu bildirerek yolu kapatması gerekirken hiçbir uyarı levhası koymamış olduğu, dolayısıyla hizmet kusuru nedeniyle kazaya sebebiyet verdiği ileri sürülmüştür.

Açılan bu davada, 2918 sayılı KTK’nun 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değişik 110.maddesine göre “adli yargı” görevlidir.

UM. 11.11.2013, E.2013/1562 K.2013/1725

14- Belediyelerin kent içi trafik düzenleme ve yol kusurlarından kaynaklanan trafik kazalarından dolayı sorumluluğunda “adli yargı” görevlidir

a) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 10.maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir. Anılan maddeye göre Belediyeler:

- Yapım ve bakımından sorumlu oldukları yolları, trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla,

- Gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmakla,

- Karayolu yapısında ve üzerinde yapılacak çalışmalarda gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve denetlemekle,

- Karayolunda trafik için tehlike teşkil eden engelleri gece veya gündüze göre kolayca görülebilecek şekilde işaretlemek veya ortadan kaldırmakla,

- Yol yapısı veya işaretleme yetersizliği yüzünden trafik kazalarının vuku bulduğu yerlerde, yetkililerce teklif edilen tedbirleri almakla,

- Çocuklar için trafik eğitim tesisleri yapmak veya yapılmasını sağlamakla,

- Bu Kanun ve bu Kanuna göre çıkarılan yönetmeliklerle verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdürler.

b) Belediyelerin yukardaki yükümlülüklerini yeterince yerine getirmemeleri yüzünden kent içinde meydana gelen trafik kazalarından sorumluluğu söz konusu olduğunda, Belediye Başkanlıklarına karşı açılacak maddi ve manevi tazminatlarında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değişik 110.maddesine göre, görevli mahkeme, idari yargı değil, adli yargı olacaktır.

c) Belediyelerin hizmet kusurlarından kaynaklanan trafik kazaları nedeniyle açılacak tazminat davalarında, adli yargının görevli olacağına ilişkin Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarından örnekler:

Dava, davalı idarenin sorumluluk sahasında kalan yolda meydana gelen ölümlü kaza nedeniyle davacı tarafından evvelce ödenen tazminatın kusuru oranında davalı Belediye’den rücuan tahsili istemiyle açılmıştır. Önceki davada, kazanın yolda çukur bulunması, sürücünün bu çukura girmemek için manevra yapması yüzünden meydana geldiği; bunun Belediyenin yol için gerekli bakım ve onarımı yapmamasının sonucu olduğu ileri sürülmüştür.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 10.maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değişik 110.maddesine göre, yol ve trafik düzenlemelerindeki eksiklik ve kusurlardan kaynaklanan trafik kazaları nedeniyle Belediyeye karşı açılacak tazminat davalarının görüm ve çözüm yeri adli yargı olacaktır.

UM. 20.02.2017, E.2016/710 K.2017/62

Dava, trafik kazası nedeniyle meydana gelen maddi zararın tazmini istemiyle açılmış tazminat davasına ilişkin olup, kazanın olduğu yerde trafik ışıklarının arızalı olması nedeniyle çarpışma meydana geldiği; bilirkişi raporunda kazanın meydana gelmesinde arızalı trafik lambalarının %70 oranında etken olduğunun tespit edildiği; bu durumda şehir içi trafik lambalarının sağlıklı çalışmalarından davalı belediyenin sorumlu olduğunu ileri sürülmüştür.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Gene 2918 sayılı KTK’nun değişik 110.maddesi 1.fıkrasında, trafik kazalarına neden olan hizmet kusurlarından dolayı açılacak tazminat davalarının çözüm yerinin “adli yargı” olduğu açıklanmış bulunmasına göre, trafik ışıklarındaki arızanın etken olduğu trafik kazası nedeniyle Belediyeye karşı açılacak tazminat davası adli yargıda görülecektir.

UM. 13.10.2014, E.2014/862 K.2014/921

Davacının sevk ve idaresindeki motosiklet ile dava dışı üçüncü kişinin aracının çarpışması biçiminde gerçekleşen kazanın meydana geldiği yol bakım ve onarım çalışmalarının yapıldığı yerde gerekli uyarı önlemlerinin almayan davalı Belediye Başkanlığı'nın kusurlu olduğu gerekçesine dayalı olarak, araçta meydana gelen hasarın davalıdan tazmini istemi ile açılan davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.

UM.13.10.2014, E.2014/871 K.2014/924

Karayolunda seyir halinde iken havanın yağmurlu olması dolayısıyla cadde üzerinde münferit çukur oluştuğu ve trafik açısından herhangi bir işaret ve levhanın konulmadığı nedeniyle meydana gelen maddi hasarlı trafik kazası sonucu oluşan hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı Belediyece giderilmesi istemiyle açtığı rücuen tazminat davasının, 2918 sayılı Yasanın 6099 sayılı Yasa’nın 14.maddesiyle değişik 110.maddesine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.

UM. 14.03.2016, E.2016/145 K.2016/183

 


[1]      Yasa’nın 1.maddesine ilişkin Hükümet Gerekçesi

[2]      Yargıtay 17.Hukuk Dairesi'nin 15.02.2013, E.2013/702-K.2003/1676 sayılı, 18.03.2013, E.2013/3064-K.2013/3616 sayılı ve 28.03.2013, E.2013/3377-K.2013/4482 sayılı kararları.

[3]      Karar örnekleri: Araçtaki arızanın imalat hatasına dayalı gizli ayıp niteliğinde olduğu, mahkemece de benimsenen bilirkişi heyeti tarafından kabul edilmiştir. Buna göre davalılar satıcı sıfatıyla araçtaki ayıptan sorumlu olup, görevli mahkeme Tüketici Mahkemesidir. (13. HD. 29.01.2007, E. 2006/ 12446 K.2007/695) - Davacı, davalıların ithal ettiği otomobili satın aldığını, araçta imalat hataları nedeniyle arızalar meydana geldiğini, tamir edilemediğini, ayıplı olduğunu ileri sürerek aracın bedelinin iadesine, olmazsa yenisiyle değiştirilmesine karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. (13.HD.05.11. 2008, E.2008/12908 K.2008 /13091) - Dava, davalı şirketin işlettiği otoparka bırakılan aracın çalınması nedeniyle oto sahibinin açtığı tazminat istemine ilişkin olup, sonucu itibariyle (taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlem) bulunduğundan, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca uyuşmazlığın çözümü Tüketici Mahkemesinin görevine girer. (3.HD.24.05.2007, E.2007/8458 K.2007/8721) - Otoparka bırakılan aracın kilit aksamının kırılarak eşya çalınmasından doğan hasarın giderimi için açılan davaya Tüketici Mahkemesinde bakılmalıdır. Zira, somut olayda tüketici davacı ile satıcı ve hizmet sunan davalı arasında mal satışından doğan bir ilişki bulunmaktadır. (13. HD. 09.10.2006, E. 2006/8294 K. 2006/13255)

[4]      Yargıtay 20.HD. 13.02.2017 gün E.2017/243 K.2017/1114 sayılı kararı.

[5]      Uyuşmazlık Mahkemesi 20.02.2017, E.2017/93 K.2017/135 sayılı kararı.

[6]      Anayasa Mahkemesi’nin 26.12.2013 gün E.2013/68 K.2013/165 sayılı kararı (R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147)