E-Kitaplar
Bir Üniversiteli Diyor Ki -III-
- Yayınevi: Aristo Yayınevi
- Yazar: Prof. Dr. Erdener YURTCAN
- Sayfa Sayısı: 207
- Yayın Tarihi: 30.09.2020
- Baskı: 1
- Tür: E-kitap
- Basılı Olsaydı Fiyatı: 50,00
Bu kitap 2233 kez incelendi; 60 adet satıldı.
Kategoriler: Bütün Hukuk Kitapları, Genel Kültür
İçindekilerden bir kesit:
Devlet Memurlarının Hafta Sonu Tatili
Devlet memurlarının hukuki durumunu düzenleyen 657 sayılı Yasa, memurların haftalık çalışma süresi genel olarak 40 saattir, dedikten sonra, bu süre cumartesi ve pazar günleri tatil olmak üzere düzenlenir, diyor. Devlet memurlarının çalışma süresi haftanın beş gününe bölündüğünde, günlük sekiz saate eşit oluyor.
Ülkemizde 1975 yılına kadar devlet memurları cumartesi çalışırlardı. Bu yarım gün olarak uygulanırdı. Daha önceki dönemlerde cumartesi tam gün mü çalışılırdı, hatırlamıyorum.
Asistanlık dönemimizde cumartesi çalışırdık. Hocalar bize nazari derslerde görev vermedikleri için, biz cumartesileri öğrenciye pratik çalışma adı altında, uygulama dersleri yapardık. Bu dersler nazari derslere oranla daha renkli geçerdi. Ne de olsa, hoca-öğrenci karşılıklı görüş alışverişi içinde, önceden hazırlanmış konularla ilgili çözüm üretmeye çalışırdık.
Konuyu dağıtmadan aslında bu yazıya kitapta neden yer veriyorum, ona gelmeliyim.
Sanırım cumartesini tatil yapmak, bize batıdan gelen bir sonuç. Bu sonucun ülke çıkarlarına uygun olup olmadığı elbette irdelenebilir.
Cumartesi günü tatil yapanlar devlet memurları olunca, onlar açısından konuya yaklaşıldığında, samimi bir bakışla, memurun bundan memnun olacağını düşünmek uygun olur. Devlet memuru her ayki çalışması için devletten maaş adı altında ücretini aldığına göre, cumartesileri de tatil günü sayılınca, maaşta indirim yapılmadığı için, bu memur açısından, en kibar açıklaması ile itiraz etmeyeceği bir sonuçtur.
Fakat kamuda bu çözümle ortaya çıkan işgücü kaybı dikkate alındığında, cumartesi günlerini tatil kapsamına almanın uygun olmayan bir çözüm olduğunu söylemek gerekir. Bu düşüncemi açıklarken yükselen itiraz seslerini duymazdan gelemem elbet. İnsanoğlu egoisttir; önce kendini düşünür. Egoist olmak insanın mayasında vardır ve bunda yadırganacak bir yan da yoktur. Hatta bu konuda şöyle bir değerlendirme de yapılır: Egosu olmayan insanın ruh sağlığından şüphe etmek gerekir.
Benim dile getirmek istediğim, konuya kişi, birey planında bakmak değildir. Önemli olan devletin işgücü ihtiyacıdır. Bunda cumartesi tatilleri ile önemli bir kayıp olduğunda kuşku yoktur.
Ülkemizin kalkınmış, ülke insanının refah içinde yaşadığı bir toplum olmadığı bir gerçektir. Bu nedenle de her alanda çok çalışmak mecburiyetindeyiz. Batılılar bizim gibi ülkelerden söz ederken, önceleri azgelişmiş toplumlar, terimini kullanırlardı. Sonraları bu terim sanırım biraz yaralayıcı bulunduğu için terk edildi, onun yerine gelişmekte olan toplumlar, terimi ön plana çıkarıldı.
Bu noktada bir tespit yapmama izin veriniz: Çalışma süreleri, işgücü yaratma olanakları toplumların sanayileşmelerini tamamlamış olup olmamakla doğrudan orantılıdır. Sanayileşmesini tamamlamış batı toplumları haftalık çalışma sürelerini sınırlandırabilirler; hatta bunlarda süre kısıtlamalarına da gidebilirler. Fakat bizim için resim farklıdır. Sanırım bu konuda da, Osmanlıdan başlayarak batılılaşma hedeflerinde yaptığımız hatayı tekrar ettik.
Bu satırları okuyan herkesin belirtmek istediğim sonucu paylaşmayacaklarından eminim.
Eskiler ne demiş, gerçekler fikirlerin çarpışmasından doğar.
Benim amacım da bir tartışmaya zemin hazırlamaktı yalnızca.
Prof. Dr. Erdener YURTCAN
- Eğitim Sayısı 0
- E-Kitap Sayısı 45
- Eğitim Alan Kişi Sayısı 0
- E-Kitap Alan Kişi Sayısı 58665
Eğitmen Hakkında
1942 Ankara doğumludur.
İstanbul Alman Lisesi(1962), İstanbul Hukuk Fakültesi(1966) mezunudur.
1967 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Ceza Usul Hukuku Kürsüsüne asistan olarak atandı.
Aynı yerde 1972 yılında doktorasını tamamladı. 1976 yılında doçent, 1983 yılında profesör oldu. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden emekli oldu.
2002-2012 yılları arasında Türkiye Barolar Birliğinde genel kurul delegeliği görevini yaptı.
İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olarak mesleğini sürdürmektedir.
1991-1996 yılları arasında Adalet Bakanlığında yüksek müşavirlik görevi yaptı.
1981-1990 yıllarında Federal Almanya’nın Freiburg kentinde Max Planck Uluslararası Ceza Hukuku Enstitüsünde araştırmalar ve ortak projeler yaptı. Bunlar kitap olarak yayınlandı.
1988-1996 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu başdanışmanlığı görevini yaptı.
1992 CMUK Reformu, Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş Kanunu, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu olmak üzere, önemli yasaların taslaklarını hazırladı.
1966 yılında başlayan yayın hayatında, basılı kitaplar, e-kitaplar, âmâlar için yaptığı kitaplar, ülkenin önde gelen kitaplıklarında ve üniversite kitaplıklarında kullanıma sunulmuş 350 adedi aşan kitabı, çok sayıda makalesi ve incelemesi vardır. Bunlar Türkçe ve Almanca bilimsel çalışmalardır. 140 adet kitabı birden çok bası yapmıştır.
Roman, öykü, anı, şiir, deneme türünde 45 adet edebiyat çalışması yayınlanmıştır.
Edebiyat kitaplarının gelirlerini çeşitli kurumlara bağışlamıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’da, Üsküdar ilçesinde, Altunizade semtinde bir sokağa ismini vermiştir.
Almanca ve İngilizce bilmektedir.
Evlidir. Zeynep’in babası, Begüm’ün ve Mehmet’in dedesidir.
FORMÜL:
Kitabın Sayfa Sayısı / 2 x 1000 / 69000 = 1000 adet basılan bir kitap için kesilen ağaç sayısı
Kağıt yapımında, genellikle iğne yapraklı ağaçlardan Ladin ve Çam ağaçları kullanılmaktadır. Çoğunluk çam ağacına aittir.
Dünya çapında her gün 80.000 ila 160.000 ağaç kesilmekte ve kağıt endüstrisinde kullanılmaktadır. Ormanlar yok edilmekte, küresel ölçekte iklim değişikliğine sebep olmaktadır.
Bir çam ağacının boyunu ortalama 18 m, yarıçapı da 15 cm eder. Bu durumda bir çam ağacı 1,2717 metreküptür. 0.0083 metreküp odun yaklaşık 4,5 kg gelir. Bu durumda 1,2717 metreküp odun yani bir ağaç 690 kg gelecektir.
Bir ağaçtan elde edilen kağıt, ağacın ağırlığının yarısı kadar etmektedir.
O halde, ortalama bir çam ağacı 690 kg ettiğine göre, elde edilecek kağıt 345 kg olacaktır.
Bir A4 beyaz kağıdın ağırlığı 5 gr etmektedir. Demek ki, bir ağaçtan 345000/5 = 69000 adet A4 yaprağı elde edilmektedir.
Günümüzde özellikle dijital kitap baskılarında, kitabın boyutu ne olursa olsun A4 boyutunda kağıt harcanmakta olup, kesime giren kısımları atılmaktadır.
Buraya kadar elde edilen verilerle şöyle bir formül çıkartılabilmektedir:
Kitabın sayfa sayısı / 2 = kitapta kullanılan kağıt yaprağı.
Her kitabın asgari 1000 adet basıldığı (ki ortalama çok daha yüksek çıkacaktır)
FORMÜL:
Kitabın Sayfa Sayısı / 2 x 1000 / 69000 = 1000 adet basılan bir kitap için kesilen ağaç sayısı
E-kitaplar geleceğimizi kurtaracak. Gelin e-kitapları daha çok sevelim, doğaya bir nebze olsun nefes verelim.
Peki basılı kitapların çevreye verdiği tahribat sadece ağaç ile mi sınırlı? Tabii ki hayır! Bir araştırmaya göre, Amerika Birleşik Devletlerinde hava kirliliğinin yüzde yirmisini kağıt fabrikaları oluşturuyor. Bununla birlikte havayla sınırlı kalmayıp su kirliliğine de büyük ölçüde neden oluyor. Zira kağıt, yapısı gereğince bol suya ihtiyaç duyar.
Modern tesislerde bile 1 ton kağıt üretebilmek için yaklaşık 50 ton su kirletilmektedir.
Artık karar sizin? E-kitap teknolojisi yokken elbette kitaplar ağaçlardan daha önemli idi. Zira, entelektüel hale gelen her birey doğayı korumak için fazladan çaba harcayabilecek bilince kavuşmuş olacaktı.
Ya şimdi? Tamamen zararsız bir teknoloji varken, hala zararlı nostaljik alışkanlıklarınıza devam mı etmek istiyorsunuz? Siz bilirsiniz…