E-Kitaplar
Ölümlerde ve Bedensel Zararlarda Manevi Tazminatın Ölçüsü
- Yayınevi: Aristo Yayınevi
- Yazar: Çelik Ahmet ÇELIK
- Sayfa Sayısı: 36
- Yayın Tarihi: 09.03.2023
- Baskı: 1
- Tür: E-kitap
- Basılı Olsaydı Fiyatı: 30,00
Bu kitap 1568 kez incelendi; 90 adet satıldı.
Kategoriler: Borçlar Hukuku, Bütün Hukuk Kitapları, Kongreler / Sempozyumlar
1. Manevi Tazminatta Ölçüsüzlük
Manevi tazminat konusunda ilk konuşmamı 2012 yılında İsmet Sungurbey’e Armağan Konferansı’nda yapmıştım. O günden sonra manevi tazminata ortak bir ölçü arayışına girdim. Çok sayıda olgu biriktirdim. Mahkeme dosyalarından örnekler topladım. Yargıtay kararlarını biriktirdim. Sonunda şu tespitler ortaya çıktı:
a) Mahkemelerin aynı dönem içinde birbirine benzeyen konularda hükmettikleri manevi tazminat miktarları arasında derin uçurumlar vardı. O kadar ki aynı hakim aynı dönemde benzer konularda çok farklı kararlar veriyordu. Halen de öyle.
b) Yargıçlar bir zorunluluk varmış gibi, dava dilekçelerindeki manevi tazminat istek tutarları düşük de olsa yüksek de olsa, mutlaka bunların çok altında manevi tazminata hükmetmeyi kural haline getirmişlerdi. Örneğin 50 bin lira istenmişse 20 bin liraya, 20 bin lira istenmişse 5 bin liraya hükmediyorlardı. Ediyorlardı diyorum ama halen durum böyle.
c) Yargıtay Daireleri, manevi tazminat miktarlarını kimi zaman az bularak, kimi zaman fazla bularak, genellikle de fazla bularak bozma kararları veriyorlar; bu kararlarda sıkça 22.06.1966 gün 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’ndan söz ediyorlarsa da, mantıklı bir gerekçe ortaya koyamadıkları gibi, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nda hiçbir ölçü verilmiyor, yolgösterici bir nitelik taşımıyordu.
d) Yargıtay kararlarındaki belirsizlik ve ölçüsüzlük nedeniyle, davacılar ve avukatları da ne miktar tazminat isteyeceklerini bilememekte; istek tutarları hiçbir hesaba ve hiçbir ölçüye dayanmamakta; kimileri yüksek harç ödemeyi göze alarak son derece abartılı rakamlar üzerinden dava açarlarken, kimileri de nasıl olsa en aza indirileceğini düşünerek çok düşük miktarda manevi tazminat istemektedirler.
2. Manevi Tazminata Ortak Ölçü Arayışı
Yukarıdaki tespitlerden sonra manevi tazminata ortak bir ölçü arayışına girdim ve şu sorulara yanıt aradım:
-Manevi tazminat, maddi tazminat benzeri, ancak ondan ayrı bir yöntemle hesaplanabilir mi?
-Bir takım kurallar oluşturularak manevi tazminata az çok ortak bir ölçü bulunabilir mi?
-6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde, hâkimin “uygun miktarda” manevi tazminata hükmedeceği açıklanmış olmasına göre “uygun miktar” ne olmalı, nasıl ve neye göre belirlenmelidir?
-Madde metninde “olayın özelliklerinin” gözönünde tutulacağı açıklanmasına göre, bu “özellikler” neler olacaktır?
Gerek yerel mahkeme ve bölge mahkemeleri, gerek Yargıtay kararlarında, Yasa’nın 56. maddesindeki “uygun 3 miktar”ın ne olması gerektiğinden ve “olayın özelliklerinden” pek söz edilmemektedir.
Yukardaki sorulara yanıt ararken, öğretideki görüşlerden, başka ülkelerdeki uygulamalardan yararlandım; 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinin gerekçesi yolgösterici oldu. Ortak ölçü arayışında nasıl bir sonuca vardığımı açıklamadan önce, manevi zarar ve manevi tazminat nedir, neden, nasıl, hangi durumlarda, kimler manevi tazminat isteyebilir, öğretide manevi tazminat konusunda neler söylenmektedir, manevi tazminatın unsurları nelerdir, bunları anlatmaya çalışacağım.
Çelik Ahmet ÇELIK
- Eğitim Sayısı 38
- E-Kitap Sayısı 19
- Eğitim Alan Kişi Sayısı 72231
- E-Kitap Alan Kişi Sayısı 34483
Eğitmen Hakkında
Ellidokuz yıllık hukukçudur. Kabataş Lisesini ve İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Onbeş yıl kamuda çalıştıktan sonra, Baroya kaydolup avukatlık ve bilirkişilik yapmaya başlamış; çalışmalarını önceleri İş Hukuku, daha sonra Tazminat Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır. Bilirkişiliğin sağladığı olanaklarla, mahkeme dosyalarından derlediği somut örnekleri bilgi birikimleriyle birleştirerek elde ettiği sonuçları araştırma yazıları adı altında yayınlamaya başlamış, daha sonra kitap yazmaya yönelmiştir. Bu çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle ve çıkar ilişkilerinden uzak kalmak isteğiyle avukatlık yapmamakta; böylece nesnel ve özgürce düşünüp yazabilme olanağını elde ettiği inancını taşımaktadır.
Çalışma ve araştırma alanı, ağırlıklı olarak insan zararlarıdır. Hakların en yücesi ve en fazla korunması gerekeni "yaşama hakkı" ve bunun özelinde "sağlıklı yaşama hakkı" olduğu inancıyla, olaylara, yalnız hukukun dar penceresinden bakmamakta, tüm toplumbilim dallarından yararlanmaya çalışmakta, özellikle felsefenin parlak ışıkları altında konuları incelemekte; kalıplaşmış ve değişmez din kuralları gibi bağlanıp kalınmış katı kurallara karşı çıkmakta; derlediği bilgileri ve araştırma sonuçlarını aklın ve bilimin süzgecinden geçirerek doğru bildiklerini yazıya dökmektedir.
Bugüne kadar yayınlanmış ikiyüze yakın araştırma yazısı ve oniki kitabı bulunmakta; ayrıca internet ortamında oluşturduğu “Tazminat Hukuku” sitesinden genç meslektaşlarını ücretsiz bilgilendirmeye çalışmakta; sık sık katıldığı konferanslarda, eğitim programlarında uygulamada karşılaşılan sorunları tartışmaya açmaktadır.
Ona göre, hukuk, bilim olmanın ötesinde toplum bilimlerinin uygulama alanıdır. Bu nedenle hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında felsefe, sosyoloji, yöntembilim, dilbilim, uygarlık tarihi, ekonomi ve siyasal rejimler, genel kültür ve kompozisyon dersleri okutulmalı; yeterli derecede yabancı dil ile birlikte birinci sınıf dersleri hukuk eğitimine geçiş öncesinde "baraj" olmalıdır. İlk yıldan sonraki üç yılda hukukun temel bilgileri okutulmalı; daha sonra iki yıllık uzmanlaşma eğitimiyle (6) yılda hukuk eğitimi tamamlanmalıdır.
Hukuk, toplumun temeli olduğuna göre, hukukçular böylesine ağır ve sıkı bir eğitimle en nitelikli kişiler olarak yetiştirilmelidir.
Hukukçular öğrencilik yıllarından başlayarak, klasikleri okumaya başlamalı ve alt yapılarını oluşturmalı; meslek yaşamları boyunca da kitap okumayı sürdürmelidirler. İlk çağdan başlayarak tüm felsefeleri öğrenmeli; siyasal rejimleri, geçmişten bugüne toplumsal olayları, üretim-emek ilişkilerini bilmeli; insanı ve toplumları anlamak ve kavrayabilmek için bol bol (başta klasik) romanlar, öyküler, düşünce, deneme yazıları, anı kitapları okumalı; duygu ve düşüncenin imbikten çekilmişi şiirlerden asla uzak kalmamalı, tiyatro ve sinema başyapıtlarını tanımalı, güzel sanatların her dalıyla az veya çok ilgilenmelidirler.
FORMÜL:
Kitabın Sayfa Sayısı / 2 x 1000 / 69000 = 1000 adet basılan bir kitap için kesilen ağaç sayısı
Kağıt yapımında, genellikle iğne yapraklı ağaçlardan Ladin ve Çam ağaçları kullanılmaktadır. Çoğunluk çam ağacına aittir.
Dünya çapında her gün 80.000 ila 160.000 ağaç kesilmekte ve kağıt endüstrisinde kullanılmaktadır. Ormanlar yok edilmekte, küresel ölçekte iklim değişikliğine sebep olmaktadır.
Bir çam ağacının boyunu ortalama 18 m, yarıçapı da 15 cm eder. Bu durumda bir çam ağacı 1,2717 metreküptür. 0.0083 metreküp odun yaklaşık 4,5 kg gelir. Bu durumda 1,2717 metreküp odun yani bir ağaç 690 kg gelecektir.
Bir ağaçtan elde edilen kağıt, ağacın ağırlığının yarısı kadar etmektedir.
O halde, ortalama bir çam ağacı 690 kg ettiğine göre, elde edilecek kağıt 345 kg olacaktır.
Bir A4 beyaz kağıdın ağırlığı 5 gr etmektedir. Demek ki, bir ağaçtan 345000/5 = 69000 adet A4 yaprağı elde edilmektedir.
Günümüzde özellikle dijital kitap baskılarında, kitabın boyutu ne olursa olsun A4 boyutunda kağıt harcanmakta olup, kesime giren kısımları atılmaktadır.
Buraya kadar elde edilen verilerle şöyle bir formül çıkartılabilmektedir:
Kitabın sayfa sayısı / 2 = kitapta kullanılan kağıt yaprağı.
Her kitabın asgari 1000 adet basıldığı (ki ortalama çok daha yüksek çıkacaktır)
FORMÜL:
Kitabın Sayfa Sayısı / 2 x 1000 / 69000 = 1000 adet basılan bir kitap için kesilen ağaç sayısı
E-kitaplar geleceğimizi kurtaracak. Gelin e-kitapları daha çok sevelim, doğaya bir nebze olsun nefes verelim.
Peki basılı kitapların çevreye verdiği tahribat sadece ağaç ile mi sınırlı? Tabii ki hayır! Bir araştırmaya göre, Amerika Birleşik Devletlerinde hava kirliliğinin yüzde yirmisini kağıt fabrikaları oluşturuyor. Bununla birlikte havayla sınırlı kalmayıp su kirliliğine de büyük ölçüde neden oluyor. Zira kağıt, yapısı gereğince bol suya ihtiyaç duyar.
Modern tesislerde bile 1 ton kağıt üretebilmek için yaklaşık 50 ton su kirletilmektedir.
Artık karar sizin? E-kitap teknolojisi yokken elbette kitaplar ağaçlardan daha önemli idi. Zira, entelektüel hale gelen her birey doğayı korumak için fazladan çaba harcayabilecek bilince kavuşmuş olacaktı.
Ya şimdi? Tamamen zararsız bir teknoloji varken, hala zararlı nostaljik alışkanlıklarınıza devam mı etmek istiyorsunuz? Siz bilirsiniz…